Merhaba :)
Öncelikle burayı okuduğuna göre bize bir şans verdin demektir bunun için sana teşekkür ediyoruz :)
Bu hikayeyi iki kişi yazıyoruz ve inan günlerce üzerinde düşünerek. Aklımızdakileri içimize sinene kadar düşünüp, en güzelini yazmaya çalışıyoruz. Tabi ki hatalarımız, eksiklerimiz var ama bunu senin o güzel yorumlarınla düzeltmek istiyoruz. Senin görüşün bizim için çok önemli bizi düşüncelerinden mahrum bırakmazsan seviniriz :) Kendimizi daha da iyi yazmak için geliştiriyoruz umarım biraz şans verirsin :)
Şimdiden teşekkür ederiz, iyi okumalar :)
Dışarıdan gelen seslere aldırmadan uyumaya çalışıyordum. Uyku tutmayan bir gece geçirdiğim bir kaç saatlik dinlenmeyi hak ediyordu vücudum. Dışarıdaki gürültü uyumama izin vermediği gibi şimdi de odamın içine taşınmıştı.
İkizim Burak ve yakın arkadaşım Naz'ın her sabah olan didişmelerinden biri yaşanıyordu.
"Kızım bıktım artık her sabah seni görmekten. Evin yok mu senin karga bokunu yemeden bize damlıyorsun."
"Sana mı geldim sanki çok meraklıyım senin duştan çıkmış halini görmeye. Kas yığını seni." Dişlerini sıkarak söylemişti Naz son cümlesini.
"Millet bu kaslara hasta kızım ne sanıyorsun." Alaylı bir gülümsemeyle didişmelerini sürdürdü Burak.
"Aaa yeter artık sabah sabah bi uyutmadınız ama!" Normalde böyle sert çıkışlar yapan biri olmadığından ikisi de şaşkınlıkla bana baktı ve Burak sessizce odayı terk etti.
"Anlaşılan birileri uykusunu alamamış." Burak'ın aksine neşeyle yanıma atlayıp beni gıdıklamaya başlamıştı bile Naz.
"Aahahah tamam yeter artık nefes alamıyorum." Gülmekten nefes bile alamaz halde zorla çıkmıştı kelimeler ağzımdan.
Naz benim en yakın arkadaşım, dostumdu. 20 yıllık hayatımda kendimi bildim bileli hep yanımdaydı. Tek sırdaşımdı. Naz'ın babaannesiyle benim anneannem çapraz komşu oldukları için her yazım Naz'la beraber geçmişti. Hatta artık sadece yazları değil kışları da bir aradaydık. Aynı üniversitenin farklı bölümlerindeydik. Ben iç mimarlık okuyordum, Naz ise psikolojideydi. Gerçi büyükler sebebini bilmediğimiz nedenle çok görüşmemize fırsat vermiyorlardı. Bizde küçükken keşfettiğimiz gizli yerimizde buluşur vaktimizin çoğunu orada geçirirdik.
Başka tatil yerlerine, beş yıldızlı otellere gitme imkanımız varken ikimizde burayı çok seviyorduk. Hatta annem ve babam şu an Antalya'da büyük bir otelde tatil yapmaktaydı. Burak ve ben ise genelde yazımızı bu sevimli adada geçirmeyi tercih ederdik. Burak özgürce takılabildiği için burayı severdi. Ben mi? Benim çok daha büyük nedenlerim vardı burayı sevmek için.
Yine kendimi bildiğimden beri Kerem'in aşkıyla bu adaya da aşık olmuştum. Çocukken küçük kalbime sığdırdığım bu sevgi benimle beraber büyümüş, içimde taşıyamayacağım bir boyuta gelmişti. Her sabah onun beni sevebilmesi ihtimalliyle uyanıp, aynı ihtimalle ve hayallerle uyuyordum. Birini karşılıksız sevmek, sonunda bir karşılık verip vermeyeceğini bilmeden yaşamak en zor histi bu hayatta.
Bu konuda beni en iyi anlayan insan Naz'dı. Çünkü o da platonik bir aşıktı. Hem de ikizim Burak'a. Gerçi bende onun abisine aşıktım pek bir fark yoktu yani aramızda.
"Başak hadi ama kalk artık şu yataktan daha yapacak çok işimiz var." Naz'ın sesiyle irkilerek yataktan kalktım.
"Bu gece bizde kalıyorsun değil mi? Yıldız ablaya söyleyelim yatağını hazırlasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ada
Romance20 yıllık bu yaşamımda en çok istediğim şey ne zaman gerçekleşti? Duyduğuma göre bir şeyi ne kadar çok istersen o zaman gerçekleşirmiş. Peki ne pahasına olursa olsun veya sonucu ne olursa olsun onu tamamen kabullenebilir misin? İyi veya kötü. Her g...