Fal

1.2K 103 47
                                    

"Sen uyuyor musun? Uyuma...
Kalk cesur ol biraz gel yanıma. Yanıma."

Telefonumun alarm sesini kapatıp gözlerimi ovuşturarak yataktan kalktım. Bağırarak isyan etme isteğim ağır bassa da sakince yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve mutfağa geçtim. Büşra her sabah olduğu gibi kahvaltıyı hazırlamıştı. Jilet gibi ütülenmiş gömleği ve kalem eteğiyle iş kadını havasını fazlasıyla yakalamıştı. Okuduğu gazeteyi dikkatle inceliyordu ki -bu kesin ekonomi sayfasıydı- geldiğimi bile farketmemişti. Büşra benim paralel evrendeki halim gibiydi. Yani ben ne değilsem Büşra o kadar oydu. Elinden kaptığım gazeteyi kendime çevirdim ve çatık kaşlarını ve muhtemelen biraz sonra gelecek bağırma seansını umursamadan burçların olduğu sayfayı açtım.

"Her sabah aynı rutinden bıkmadın mı gerizekalı!" Kızıl saçları iki yana savrulurken sırıtmaktan kendimi alamadım.

"Hayır." dedim. "Eğer sen bıktıysan mutfağa girdiğim anda gazeteyi elime verebilirsin."

Dişlerinin gıcırtısını duyabiliyordum. Ve bu bana hep garip bir haz veriyordu. Tekrar dikkatimi gazeteye verdim ve burcumu okumaya başladım.

Koç burcu; Bu gün hayatınızda tamamen bomba etkisi yaratacak birisiyle karşılaşacaksınız. Gözlerinizi iyi açın!

Merakla kaşlarımı kaldırdım ve Büşra'ya baktım. "Bugün burcum bana çok garip şeyler söylüyor."

İçtiği çayı yerine bırakıp peynirinden ağzına attı. "Şu deli saçması şeylere inanmaktan ne zaman vazgeçeceksin Burcu?"

Omuzlarımı silktim ve cevap vermeden kahvaltımı yapmaya başladım. İşe geç kalmak istemiyordum. Küçük butiğimi erken açmak benim için önemliydi. Storları kaldırıp içeriye vuran sabah güneşi eşliğinde burç yorumlarımı okumak bana iyi geliyordu.

Büşra kahvaltısını yapıp ayağa kalktı. Zaten dümdüz olan parlement mavisi  eteğinin üzerinden bir kezde eliyle geçti ve bana baktı. "Ben gidiyorum. Afiyet olsun."

Benim sevgili ablam büyük bir holdingde maliye müdürüydü. Parmağındaki kafam kadar pırlanta onun evleneceği düşüncesini her dakika gözüme sokuyordu. Bende yerimden kalkıp masadakileri toparladım ve hazırlanmak için odama geçtim.

Koyu renk dar bilek kotumu, sarı blazer ceketimin içine krem rengi saten bluzumu giydim ve altına krem stilettolarımı geçirdim. Hafif bir makyaj yapıp evden çıktım.

Her sabah olduğu gibi topuklarımı yere vura vura apartmandan inmeye başladım. Alt kattaki yakışıklı ama itici komşum her sabah olduğu gibi kapıya çıktı. Uyku mahmuruyken çok tatlıydı ama ona gıcık oluyordum. "Bir gün seni öldüreceğim aptal kadın."

Sinir bozucu bir şekilde sırıttım ve cevap vermeden merdivenleri arşınlamaya devam ettim. Sabah rutinimi yerine getirdiğim için dudaklarımda keyifli bir ıslıkla tabi. Güzel kızımın kapısını açıp bindim ve kontağı çevirdim. Gaza basmadan önce bolca korna çaldım ve uyanamayanların uyanmasını sağladım.

Mahalledekiler en son bizim-yani benim-burdan gitmemiz için imza toplamıştı. Ve imza atmayan tek kişi Melahat Teyzem'di inanabiliyor musunuz? Tabi ki imzaları ev bizim mülkümüz olduğu için işe yaramamıştı ama bu biraz kırıcıydı. Caddedeki butiğimin yan taraftaki otoparkına arabamı parkedip arabadan çıktım. Yardımcım Zeynep butiği açmıştı. İçeri girdim ve yeni kıyafet kokusunu içime çektim. En sevdiğim kokuydu. "Zeyneep! Hemen buraya oda spreyi falan sık."

Mor renkli kenarları altın varaklı josephine koltuğuma çantamı bıraktım. Baharın son zamanlarındaydık. Tatlı serinlik, cıvıldayan kuşlar falan. 

Acilen Evlenmem Lazım! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin