Çelişki

24 1 0
                                    

Tam 1 hafta geçmişti; yalnızlıkla, çaresizlikle, ve düşüncelerimle geçen 1 hafta aslında. Sadece 7 gün  olmasına rağmen hayatımın en zor günleriydi. Sınav yaklaşmıştı ve deli gibi çalışmama rağmen aklıma hiç bir şey girmiyordu. O günden, yani Gökberk'den sonra aklım iyicene karışmıştı. Mesela  soyadımı hatta ilk adımı nasıl biliyordu? Bunlar kafamı karıştıran soruların sadece bir kaçıydı. Büşra ile buluştuğumuz gün neden Herkül dememe kızmıştı? Sevdiğini sanıyordum. Birde artık onun kokusunu düşünmeden uyuyamıyorum. Yatağa yattığım zaman direk aklıma o geliyor ve onun kokusunu düşünerek uyuyorum. Bu biraz can sıkıcı olmak ile birlikte güzeldi de. Her zaman onu düşünmek bambaşkaydı. Gözleri, vücudu, kokusu muhteşemdi bir kere...

Kalkıp hazırlandım. Dershaneye gitmem lazımdı. Son kez notları almak için.

Hazırlanıp dışarıya çıktım. Karşı sokağa geçmek için tam adım atmıştım ki yüksek korna sesiyle olduğum yere çakılı kaldım. Araba hızla üstüme gelirken biri tarafından kenara çekildim.
Çekilmenin etkisiyle takılıp beni çekenin üstüne düştüm ve bilin bakalım kim?

Evet doğru tahmin! Gökberk Ateş.

Dudaklarımızın arasında 1 cm vardı. Nefeslerimiz birbirine çarpıyordu ve bu beni aşırı derecede heyecanlandırıyordu.

.......................

Dershaneden çıktıktan sonra Büşrayı arayıp işi olup olmadığını sordum. Yokmuş. Varmış ama iptal edebilirmiş miş. Sesinde de bir  heyecan...  Açıkçası şüphelendim. 
Hemen buluşacağımız kafeye oturup, şeftalili meyve suyu istedim.
Aradan yarım saat geçti ama hala Büşra yok! Merak edip aradım.
Biraz çaldıktan sonra açtı.

"Büşra neredesin sen!? 1 saattir seni bekliyorum!"

"Kankaaaaaaa." Sesi mahcup çıkıyordu. 
"Ben seni unutum... "
"Tamam o zaman aklına geldiğim zaman bulursun beni. "

Deyip telefonu suratına kapatmıştım. Sinirlenmiştim, çünkü ona ihtiyacım vardı. Sonra Büşra'nın ne olursa olsun beni unutmayacağı geldi. Önemli bir şey olmasaydı kesin gelirdi.
Kafeden çıkıp eve gittim. Kapıyı açınca hiç bir hareketlilik olmadı. Ne bana doğru gelen bir terlik, ne de hakaretler. Mutfaktan da güzel kokular geliyordu. Aha! " Babaanne! " diye çığlık atıp, mutfağa koştum. Benim sultanım gelmiş! Ömrümün ömrü gelmiş! Hemen arkasından sarılıp kocaman öptüm.
"Dur deli kız öldüreceksin beni! Artık eskisi gibi genç değilim."
"Öyle deme sultanım! Sen hala 20 lik genç kızsın." Deyip gülmeye başladım. Babaannem benim kurtarıcımdı. O geldiği zaman ne annem ne de babam bana bir şey diyebilirdi. Açıkçası fakir kalmaktan korktukları içinde o yokken yaparlardı bana yapacaklarını. Bütün mirasımız onun üstüneydi. Yani dedemden ona kalmış ama o ne babama ne de amcama vekalet vermişti.
Ve ölene kadarda vermeyeceğim derdi. Amcamın hiç çocuğu olmamış. Babamınsa tek ben. Yani babaannem, babama ya bu kıza gözün gibi bakarsın, yada mirasın "m" sini bile göremezsin derdi. Yani bütün iyi davranmalar miras içindi. Oysa benim için mutlu olalım da fakir olmamız önemli değil derdim. Ama annem ve babam öyle düşünmezdi. Annem sosyetenin poker partileri, babamsa rakip firmalarla tartışmaya girmezsem yaşayamam derdi. Eh tabi bende telefonum ve spor ayakkabılarım olmazsa yaşayamazdım -ki 1 ayakkabıya 2 bin baydığım düşünülürse bu birazda doğruydu. Mutfaktan çıkıp odama gittim. Hemen kapri ve tişört pijamamı giyip aşağıya indim. Annem beni böyle görse, Hande sen İstanbul'un en zengin kızlarından birisin. Böyle gezmen hoş değil. Deyip beni azarlardı kesin. Ama babaannem evde olduğu için kesin alışverişe kaçmıştır. Dudaklarımdan istemsiz bir kıkırtı yükseldi. Annemin bile korktuğu biri vardı. Ne ironi ama!

Kapı çalınca kapıyı açtım. Ki kimi göreyim ?   

Evet biraz kısa oldu ama ...
Zaten bunlar geçiş bölümleri asıl olaylar 3-4 bölüm sonra başlıycak...
Beğenirseniz köşedeki yıldızcığa dokunuverin gariban kalmasın 😊

İNTİKAM GÜZELLİĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin