Ruşen Amcamın Oğlu Sedat

125 13 4
                                    

Günler günleri kovalamış, asistanlıkta ilk yılım böyle geçmişti. (Oyh.. Allah şükür!)

Leyla Abla ve Asım Abim 2 hafta sonra evleniyorlardı.

Sevineceğinizi düşündüğüm başka bir gelişme ise Halime Abla ve Halim Abim cephesinde gerçekleşmişti... Nişanlanmışlardı.

Nihayet.

Niye nihayet?
Siz bilmiyorsunuz tabii. Halime Ablanın baba tarafı Karadenizliymiş. Ya ya sormayın, bizim için de acı bir tecrübe oldu bu durum. Karadenizliler ile bir alıp veremediğim yok, çoğunlukla severim de hatta.
Fakat kökü nereye dayandığı belli olmayan sayısız, absürt gelenekleri ile Halime Ablayı evlerini dokuzuncu (9.) ziyaretimizde ancak alabilmiştik. Valla buna da şükür, açıkçası genel tavırlarına bakılacak olursa bu dokuz (9) bir on dokuz (19) olabilirdi.

Şöyle adetlerinden yola çıkarak kaba bir hesap yapayım dedim, önümüzdeki 20 yıl içinde pek evlenebileceklerini zannetmiyorum.
Ciddiyim. Düşündüm de tekrardan...
20 yıl mı demiştim ben? Siz onu 30 yapın... yok yok, 40 iyi. 40 yıl diyelim.
Allah yardımcıları olsundu.
Ne diyelim?
Allah'ım sen bizi amacı damat tarafını süründürmek olan dünürlerden koru! Amin.

Neyseki Alameti Farika var da delirmiyorum.
Normal bir aile değiliz ki normaller bulsun bizi.

Ne diyordum ben yaa?
Hah.. Alameti Farika.
Kafemizin bu haftaki konuğu sevgili Sıla idi. Dillere destan bir konser verip, üzerine kafemizin konuklarına özel minik bir stand-up gösterisi ile sonlandırmıştı programını. Herşey mükemmellik derecesinde güzeldi. Ne diyelim, tadı damağımızda kaldı Sılacım. Yine bekleriz!

Ayy.. bir de Murat Boz ve Ahmet Kural da katılmak için ısrar etti demesin mi? Kadın kılığında gireceklermiş mekana da, zor vazgeçirmiş falan... İlahi Murat! İlahi Ahmet!

Neyse... Cumartesimiz böyle neşeli, sorunsuz geçti diye dünyayı sorunsuz bir yer zannetmedik elbetteki...
Annanem.
Devam etmeme gerek yok.
Bence anladınız.

Ama ben yine de anlatayım. Siz de en az benim kadar meraklısınız biliyorum.

Annanem tv'de gördüğü bir belgeselden esinlenmiş, evdeki Genetik kitaplarını gizlice okumuş, üzerine de "Cemre biliyor musun, insanlar maymundan azmış..." deyince dayımlara gönderme zamanının geldiğini anlamıştık.

Tövbe Estağfurullah... o nasıl laftı öyle? Türemiş dese... yine o bi nebze.
Artık tek korkum aile durumundan (eş durumu gibi) cehennem azabı çekmekti. Sen koru ya Rabbim!

Olaylar büyümeden üzerini kapatıp annanemi dayımlara postalamak adet olmuştu bizde zaten.
Muhtemelen onlar da bir hafta, on gün -dayanabilirlerse eğer- sonra da teyzemlere göndereceklerdi.

Artık onlara bu maymun meselesinden bahsetse bile olayın başını bilmez, anlamazlar diye düşünmüştük.
İnşallah anlamazlardı. Zira dayım bizim kadar anlayışlı olmayabilirdi bu konuda.
Bu dünya böylesine büyük bir evrim krizini daha kaldıramazdı bana göre.

Günler günleri kovalarken, bizim Ütopya'da yeni bir takım gelişmeler olmuştu.

Asım Abim bizim mutavazi kampüsümüze ulaşım için şehrin önemli noktalarından ücretsiz otobüsler kaldırılması fikrini öne sürmüştü.
Leyla Ablanın bu fikirlere ilham kaynağı olduğunu düşünüyorum. Allah eksikliğini vermesin.

Neyse işte, mantıklı bulunmuştu bu fikir. Mantıklı olduğu için olsa gerek.
Sevgili Belediye Başkanımız Reis Başkan bey, Abimin bu fikrini çok beğenmiş şehrin birçok noktasında da uygulamaya başlatmıştı. Ütopyamız büyüyordu yani...

Asım Abimler 3 renkte olan bu otobüsleri tercihe bırakma fikrinin adil olacağını düşünmüş, pembeyi sadece kadınlara için, mavi olanları erkekler için, aileler ve toplu kullanım için ise yeşil otobüsleri düzenlemişlerdi.
Tabii ki karşı çıkanlar olmuştu sebebini her ne kadar anlamamış olsak da, çok beğenenlerin olduğu gibi. Saygı duyarız!

Hani Yemekteyiz programını bilirsiniz, izlemişsinizdir mutlaka. Klasik yorumdur; "Ben bunu beyaz yapsam niye siyah yapmadınız, siyah yapsam niye beyaz yapmadınız diyeceksiniz ve ne olursa olsun eleştireceksiniz." diye, işte bu durumlar da böyledir. Sen seversin, ben sevmem. Ben severim, o beğenmez. Eğer eleştirmek istersen her türlü bahane bulursun.

Sosyal mesaj da tamam. Bi tik...

Evlilik, mürüvvet işleri... bi tik daha.

Şimdi sırada annemin mürüvvet mevzuları var... Abimler gündemi boşaltınca annem yoğunlaşacak başka birşey bulamadığından olsa gerek bana sarmıştı.
Yıllar çabuk geçiyormuşmuş, evde kalmışmışım. Seneye beni alan olmazmışmış... falan. Valla beni seneye almayan, şimdi evlensek seneye boşayadabilir. Yani bence, sen öylesine pek güvenme be Cemoşum. El oğlu neticede.

Hem.. Hem.. nasıl da korktum evde kalcam diye!
Hissettiniz mi?

Yahu nasip bu ya, nasip!
Varsa olur, yoksa olmaz. Kapı kapı koca mı arayayım? Bunu mu istiyorsunuz?
Bir fincan şekeriniz var mı der gibi evlenmelik bekar oğlunuz var mı diyim? Şöyle düşündüm de.. pek mantıksız gelmedi bak. Bunu bir ara detaylı düşüneyim ben.

Yok neymiş, Ruşen amcamların oğlu Sedat sırf annesi mürüvvete doysun diye 3 kez sünnet olmuşmuş, 5 kez evlenmişmiş...

Ney?!

Annemin ağzından çıkanı kulağı duymuyordu bence.
O ne demekti yav?

"Anne! Abartıyor musun Allah aşkına?.. 3 kez sünnet, 5 kez evlilik nedir ya?.. Ayrıca Sedat'ı tanıyorum. Hiç de öyle bir çocuk değil. 5 sene önce evlendi.. o da 1 kez. Maşallah pek de mutlu. Geçen hastanede gördüm, bebek bekliyorlar."

Annem nasıl bir subliminal mesaj vermek niyetiyle bunları söyledi bilmiyorum ama.. 3 kez sünnet.. 5 kez evlilik dedi yaa! Kafayı yememek mümkün değil!

İnanamıyorum sana Cemoş ya!? Nasıl böyle birşey söylersin?
Bak aklıma gelince sinirlerim boşalıyor.
Bak bak! Ellerim nasıl titriyor, bak!

Abimler evlilik yoluna girince mutluluktan beni unutur diye düşünürken iyice bana sarmıştı, iyi mi?

"Ee.. senden bir ışık görsem böyle olur muyum ben?.. Maşallah bakıyorum iyice eve yerleşiyosun? Hiç evlenmeye niyetin yok!.. Ekmek elden.. su gölden..."

"Sende haklısın.."

...

"Yediğin önünde.."

....

"Yemediğin arkanda.."

.....

Ya çalışıyorum ben ya! Yaklaşık 2 senedir maaş alıyorum. Yemek konusuna gelince... kendisine ve babama.. hatta biricik oğullarına.. hatta ve hatta biricik gelinlerine yaptığı yemekleri bir kap daha fazla yapmak mı zor geliyordu?
Aşk olsun Cemoş, sana yakıştıramadım açıkçası!

Neyseki alıngan birisi değilim. Annem konuşunca sadece tebessüm ettim. "Aferin.. aferin. Pis pis sırıt sen."

.....

"Aferin...valla.."

.....

"Aslında böylesini aç bırakacaksın.."

Çüş! Tövbest.

Annemin sesi yavaş yavaş koridorda kaybolmuş, ben de yüzümdeki zoraki sırıtmaya bir son vermiştim. Git gide daha zor bi hal alıyordu bu durum ama üstesinden geliyordum çok şükür. Direnebildiğim kadar direnecek, gücümün son damlasına kadar evlenmeyecektim.

Hayır.. sanki aday vardı da!

Yoktu ki!

Bir insan evladı Ali çıkıp da şu kızın gönlünü çalayım demiyordu!

Görücü usulü evlenecek değildim ya! (Evlendi..)

Sahi.. ben bunları yaşarken Ali nerelerdeydi acep?

idiopatik 😍 😙

Bir Genç Kızın ÜtopyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin