2.Gül yaprağı

99 9 12
                                    

Öksürüğümü etrafa saçılmaktan koruyan kazağımın kolunu ağzımın önünden çektikten sonra, farklı desenlerde oyulmuş, kauçuk kapının tokmağını tıklattım. Kısa bir süre bekledikten sonra, beyaz önlüklü, kızıl saçlı bir kadın kapıyı açtı, ardından eğildi ve beni içeri davet etti.

Soğuk havadan kurtulmanın verdiği rahatlıkla boynumda asılı olan atkımı, ardından eldivenlerimi çıkardım. Onları kızıl saçlı kadına teslim ettikten sonra doktorun ofisine yürümeye başladım.

Odasının kapısı, dış kapının renginden bir tık daha açıktı ve daha sadeydi. Onu da tıklattıktan sonra doktorun 'girin' cevabını duyunca, silkelendim ve kapının sadeliğinden uzak olan kolu çevirip içeri girdim.

"Oh, merhaba Baekhyun, erkencisin." Doktor yine gülümseyerek konuştu.

"Sabah kahve almak için çıkmıştım ve çok fazla sıra yoktu, bu yüzden işim biraz erken bitti. Eğer sorunsa gidebilirim ve-"

"Ah Baekhyun, yine çok şakacısın, otursana." Doktor kahkahalarının arasından konuşarak koltuğu işaret etti. Parmaklarımla oynamayı bırakıp gösterdiği koltuğa ilerledim.

"Dışarısı soğuk olmalı, burnun kıpkırmızı olmuş." Yine kıkırdayarak söyledi ve camdan dışarı baktı. Sadece burnum kırmızı olsa iyiydi, göz altlarım, silinmekten tahriş olmuş burnumun etrafı ve bademciklerim de kıpkırmızıydı. Onları az bir miktar kapatıcıyla kontrol altına almıştım. Bademcikler hariç.

"Acaba ilk kar ne zaman yağacak? Bu gidişle tez olacağı kesin." Gülümseyerek konuştu. Çok iyimser ve neşeli bir adamdı. Onunla konuşmak rahatlatıcıydı.

"Bay Park, her yıl bu ilk kar muhabeti de ne?" meraklı bakışlarımı ona diktim ve konuşmasını bekledim.

" Bunun hakkında bir sürü efsane var, fakat benim büyükannemden, büyükannemin kendi büyükannesinden ve onun da kendi büyük annesinden duyduğu efsanenin gerçek efsane olduğuna seni temin ederim." dedikten sonra göz kırptı. Onun bu heyecanı beni gülümsetmişti.

"Efsaneye göre, yılın ilk karının yağdığı gün bir elf bulabilirsen, o elf, gün geçtikçe kendini seni korumaya ve neşelendirmeye adayacak.. Ayrıca, sana hayatının aşkını bulmanda da yardım edecek." Bay Park sözünü bitirdiğinde dalga mı geçiyor diye anlamak için kafamı eğip bakışlarını tarttım.

"Şaka mı yapıyorsunuz?" garipseyerek sordum.

"Ah, tabiki hayır seni oyuncu, bu bana anlatılan efsane. Ayrıca ben kendi elfimi yakaladım. Ve baksana, hem mutluyum, hem de hayatımın aşkıyla beraberim." Gülümseyerek konuştuğunda inanç duvarımda küçük bir çatlak oluştu.

Bay park dediği gibiydi, ama bunun elf yüzünden olmasına imkan yoktu. Yani, ilk başta, elf diye bir şey yoktu! Boğazımı temizledim. Bunu olabildiğince tuhaf olmayan bir şekilde soracaktım.

Sonuçta biz de, meleklere, tanrıya, şeytana görmeden inanıyorduk. Belki de, onun inanışında elfler vardı, ya da her neyse.

"Bahsettiğiniz elfler, şu filmlerdeki kısa boylu, kepçe kulaklı olanlar mı?" diye sordum yüzümdeki garip ifadeyi silmeye çalışarak.

"Bunu kendin çözmek zorunda olacaksın." Bunu dedikten sonra burnumdan bir fiske aldı ve kıkırdadı.

"Ee, nasıl gidiyor, ilaçlarını ihmal etmiyorsun değil mi?" yerine iyice yerleşerek sordu Bay Park.

Ardından öksürdüm, yine.

"Sanırsam grip ilaçlarına da ihtiyacın olacak, hasta gibisin." dedi endişeli bakışlarıyla.

Salty SweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin