1.Gül Yaprağı

119 12 5
                                    


Yere saçılmış kitaplarımı topladıktan sonra onları koltuğumun altına yerleştirdim ve burnumun üzerinde kayan gözlüğümü yerine sabitledim. 

Ardından, hırkamın kolunu sıvadım ve kolumdaki saate baktım. Dersin başlamasına iki dakikadan az kalmıştı, ve sınıf binanın diğer ucundaydı. Benimle uğraşmasalardı zamanında sınıfta olacaktım. Adımlarımı hızlandırarak koridorun sonundaki merdivenlere yöneldim ve basamakları ikişer üçer çıkmaya başladım.

Tam son basamağa ulaşacakken burnumda bir sızı hissettim, bir de mermerin soğukluğunu. Kulağıma gülen insanların sesleri geliyordu, arkamı döndüm ve bana çelme takan kişiye baktım. 

"Ayağımın önünde ne arıyorsun böcek? Baksana bu yeniydi, şimdi pislettin. Yeni bir tane almam gerekecek. Bunun ücretini karşılayabileceğini hiç sanmıyorum. Pahalı bir markaydı." 

Değildi. 

Evde dizili olan giyilmemiş ayakkabılarımın vergisi kadar bile etmiyordu. Fakat o, bunu bilmiyordu. Okuldaki kimse bilmiyordu. Kimse onları satın alabilecek kadar param olduğunu bilmiyordu. 

Böyle söylediğime bakmayın, insanlara değer biçtiğim falan yok. 

Sadece onlar beş para etmezler.

Dudağımda hissettiğim sıvıyla elim burnuma gitti. Harika, burnum kanıyordu. Şimdi de bununla uğraşmak zorundaydım. Yere saçılan kitaplarımı kaldırdım-yine- ve çıktığım merdivenleri revire gitmek için geri indim.

Kapıyı açtığımda burnumdaki kan çoktan üstümdeki kazağa bulaşmıştı. Bayan Choi beni fark ettiğinde konuştuğu basketbol formalı çocukla konuşmasına ara verip panikle yanıma koştu.

 "Tanrım, ne oldu sana böyle?" endişeyle sorduğunda ona sadece düştüğümü söyledim. Bunu söylerken arkadaki çocuğun kıkırtısını duydum. Biraz daha dikkatli olmam konusunda azar yedikten sonra eşya dolabına yöneldi. O sırada etrafta göz gezdirdim, gözlerimiz, bana gülen, basketbol formalı çocukla buluştu. 

Park Chanyeol. 

1.85 boyunda, koca kulakları olan basketbol takım kaptanı ve müzik dehası, okulun altın çocuğu. 

O da düşmediğimi biliyordu. Herkes bilirdi, sadece kimsenin umrunda değildi. Muhtemelen ezilmem ona da keyif veriyordu. Küçümseyici bakışlarından bunu anlayabiliyordum. ya da belki umrunda değildi ve beni gören diğer insanlarla aynı duyguları paylaştığından öyle bakıyordu. 

Böcek. 

Başka bir şey değil.

Göz temasımız bayan Choi'nin burnuma pamuk tıkmasıyla bozuldu. Bunu biraz hızlı yaptığından burnum yine sızladı ve küçük bir inleme bıraktım.

"Bu sana ders olsun. Bir dahakine daha dikkatli ol. Anladın mı? Hmm?" bir eli belinde, diğer eli de annelerin çocuklarını azarlama biçimindeydi. Bilirsiniz, şu işaret parmağı sallama şekli. Başımı salladım.

"Bayan Choi?" Chanyeol orada olduğunu belirtmek istercesine seslendiğinde bende koltuklardan birine yerleştim.

"Evet, Chanyeol?" Bayan Choi Chanyeol'a yaklaştığında ben de ona baktım. Bileğine buz tutuyordu. Forması hala üstünde olduğundan maçta ya da antremanda yaralanmış olabileceğini düşündüm. 

"Daha ne kadar burada beklemem gerekiyor? Yaklaşan önemli bir maçımız var. Ve biliyorsunuz, ben takım kaptanıyım." Bunu söylerken büyük gözleri sorar bir şekilde bayan Choi'ye dikilmişti. Bayan Choi'nin ise kaşları çatılmıştı. 

Salty SweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin