İHANET

57 2 3
                                    

Günümüz; 

Göz ucuyla pencereden baktığım zaman dünya maket bir oyuncağa benziyordu.Kusursuz görüntüsünü beynime kazımak için çabalıyordum.Nede olsa bu ilk uçuşumdu.Ben uçmak mı dedim ? Olamaz! Ben uçaktan kendimi bildim bileli korkuyordum.''Aman tanrım, Mia iyisin.Korkmanı gerektirecek bir şey yok.''Kendime yalanlar söyleyerek avutmak istiyordum.''Gözlerini kapat ve nefes al'' evet sanırım kendi kendime konuşuyordum.

Nefes alışverişlerimi düzenledim.Evet artık biraz daha rahatlamıştım ve gözle görülebilir güzellikleri görmek için pencereden dışarıya bakıyordum.Deniz,orman,dağlar...Öyle güzeldi ki kendimi bir rüyadaymış gibi huzurlu hissediyordum.

O da ne !Uçak hafif sallantılarıyla aşağı yukarı mekik dokuyordu.Herkes panik içinde etrafına bakarken benim kalp ritmim git gide hızlanıyor ve korkudan yanaklarım yanıyordu.Hadi ama yanımdaki moruk uyuyor olamazdı dimi?

O kadar heyecanlıydım ki kusmamak için adeta direniyordum.Tanrım ne işim vardı bu lanet uçakta! Kemerimi çıkardım ve ayağa kalkıp oksijen tüpüne uzandım.Uzanmamla dengemi kaybetmem bir oldu.Pilotun bulunduğu kabinin kapısına kadar sürüklendim.Başımda sıcak bir sızı hissettim.Ne olduğunu anlamak için elimle yokladım.Elimdeki kırmızı sıvıyı görünce panikledim.Bütün yolcuların tek tek aşağı kaymasıyla uçağın düştüğünün farkına vardım.Kalbim gümbür gümbürdü.Korkudan küçük dilimi yutmak üzereydim ki..

Acınası bir çığlıkla gözlerimi açtım.Yaşadığım adrenalinden sırılsıklam olmuş yastığıma göz attım.Kolumu ve başımı kontrol ettim.Nihayetinde iyiydim,rüyaymış. Derin bir nefes alıp yatağımın yanındaki masada duran su şişesine uzandım.Birde bu eksikti.Su bitmişti.Yatağımdan kalkıp  terliklerimi giydim ve mutfağa yöneldim.Yürürken koridorda duran boy aynasında kendimi izledim.Durdum ve berbat halime güldüm.Terden sırılsıklam olmuş sarı  saçlarım çirkin bir cadıyı andırır gibi birbirine karışmıştı.Üşüdüğümü fark ettim.Hızlıca mutfağa yürüdüm.Bardağıma su doldurup bir yudum aldım...

Sabahın ilk ışıkları odamda adeta süzülüyordu.Işık gözlerimi kamaştırdı.Rahatsız oldum ve kalktım. Havluyu kaptım ve hızla koştum.Bu her sabah yaptığım rutin bir şeydi.Çünkü dünyanın en yaramaz ve dayanılması güç erkek kardeşine sahiptim. Daniel'ın banyoya benden önce girmesi milli şampiyonayı kazanması gibi bir şeydi.Evet yine ilk o girdi.Tanrım yirmi dakika beklemek zorunda olmam çok can sıkıcıydı.Yirmi dakikayı çoktan geçti.'' Daniel çık artık geç kalıyorum'' diye kükredim aniden.''Çok beklersin ahmak'' dedi Daniel. Beni sinirden çıldırtma noktasına getirmişti.Bu konuda oscar almalıydı bu ergen.Sinirlenmemek için kendimi motive ettim.Tam o sırada kapı açıldı.''Çekil şurdan sefil'' diyerek onu kenara ittim ve duşa girdim.Yarım saat geçmeden hazırlandım.Çantamı aldım ve kahvaltı yapmadan çıktım.

Güneşli sıcak bir hava fakat ruhumu okşayan çok hafif bir rüzgar.Ağaçlar yağmura hasret,gökyüzü bulutlara.Güneş bir ızdırap çeşmesi gibi sıcaklığını bırakıyordu.Üzerimde bej rengi bir tişört,kot pantolon ve spor ayakkabılarım vardı.Mavi güneş şapkamı başıma geçirdiğim gibi erkek arkadaşım James Stoker'la buluşmaya gittim.

James' le dört yıllık bir geçmişimiz vardı.Çocukluğumun aşkı.Annemi kaybettikten sonra beni tek ayakta tutan kişiydi.Sarı saçlara ve ela gözlere sahipti.Sanki etrafındaki tüm kızlara ben buradayım dercesine.Kötü çocuk tipi vardı bir nevi ama ben içindeki saflığı görüyordum.Eski bir deponun önünde buluştuk.Burası San Antonio şehrinin en ıssız yerlerinden biriydi. Fakat yürüyüş için harika bir alana sahipti.James benden önce gelmiş ve bir sigara yakmış beni bekliyordu.Arkasından sinsi adımlarla yaklaştım ve gözlerini kapattım.''Mia?'' Beni beklediği barizdi. Ağzından çıkan ilk isim olmam hoşuma gitsede belli etmemeyi başardım.''Selam!'' dedim ve yanağına ufak bir öpücük kondurdum.

Elindeki sigara izmaritini attı ve benim olduğum yöne doğru başını çevirdi.''Neden bukadar geç kaldın?'' diye sorduğunda Daniel'la yaptığım banyo savaşı aklıma geldi.''Uyuyakaldım'' deyiverdim.Anladım dercesine kafa salladı.Genel olarak pek birlikteyken konuşmazdık.Suskunluğumuzla pek çok şey anlatırdık birbirimize.Fakat James bugün çok farklıydı.Umursamaz bir tavrı vardı.Bende bu fırsattan yararlanıp etrafta gelen geçenleri izliyordum.Spor yapan bir çift,bebek arabasıyla gezen bir kadın ve genç bir kız.Genç kız bize doğru geliyordu.Bakışları sert ve zümrüt gibi parıldıyordu.Siyah düz  saçlarını at kuyruğu yapmış ve birde bandaj takmıştı.

''James nasılsın tatlım ? O geceden beri beni hiç aramadın!'' (O gece mi?) Bu kız benim varlığımın en ufak zerresinden bile rahatsızlık duymuyordu.Kafam allak bullak olmuştu.Ne demeye çalışıyordu ki? James'e baktım.Nefesi kesilir gibi bana bakıyordu.İçimdeki adrenalin öfkemi körüklüyordu adeta.James'i o an hayal ettim. Her şey bir saniyede gerçekleşmişti. James Stoker beni bu yapma barbie bebek,estetik torbası fahişeyle aldatmıştı.''James kim bu kız?'' demek yerine sessizce ayağa kalktım.Yürümeye başladım.Gözlerimden yaşlar sessizce süzülüp giderken daha da uzaklaştım onlardan.Beni durdurmaya yeltenmedi bile.Kalbim sanki binlerce parçaya ayrılmış ve atmayı kesmişti.Bu ihanetini asla unutmayacağım James Stoker..    

( Bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorum)

GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin