Salonda elimde su bardağı oturuyorum. Bardağın yarısı dolu yarısı boş, düşüreceğim diye korku içerisindeyim. Sabahın ilk saatlerindeyiz ama sokakta polis, apartmanda da çıt yok. Düşünerek beklemekten hâl kudret kalmadı. O kadar ki elimde tuttuğum bardak için korkuyorum. Hiçbir kasımı hareket ettirmeye takatim kalmamış olsa da bu şekilde arafta oturarak olmayacak. En kötü ihtimalle, herhangi bir ziyaretçi olmaması durumunda üst kata ilk uğrayacak kişi kapıcı, 20:30 civarı, çöp için. O vakite kadar kim öle kim kala? Davranmam lazım.
İçimdeki merak yerini çoktan derin bir mutsuzluğa bıraktı. Hüznümü üstümden silkelemek adına ansızın ağlamaya karar veriyorum. Ama iki, bilemedim üç hıçkırık sonra belimdeki acıdan içlenmem kesiliyor (neden anahtarı belime geri koyduğumdan emin değilim). Umutsuzluğum yorgunluğumla kol kola, kaybedecek hiçbir şey kalmadığına inanıp ikinci kez yukarı çıkmak için kalkıyorum. Üst katın açık kapısı önüne varana kadar, kendime beter bir bahane uyduruyorum: Eve yeni geldim (dün yoktum), pijamamı giydim (Çok yorgunum), doksanlarda olmadığımızdan şeker, limon ya da tuz istemeye gelmedim (sabahın köründe olmaz zaten) çünkü kapıda kaldım ben! (Komşumun kapısı önünde) ve motor!
Sesleniyorum. Ses yok. Sesleniyorum, bir cızırtı (Uykusuzluk – Korku = Cızırtı). Boğazımı temizleyip benden çıkmadığına yemin edebileceğim bir ton ile:
- Işın Hanımmm?
diye buyuruyorum. Sesleniş endişeden ziyade emir niteliğinde. Çoklu adım sesleri sonrası karşımda bitiyor, dili dışarıda. Bakışıyoruz.
Anlamsız bir şekilde soruyorum köpeğe:
- N'oldu tonton? N'oldu?
Nefes sesli 2 Hav.
- Işın Hanııım, ben geldim Gizem, bakabilir misiniz? Kapı açık?
Sesimin yankısı sonrası, sinir laçkası ekliyorum:
- Hırı var hırsızı var, aman!
(Kimim ulan ben?)
Kapıdan sarkıp sağa sola bakmaya çalışıyorum. Köpekse oturmuş beni izliyor.
- Geleyim mi içeri, duyamıyorum..
diye konuşuyorum kendi kendime. Kimseden cevap alamamış olmamı (köpek dahil) olumlu bulup, bir komşu olarak içeriye girmeye hak kazandığımı varsayıyorum. Keza köpekle ve de o güne kadar izlediğim yüzlerce polisiye film/dizi ile, olay mahaline bodoslama dalmak hakkında endişelerim var.
Gürültülü bir karın gurlaması ardından, aklımda saatlerdir kavgasını verdiğim, artık birbirlerinin kuyruklarını ısırmış sorulardan tiksiniyorum. Daha yeni aydınlanmış hava gözlerimde kararıyor ve atıveriyorum kendimi yere. Çok yorgunum. Köpek beni koklayarak etrafımdan dönüyor. Ona bile ilgi çekici gelmediğim de, içerdeki bir odaya gidiyor. Ev sakinlerinden biri tarafında davet edilmiş olduğumdan bu kez emin, başımdaki zonklama ile emekleyerek takip etmeye çalışıyorum...
Hayatımın bir gününde, hiç evine girmemiş olduğum bir komşumun holünde emekleyerek hem el hem de ayak izleri bırakacağımı hayal edemezdim. Aklı yerinde ya da deli, kim kendini benim içinde olduğum bu durumda hayal ederdi, onu da bilemedim. Ama sorgulaması sonrası, daha önce hiç hissetmediğim bir düşünsel yitim ve fiziksel bitiş hissettim. Hemen ardından, mide bulantısı ve baş dönmesi eşliğinde karnımdan ikincil bir kükreme geldi. Ulu ve ortada bir rezaletin baş kahramanına döndüğüm için cinnet geçirdiğimi sanıyorum.
Utanç ile hiçlik birbirini tetikledi ve hırlayarak fayansların üzerinden dirildim. Suratımda çipçirkin bir ifadeyle, kendimi arka odaya atmışım. Hakikaten de beynimde gerilebilecek tek bir tel daha kalmamıştı, zıvanadan çıkmıştım.
Ani hareket görüşümü tekrar kısmaya başladığından durmadım. Üstün körü ve hoşnutsuz bir tarama sonrası sonraki odaya daldım...
Daha sonra da sonraki odaya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apartman
HumorBir zamanki apartman hayatımın anılarından bozmaca kurgu bir hikâye. Eğlenilmesi dileğiyle...