Ayıldığımda, elimde bir sürahi su ile kahve makinesine bakmaktaydım. Suyu koymadığımı sanıp, tekrardan su ilave ettim. Yineleme hatamın sonucu: Kahveden alâkasız kaynar su tadındaki sıcak içecek oldu. Memnuniyetsizlikle bardağı kınayıp, yapmış olduğum "kahve suyunun suyunu" tezgahta bir başına terkettim. Kalan son kahvemin ziyan olma kefaretini, sanal dünyamda dışlanan bardak ödeyecekti. Dış dünyada ise ben alışverişe giderek, durumu telafi edecektim. Kapının yanındaki sehpadaki "alışveriş listesi" adlı derleme kağıda, kahveyi ekleyip, apar topar evden çıktım.
Apartmandan çıkış adımımı atarken, annemden yadigar endişelerin anlamsız heyecanıyla, elim kolum birbirine karıştı. Daha binanın parselinden çıkmamış olsam da çantama yeni yerleştirmiş olduğum alışveriş listesini, unutup unutmadığımı kontrol etmek için, çantamı karıştırdım. Sadece yüz metre ilerdeki varış noktama dura kalka yürürken, kağıt parçası bir cebime, tekrar çantama ve son kez de elime yerleşti. Markete vardığımda, kapının önünde listeyi baştan sona bir kez okudum. Sebze kısmını geçince bir daha okudum. Her yeni raf reyonu başında, bir bunak gibi tekrar ve tekrar okudum, okuduklarımı raflardan sepete doldurdum... Amacım olan Alış ve Veriş'in ardından paketler kollarımda geri dönerken, ataları gibi hatmetmiş olduğum alışveriş listesini yine eksik tamamladığımı farkettim.
...
Yemek, alışveriş ve temizlik başlıklı aktiviteleri, bağımsız sırayla tekrarlamakta zorlandığımı belirtmeliyim. Kendimle yaşarken öğrendiklerime göre, bir gün içinde bu üç işten sadece bir tanesini yapabilmekteyim. Üstelik onun da uyandıktan sonraki kısa zaman diliminde, kahvaltı bile etmeden önce tamamlanmış olması şart. Çünkü, her zamanda sonraya kalış, uydurma garip fikirlerim yüzünden işin ertelemesine ya da benim caymama neden olmakta. Buna tembellik denip denemeyeceğini bile bir süre değerlendirmişliğim var. Belki de, bir önceki gün temizlik yapmamış olsam, ev parıldamasa, bugün de, bu durumu sorgulayabilirdim. Oysa "yenileri eskilerin yerlerine yerleştirmeden" önce, günün ikinci cümlesi olan "Heheyt!" ile kendimle iftihar bile ettim... Bahsetmenin hiçbir anlamı olmasa da bugün içindeki ilk cümlem, kasiyere salık verdiğim "Kolay gelsin" olmuştu.
Günlük kendime olan sorumluluklarımı bitirmiş olmama canı gönülden inandığım için kendimi özgür ilan ettim ama harcamaya param kalmadığından da eve hapistim. Kimsenin farkına varmadığı çünkü yaşama dahil olmadığım bir hayatla, "sistem" adını verdiğim düzene isyandaydım. Kaba izahı ile : Okulu bitir, işe gir, evlen, çocuk yap adımlarınının bütününden oluşan protesto ettiğim yapının bana seslendirilmiş hâli devamda sıralayacağım ünlemler demetinden ibaretti. Aileni sev, iyi ol. Notlarını iyi getir ki başarılı ol. Ortalaman çok düşük, doğru ol, sıkı çalış. İnsanlık için birşey yap. İnsanları seviyor musun? Neden hâlâ kimseye kendini sevdiremedin? Okul bitti de başarı nerede? Neden doğru olmakta bu kadar zorlanıyorsun? Ama kimse geçinemiyor seninle... Ortalama ol! Sapma yapma! Sapmasana!! Yeter ulan, ne hâlin varsa gör!
Eğitildikçe etrafımda olanları daha az anlar ve de okuduklarımdan insanları anlamaz olmuşum.
Şahsıma yaratılan yüklerin eşliğinde, tembelliğin kollarına temelli atılmadan, aldıklarımı eve yerleştirmeyi uygun buldum. İşim bittiğinde 80 m2 evi, aval aval, birşey arar edasıyla, bir güzel turladım. İkinci turda yıkanmış ama ütülenmemiş bir kaç parça kıyafet dikkatimi çekti. Tam ütülemeye yeltenir gibi yapmıştım ki üst kattan kuvvetli bir güm sesi geldi (Her gün ve her gün, tekrar ama tekrar ne düşürebilirsin yere?). Hemen ardından uzun bir kapı gıcırtısı ve güm! Asansör hareket eder ve... Katımı geçer ve alt katlara devam eder...
Asansörün uzaklaşması ile, aniden aklımdan üst komşumun kapısını gizlice WD40'lamak için yukarı çıkmak geçti. Bu iğrenç gıcırtı sesinden kurtulmak için sadece 10 saniye ve 3 fıs yeterliydi. Öte yandan "Manyak mısın?" sorusu ile anılarımı yad edesim ise hiç yoktu. Yine de kararı aldım ve sprey tenekesini elimde, kapıya doğru yürüyordum ki telefonum çaldı.
Belirtmem gerek, yalnızlıkta boğulduktan sonra, yalnızlık denizinin içinde kala kalıyorsun. Gelip cesedinizi çıkaran olmuyor. Ne mutlu ki belli bir süre sonra adapte olmaya başlıyorsunuz dolayısıyla da sosyalleşme araçları ile de bağlantınız yavaş yavaş kopuyor. Henüz benden münzevisini tanımadım ama bu işin bu şekilde gerçekleştiğinden eminim.
Telefonun sesini takip ederken iki süprizim oldu. İlki telefonun yeri, ikincisi arayan. Bilinmeyen bir numara ve yukardan ayak sesleri (Aha da evde biri varmış, iyi ki yağlamaya yukarı çıkmamışım.).
- Efendim?
- (Kadın) Engin Bey'i aramıştım ama yanlış mı oldu?
- Evet
- Aaa
Ve telefon suratıma kapatır. Fırsat, bu fırsat, telefonu tost makinesinin üstüne geri koymayıp, salondaki koltuğun üzerine attım. Gerçekçi olalım, uyanalı hatırı sayılır bir süre çoktan geçmişti yani "zamanda ilerlenmişti". Buraya kadar gelmişken ütü için evin öbür tarafına geri dönmenin ise hiçbir manası olamazdı.
Koltukta kendimi izlemek istemediğim filmlerden dizilere atarken, toplamda 4 cümle ve de sesli 5 kelimeyle 1 günü devirmişim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apartman
HumorBir zamanki apartman hayatımın anılarından bozmaca kurgu bir hikâye. Eğlenilmesi dileğiyle...