Kill

2.8K 162 44
                                    

Düşlüyoruz hepimiz, mutluluğa yaklaştıkça.

Dökülüyoruz hepimiz, umursamaz davranışlarımızla.

Düşüyoruz hepimiz, acıyı her defasında tattıkça.

Kağıdı alıp yatağın diğer tarafına koydum. Ellerimi yastıklara koydum ve tavanı izledim. Bu satırları bana okurken gece üçtü. Michael gülerek, 'Yeter bu kadar depresyon.' demişti. Keşke susmasaydı.

1 ay önce

Masadaki son tabağı tepsiye koyarken, alta bırakılan beş doları gördüm. Kapıdan çıkmak üzere olan iş adamlarına seslendim. "Teşekkürler beyler!"

Güzel bir gülüşe sahip olan, dönüp gülümsedi. Bahşişi cebime indirdim. Tepsi ile gülerek mutfağa doğru giderken, Kevin bana baktı.

"Mesai saatleri içerisinde cilveleşme."

Göz devirdim. Fakat üstelemeyecektim. Beni kapının önüne koymak için an kolluyordu. Masaların arasından geçerek mutfağa girdim. Alice, köpüklerle dolu olan lavaboda kirli tabaklarla mücadele ederken, gülümsedi.

"Bugün oldukça güzel görünüyorsun."

Dalgalı saçlarımı savurdum. Üzerimdeki bol yeşil tişörtün üzerinde 'green boyz' yazıyordu. Bu tişörtü Luke'dan almıştım. Çoraplarımı Michael'dan almıştım. Ayakkabımı Mimosa'dan almıştım. Telefon kabım Ashton'dan. Sanırım gerçekten üzerimde bana ait olan bir şey yok.

"Çünkü bugün önemli bir gün."

"Luke şehire geliyormuş."

Kafamı salladım. Şehrin tüm kızları Luke'u seviyordu. Elimi ıslak tezgaha koydum. "Evet!"

O sırada telefonumu çalmaya başladı. Ellerimi hızlıca önlüğüme sildim. Önlüğümün altına elimi sıkıştırarak kahverengi eteğimin cebinden telefonumu çıkarttım. Michael arıyordu. Heyecanla telefonu açtım.

"Mikey mouse!"

"Vanetta,"

Michael'ın sesi kırık geliyordu. Arkada Luke'un sesini duyar gibi oldum fakat yanıldığımı düşündüm. Çünkü Michael tedirgin bir giriş yapmakta bulundu.

"Luke'lara gelmen gerekiyor."

"İşteyim, Michael."

"He-"

Kaşlarımı çattım. Michael'ın nefeslerini dinledim. Daha düzgün ve aynı şekilde devam eden ses tonuyla konuştu. "Hemen."

Telefonu suratına kapattım."

Eteğimin cebine telefonumu koydum ve önlüğümü hızlıca çıkartıp tezgahın altına attım. Arkadaki soyunma odasından sırt çantamı aldım. Omuzlarıma kayışlarını geçirirken, beynim düşünmeyi kesmiyordu.

Luke gelmiyor muydu yoksa? Aramızda tek üniversiteye giden o idi. Herhalde, yaz okuluna kalmış olmalıydı. Yıllar sonra tüm çocuklarla bir arada olacaktık. Ashton, ailesini geçindirmek için taşımacılık yapıyordu. Yoğun saatleri yüzünden onu hiç görmüyorduk. Calum'un nerede olduğunu, ne iş yaptığını bilmiyorum. Sadece ayda bir kez arar ve iyi olduğunu söylerdi. Michael söylediğine göre uzak bir yerde gönüllü olarak hayvanlara bakıyormuş. Ya da hayvanat bahçesinde çalışıyor da olabilirdi. Michael ile sürekli görüşüyorduk.

Çünkü evi tam yanımızdaydı. Görüşmekten kastım ise odamın yandaki penceresinden sürekli boxer ile dolaşmasına şahit oluyorum. Michael, annesinin onu zorlamasıyla çimleri biçmekten başka bir şey yapmıyordu.

Dükkandan çıkarken, Kevin arkamdan bağırdı.

"Vanetta!"

"Önemli bir işim var Kevin."

Bir şeyler dedi fakat sanırım içeride müşteri olduğu için benimle sert konuşamadı. Yarın bir işim olmayabilirdi. Luke'un evi yarım saatlik bir yürüme mesafesindeydi. Otobüse binip mi gitsem yoksa, yürüsem mi?

Michael acil demişti. Otobüse binmeye karar verdim. Umarım fazla beklemek zorunda kalmazdım.

&

On dakika içerisinde Luke'un evine geldim. Luke'un evinde bir sürü araba duruyordu. Michael tam kapının önünde merdivenlerde oturuyordu. Çitlere doğru yaklaştığımda, Michael kafasını kaldırdı. Gözleri kan kırmızısına dönmek üzereydi. Üzerindeki miskinliği tam buradan alabiliyordum. Michael yalpalayarak ayağa kalktı. Çitin kapısını açarak bahçeye girdim.

"Neler oluyor?"

Evin kapısı açıldı. O an tüm ağlama seslerini ve çığlıkları net işittim. Ashton sarı saçlarını arkaya doğru atarken ağlamamak için sürekli olarak nefes veriyordu. Kapıyı kapatırken bana baktı. Michael bana doğru gelirken birden yere düştü. Kalması için ona baktım fakat yapmadı. Ellerini yüzüne kapattı. Yüzü gökyüzüne dönüktü ve o yağmuru kendi yarattı.

Haykırarak ağlamaya başladı. Ayakta duracak gücü az bulmaya başlamıştım. "Neler oluyor?"

Ashton kafasını 'hayır' anlamında salladı. "Veda etmeden gitti."

Michael ellerini yanlara açtı ve nefes almaya çalıştı. Gözlerinden düşen yaşlar, yanaklarından kayıyordu. Yatmasından dolayı gözyaşlarının yolu değişti ve kulaklarına doğru nem bıraktı.

"Luke mu?"

Michael sadece bir kelime etti. "Öldü."

O güne dair hatırladığım şeyler bunlardı. Yere oturup çaresizce ağladım. Sanki geleceği değiştirebilecekmiş gibi, geçmişi daha iyi yapabilecekmiş gibi.


Yeni kısa hikayem hayırlı uğurlu olsun

Kill with my heartHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin