1.Bölüm:"Doğum Günü Partisi"

18 0 3
                                    

İYİ OKUMALAR.💕
MULTİMEDYA: EKİM-DAMLA-NİLAY-IRMAK 😉
PLAY LİST: FETTAH CAN- BU AȘKIN KATİLİ SENSİN.😍
~
"Tamam Damla,evet geliyorum."
Yüzüme düșen milyonlarca su damlasından birine daha lanetlerimi yağdırarak ilerlerken bir yandan da Damla'ya trilyonuncu onayımı veriyordum.
"Evet yoldayım az kaldı,Damla geliyorum fiilinden ne anlıyorsun acaba?"
Dıșarıda bardaktan boșanırcasına yağmur yağarken -ki bu hızda buna yağmur denir miydi bilemiyorum- okuldan çıkalı iki buçuk saat kadar olmuştu.Bir hafta öncesinden planladığımız Damla'nın güya (!) sürpriz doğum günü partisine yine Damla,Damlalığını ortaya koyarak bize planladığımız gün 'yemin ederim sürpriz partide bilmiyormuș gibi yapacağım yeter ki bana parti yapın' diyerek bütün planlarımızı bozmuştu. Zaten birbirimizden hiçbir şeyi birkaç saat dıșında gizli tutamıyorduk,bir șekilde gün bitmeden birisi öğreniyordu.Bence evrende altıncı hissi kuvvetli olan birileri varsa onlar biz olabilirdik.Kesinlikle.
Bugün de büyük gündü,Damla'nın doğum günü.Damla'ların büyük ve ihtișamlı sitelerindeki evinde yapılan partiye gidebilmek için evdekilerden izin almam bir hayli zor oluyordu tabiki. Anlayacağınız 'anne ben partiye akmaya gidiyorum' deyip kapıyı çarpıp çıkarken arkamda 'iyi eğlen kızım' deyip gülümseyen bir annem, buna karșılık 'dikkat et' deyip gece yarısından sonra gelmeme izin verecek bir babam yoktu.Üstelik benim..Ablam vardı be! Evet bir de o mesele var.
"Bana bak Ekim,eğer on beș dakika içerisinde burada olmaz-"
Damla'nın aramasını sonlandırıp tedirginlikle ekrana baktım bir süre. Saniye geçmeden ısrarcı arama ekranda belirirken boşverip telefonumu minik çantama koydum. Muhtemelen eve vardığımda Damla bedenimi önce mozaik parçalara ayırıp daha sonra puzzle gibi birleştirmeye çalışacaktı.
Belki size tuhaf gelecek biliyorum ama yağmurdan ve ıslanmaktan gerçek anlamda nefret ediyordum. Kitaplarda ya da filmlerde yașanan o önemli sahneler genelde yağmur altında olurdu mesela.Benim için önemli bir an yağmur altında olsa yemin ediyorum o an ne olduğu umruma gelmez basar giderdim,o derece.Küçükken de anneme yağmuru sevmediğimi söylediğimde bana kızardı.Ama yinede içten içe ıslanmaktan nefret ediyordum.
Ve yine hayat bana bir tarafıyla el sallayadursun en yakın arkadașımın doğum günü partisine giderken ve muhtemelen biraz daha gidemessem geç kalacakken,hava..yağmurluydu!
Elimdeki siyah șemsiyeyle sokağın karșısına geçtiğim anda șiddetini artıran yağmurla beraber sızlandım. Havanın kararması zaten bașlı bașına kötü bir talihsizlikti.
"Allahım,beni ıslanmakla sınıyorsun onu anladım okey." Yüzümü gökyüzüne çevirdiğim için yüzümün her santiminden sular damlıyordu.
"Ama kızlarla sınamak,özellikle Damla'yla sınamak fazla ağır değil mi? Hı?" Söylenmelerim gözümde adeta altınmıș gibi parlayan durakla birlikte kesildiğinde 32 diș sırıttım. Taksi durağı hemen sokağın köşesindeyken adımlarımı hızlandırıp durağa yöneldim.Șemsiyem șiddetli rüzgarın etkisiyle ters dönmüștü.
"Ya lanet girsin ya! Kızım Damla sende doğacak bugünü mü buldun!"
Utanmasam Damla'yı bugün doğurduğu için Seda Teyze'ye küfredecektim ama Seda Teyze ve annemden olușan ikili ittifakdan sağ çıkamayabilirdim.Șemsiyemi eski haline getirmeye çalıșırken verdiğim çabayı en son matematik sınavından geçer not almaya çalıșırken vermiştim galiba.Şemsiye elimde,hızlı adımlarla gözüme kestirdiğim taksi durağına ulașıp durağın minik kulübesine girdim.İçeride sandalyesine rahatça yayılan orta yașını geçkin adamın telefon görüșmesi bittiğinde mavi gözlerini üzerime dikti.
"Buyurun?"
"Merhaba ben durağın önünde taksi bulamadım da acaba bana bir taksi çağırabilir misiniz?"
"Hava yağmurlu olduğu için gelen geçen durağı arayıp taksi istiyor.Bir iki dakika durağın önünde bekle istersen.Bir taksi gelir birazdan."
Kafamı onaylarcasına salladıktan hemen sonra beni adeta kovarcasına kulübeden çıkartan mavi gözlü durak sahibine ters bakıșlarımı atmayı ihmal etmedim.Genelde sevmediğim durumlarla karșı karșıya kaldığımda fazlasıyla asabi olabiliyordum.Durak sahibi beni kesinlikle iplememiș, üstüne üstlük önündeki kaç yılından kaldığını bilmediğim eski bilgisayardan açtığı Poker oyunuyla ilgilenmeye devam etmiști.Evinde internet bağlı olmadığında insanların kendilerini oynamaya mecbur hissettiği Poker'den bahsediyorum, evet.Sevimsiz herif..
Kulübeden çıktığımda hemen şemsiyemi açıp,durağın altında beklemeye bașladım.Kendime bekleme süresi olarak yalnızca iki dakika vermiștim ve iki dakika içerisinde bir taksiye binemezsem tabanvaylarımı devreye sokup lanet ede ede yürüyecektim.
Üzerimdeki kalın askılı beyaz renkli elbiseyi Irmak ve Nilay'la birlikte alışverișe çıktığımızda almıștık.Bizzat Damla'nın doğum günü için aldığım elbiseyi tabiki rahatça giyememiștim. Elbisenin üzerindeki bordo renkli uzun yağmurluğuma bakıp gözlerimi devirdim.Bu halimle değil bir partiye katılmak ancak yağmur yağdığı için alelacele üzerine yağmurluk geçirip fırına ekmek almaya gidiyor olurdum, kesin.Saçlarımın uçlarını mașalamıștım ama onlarda birazdan bozulmaya yüz tutacak gibi duruyordu.
Ve bingo! Durağın kulübesinin önünde hızlı bir fren yapıp duran sarı renkli tanıdık görüntüyle gözlerimden dolar işaretleri yerine sarı renkli ticari taksi çıktığına emindim o an.Taksiye doğru yürümeden önce şemsiyemi kapattım ve iki elimi çenemin altında birleştirdim.Sanırım az önce lanet ettiğim halime șimdi minnet duyuyordum.Yağmurluğumun șapkasını çıkarıp,saçlarımın bozulmaması için hızlıca taksiye yöneldim ve kapının kulpunu hızlıca indirip kendimi o an atabileceğim en güzel yere attım.
Taksiciye gülümseyerek baktım,orta yașlı tatlı bir adamdı ve kesinlikle o sevimsiz durak sahibinden daha sevecen duruyordu.Șașkın gözlerini üzerime diken taksici sanırım insanların kendisine gülümsemesinden pek hoșnut değildi.
Far görmüș tavșan gibi bana bakan taksiciyi bırakıp gözlerimi aynaya çevirdim ve yüzüme baktım. Tamam,belki yağmur sebebiyle makyajım pek iyi (!) görünmeyebilirdi,ama eyeliner aktığı için bir pandaya da dönüșmemiștim henüz.Zaten söz konusu olanın makyajım olduğunu da düșünmüyordum.Taksici aynadan bana bakmaya devam ederken tam ağzımı açıp neler olduğunu soracaktım ki taksicinin gözleri aynada kayınca gözlerimle onu takip edip baktığı yere döndüm.
"Siz sevgili misiniz hı? Sizi gidi sizi." dedi gülerek taksici.
Gözlerim taksicinin bakıșlarının sabitlendiği yerde dururken yanımda oturan ıslak çocuğu yeni farkedebilmiştim.Bir saniye!?
"Sen kimsin be?!"
"Asıl sen kimsin!" dedi kulaklarını iki eliyle kapatırken,mimikleri bozulmuştu. "Sese bak kahretsin!"
"Asıl sana kahretsin,hem.." Gözlerimi kısıp yanımda gevşekçe oturan çocuğa baktım,rahat tavırları sinirimi bozarken saçından damlamayı sürdüren suların yolculuğu tișörtünde bitiyordu.Nitekim bende pek farklı sayılmazdım.
"Ne sevgilisi be ne diyorsun sende amcacım,ben bakar mıyım buna?"
Hayır tabikide bakardım ama buradaki amacım bu adını bilmediğim ve taksimi ișgal eden ultra yakıșıklı çocuğu ezmekti. "Hem sen ne arıyorsun burada? Çabuk in taksimden!"
"Pardon?" Alay dolu gülümsemesi ses tonuna yayılırken burnumdan soluyordum. "Taksim mi dedin ben mi yanlıș anladım? Nereden taksin oluyor lan senin,ilk ben bindim."
"Sen bindin? Ya demek ilk sen bindin, kanıtın var mı?" dedim iki kolumu göğsümde birleştirirken.Yağmurluğun ıslak kollarından sular akıyordu ve kolumdaki saat yedi buçuğa geliyordu.Bu da bir an önce Damla'ların evine gidemessem ölüm fermanımı imzalamak için yalnızca yarım saatimin olduğunu ișaret ediyordu.
"Kızım akșam akșam bașıma bela açma benim,in șu taksiden!"
"Hadi ya kim iniyormuș? Bu taksiden inecek olan birisi varsa o da sensin! Baban gelse indiremez." dedim sırıtarak.Çocuk sabır dilercesine gözlerini birkaç saniye kapayıp sonra açtığında Irmağa birazdan orda olduğuma dair bir mesaj atmıștım.Yani zaman konusunda yalan söylememiș olmayı diliyordum ve bunun tek çaresi de șu gerizekalının taksiden inmesiydi. Ardından Damla'nın evine gidecektim ve herkesle birlikte eğlenecektim. Belki bu gece kızlarla hep beraber Damla'larda kalmak için anneme yalvarabilirdim.Evet,bütün planım buydu ve bilmelisiniz ki Ekim Subașı plan yapmak için detaylı düșünmek yerine direk uygulamaya geçer.
"Bak sevgili mal arkadașım," Evet bu belki iyi bir giriș olabilirdi. "Hemen șu taksiden inmezsen olacaklardan ben sorumlu değilim,bilmiș ol."
"Ne kadar espritüel bir kızsın sen, annen baban komedyen mi? Kızım șu berbat havada adam gibi bir taksi bulmușum hayatta inmem." diyerek beni umursamadığını belli edercesine dıșarıyı seyreden çocuğa kötü bakıșlar atarken taksiciye döndüm ve soruna kökten bir çözüm getirdim.
"Hangimiz önce bindi?"
Çocuğun bakıșları anında taksiciye dönerken,ikimizde kendimizin bindiğinden emin bir duruș sergiliyorduk.Taksicide ikimizin halini gözden geçirdikten sonra gülmüștü. "Tamam gençler,ikinizde aynı anda bindiniz.İkinizide istediğiniz yere bırakırım,sorun hallolur." Taksici,arabayı çalıştırıp ana yolda ilerlerken,yanımdaki odunla birkaç dakika bakıștıktan sonra taksiciye döndük.
"İlk beni bırak!"
Taksici kafasını iki yana sallayıp gülerken "İsterseniz yazı-tura atalım, ne farkeder gençler?" dediğinde somurtuyordum.İlk ben gidersem muhtemelen bu kereste 'neden ilk seni bırakıyormuș' diye yaygara çıkaracaktı, -ki aynısını bende yapardım- öte yandan ilk bunu bırakırsak nereye gideceğini bilmediğim için geç kalma ihtimalim oldukça yüksekti.İki durumda da çamurun dibine giriyordum yani.
"Adres söyleyin bakalım,sabaha kadar sizi bekleyemem değil mi?"
Ağzımı açıp adresi söyleyeceğim sırada saçlarımda hissettiğim elle birlikte duraksadım.Yağmurun etkisinin hala geçmediği saçlarımdan sular damlarken,bașımı yana çevirip taksi kerestesiyle göz göze geldim.
Saçımın önündeki tutamı parmağına dolayıp,kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra alay dolu gülümsemesi yüzündeki yerini almıștı.
"İlk ben gitsem,olmaz mı? Hı?"
Normal bir kız olsam belki șu sahnede eriyip bitebilirdim değil mi ama benim normal olmam söz konusu olabilecek ilk on bin maddenin arasına bile girmezdi.Bu sebeple tam olarak Ekim Subașı kurallarının ilkini devreye soktum; Kural 1: Nerede olursan ol cırlak ses tonundan asla taviz verme.
"Ulan çek șu elini kolunu," Elini saçlarımın arasından ittirip gözlerimi kıstım. "Pardon,sen klișe falan mısınız? Bana bak oğlum,ben ki yağmurlu bir havada ne yașarsam yașayayım o anın içine edeceğime dair bir hayat mottosu edinmiș insanım.Bana abuk subuk șekiller șukullar yapma!"
Tek nefeste söylediğim cümlelerin hızı boğazımda da hissediledursun, derin nefes alış verişlerimle sakinleșmeye çalıșıyordum.O ana kadar sadece benim nefes alıș verișimin sesleri duyulan taksiyi bir anda gülüș sesi doldurmuștu.
"Daha doğru düzgün konușamıyorsun bile,Dil Anlatım hocan kim senin?" İsmini bilmediğim ve mümkünse önümüzdeki üç yüzyıl daha öğrenmek istemediğim taksi kerestesi gülerken, ona birde taksici amca katıldığında gözlerimi yağmur damlalarının görüș alanını etkilememesi için ön camı temizleyen sileceklere sabitlemiștim.
"Görüyorsun değil mi abi,șu adına klișe dedikleri olaylar nerede olsa kızlar üzerinde ișe yarar." Gözlerini taksiciden bana çevirdi ve elini yanağıma koydu. "Utancından kırmızıdan mor tonuna geçişte șu an."
Taksici amca ortamı dağıtmak amacıyla radyodan açtığı yabancı şarkıya kendi dilinde eșlik etmeye çalıșırken,sesi biraz daha yükseltmesini istedim.Yüksek sesle dinlemekten çok hoșlanıyordum ama o anki tek amacım dıșarıdan göründüğüm sevimli Pollyanna resminin içindeki Ekim'i görmemesiydi.
"Gençler,yahu ben kafama göre sürüyorum hala bir adres vermediniz. Benzinden gidiyor yeminle!"
"Tutaș Meydanı 7.Sokak."
Taksici bana onay verip ilerlerken zafer dolu bir gülümsemeyle taksi kerestesine bakıyordum.Kendimi nereden dıșarıya atsam kâfiydi.
"Delikanlı,sen nereye?"
"Abi sen șu sevimsizi gideceği yere bir an önce at da sonra beni bırakırsın."
"Sensin sevimsiz!" Taksici yüzünü buruştururken,kereste kulaklarını tıkamıștı. "Senin tipin sevimsiz!"
"Benden hoșlanan bütün kızlar söyler bunu.Bunu ne anlama yormalıyım?" deyip kașlarını kaldırdığında yüzüm ağlamaklı bir ifade almıș, sızlanıyordum. "Götür beni lütfen!" dedim taksiciye.Sırıtıyordu.
~
Taksiden iner inmez aceleyle çantamı aldım.Neyse ki yağmur durmuștu ve saçlarımı bir şeyle kapama ihtiyacı duymamıștım.Taksinin penceresi açılnca kașlarımı çattım,taksi parasını ödemiștim halbuki.
"Bir şey mi unuttum acaba?"
Taksici gözleriyle arkayı ișaret ettiğinde açılan pencereye karșın gözlerimi devirdim.
"Umarım bir daha görüșmeyiz cırlak sesli yırtıcı." Gözlerimi kısarak baktığım kereste bana sırıtıp,iki parmağını alnında birleştirip asker selamı verdi.
"Emin ol seni bir daha görürsem bileklerimden oluk oluk akacağını umursamadığım kanımı keserek akıtırım gerizekalı taksi kerestesi." diye çemkirip bir şey demesine izin vermeden saçlarımı savurup Damla'ların sitesine ilerledim.Zaten hemen arkamdan gelen asfalt sesine bakılırsa taksi kerestesi hafızamda 'bir daha hatırlanmayacaklar' listesindeki yerini almıștı.Onu zihnimdeki tozlu rafa atarken,sallana sallana Damla'ların evinin olduğu siteye giriş yapmıștım.
Sitenin güvenlik görevlisi Arel Amca neredeyse her zaman burada olduğumuzdan hem beni hemde diğer kızları artık tanıyordu.Bazen bizim dostluğumuza imrendiğini söylese de 'sen gel onu bir de alışverișe çıkınca bana sor' diyordum içimden.Irmak'la alıșverişe çıkmak her insan evladının harcı olamazdı çünkü.
"Oo Ekim,hoşgeldin kızım." Elimi sallayıp kulübede oturan,elindeki çayı yudumlarken bana gülümseyen Arel Amca'ya tebessüm ettim.
"Merhaba Arel Amca,"
"Hayırdır hangi rüzgar attı diyemeyeceğim vallahi," dedi gülerek. Arel Amca'nın gülünce etrafındakileri de gülmeye iten bir aurası olduğunu söylemeliyim size. "Parti varmıș."
"Damla seni de çağırmıș ama kulübenden ayrılamazmıșsın."
"Nasıl ayrılayım kızım," Gözlerini sitenin en üst katında oturan site yöneticisi Mustafa Bey'in dairesine çevirdiğinde kafamı onaylarcasına salladım. "Sonra șu sivri dilli Mustafa'nın azarını işitiyorum."
"Sana kolay gelsin Arel Amca,ben biraz daha çıkmassam," Kolumdaki saat 8'e on varken adımlarımı asansöre yönelttim. "Kızlar beni jülyen jülyen doğrayacak valla."
"İlahi Ekim! İyi eğlenceler kızım."
Asansöre biner binmez bu saatlerde kalabalık olmamasına sevindiğim asansörde,hemen arkamdaki düğmelerin dördüncü katına bastım.
Asansör dördüncü katta durduğunda aceleyle Damla'ların dairesinin ziline bastım.Kapı bastığım gibi açıldığında karșımda hediye paketi gibi duran bir Irmak vardı.
"Ekim! Bu partinin sahipleri biz sayılırız sen parti bașlamadan 15 dakika önce mi geliyorsun yavrum!"
Eve girdiğimde kulaklarımı dolduran müzik sesiyle yüzümü burușturdum, üzerimdeki çirkin yağmurluğu çıkarıp portmantoya astım.Irmak'sa benden hesap vermemi bekleyen bir mod takınmıștı.
"Yılbașında süslediğimiz çam ağaçları yanında daha sıradan kalıyor Irmak."
"Hiçteki bile." Bakıșlarını indirip, kendini baştan aşağı süzdükten sonra hızını alamayıp boy aynasına yöneldi.
"Her zamanki halim."
Üzerinde koyu kırmızı dizinin yaklașık 3-4 parmak üzerindeki elbisesi,ayaklarındaki uzun platform topuklularını fönlü saçları tamamlarken,kafasında -ne kadar fazla dediysem de dinletemediğim- Damla'nın doğum gününe özel yaptırdığımız aksesuarlardan vardı.
Irmağın kafasındaki üzerinde 'İyiki Doğdun Yavruș' yazılı parti șapkasını bırakıp,koluna girdim ve salona gittik.
Irmağın gruptaki karșılığını üç kelimeyle anlatmamı isteseniz bunlar hiç șüphesiz fazla süslü,savurgan ve cesur derdim.Süslüydü çünkü olur olmaz her yerde herkesin abartı bulacağı șeyleri giyebilirdi.Örneğin bir kafeye giderken bile platform giyebilir,bir düğün davetine katılsa gelini Irmak zannedebilirdiniz o derece.Bir șeyi satın alması için istemesi yeterdi.Kesinlikle hepimiz zengin ailenin tek çocuğu falan değildik.Dördümüz de orta halli ailelerin kardeși ya da abisi-ablası olan çocuklardık,sadece Damla tek çocuktu.Sadece Irmak'ta gördüğü her şeyi satın alabilecek bir savurganlık vardı.İçimizdeki en cesur Irmak diyebilirdim rahatlıkla,bu cesareti bazen bașına bela açarken bazen de dördümüzü de kurtarabiliyordu.
Büyük salona girdiğimizde yaklașık 15-20 kișinin doluştuğu salonda nefes alabilecek bir yer aradım kendime. Gözüme direk çarpan Damla ve yanındaki Nilay'ın yanına gittiğimizde tüm ekip tamamdık.
"Nihayet Ekim,gelmeseydin." Damla trip attığını açıkça belli edip,yüzünü çevirdiğinde gözlerimi devirdim. Normalde bu haline her ne kadar komik olsa da 'karı gibi trip atma' derdim ama bugün onun doğum günüydü,belki bugünlük alttan alabilirdim.Sadece bugünlük..
"Aman da aman,benim birthday kızım tripte mi atarmıș." Yanaklarını iki elimin arasına alıp sıktım. "Trip atma güzelim be,ne yapayım taksi ancak bulabildim.Zaten biliyorsunuz bu havalar," der demez cümlemi üçü birlikte tamamladığında baș parmağımı kaldırdım. "Beni bozar."
"Aynen.Kız,buraya gelmek için gelene kadar nelerden geçtim biliyor musun sen? Klasik bir Survivor yarıșmacısına taș çıkaracak potansiyel vardı bende valla.Yeni yeni keşfediyorum." dediğimde hep birlikte güldük.Damla yumuşadığında ona tüm içtenliğimle sıkıca sarıldım. Bizi kıskanan Nilay ve Irmağın kolları bize dolanırken gülümsedim.
"İyiki doğdun güzelim,umarım hayatın boyunca dilediğin her șey seninle olur."
"Teșekkür ederim.Hem siz varken dileyebileceğim her şey yanımda zaten." dediğinde Seda Teyze'nin tok sesi birbirimizi oksijensiz bırakacak kadar sıkı olan sarılmamızı bölmüștü. Biraz daha sarılsak yarınki manşetlerde 'arkadașının doğum gününde fazla dozda sevgiden ölen kız' olarak uyduruk bir üçüncü sayfa haberi olabilirdim.
"Muhabbetinizi bölüyorum galiba?"
"Hayır Seda Teyze," dedi gözleri dolu dolu olan Nilay.Nilay'ın üç kelimesini tasvir edemezdim,zira onu 'duygusal' kelimesi tek bașına anlatırdı.O kadar duygusal ve kırılgan bir yapısı vardı ki hemen hemen her șeye üzülebilirdi.Damla mı? Damla'nın atarı üç kelimeye sığmazdı.Beni boşverin ben bu grupta evlatlıktım galiba.Tek sevdiğim özelliğim hazırcevap olmamdı,millete laf sokmak mı? Alırım zilyon tane dal.
"İyi bari,Ekimcim hoșgeldin kızım."
"Hoșbulduk Seda Teyze," Seda Teyze'yle de ufak bir sarılma geçirdikten sonra bize bu kadar gürültü de daha fazla kalamayacağını söyleyip yanımızdan ayrılmıștı. Giderken Damla'nın babası Semih Amca'yı da sürüklediğinde bize gittiklerini tahmin etmek pekte zor olmamıștı.Güldüm ve kafamı iki yana salladım.Nilay'ın kolumdaki elini hissedince kașlarımı kaldırdım. Dudaklarını büzüp mum üfler gibi yapınca baș parmağımı kaldırdım.
Nilay'la birlikte mutfağa gidip Seda Teyze'den özel olarak Damla'ya göstermemesini istediğimiz pastayı alırken Irmağı'da salonda Damla'nın yanında bırakmıștık.
Pastayı masanın üzerine bırakıp tabakları çıkarıyordu Nilay.Pastayı kızlarla birlikte ayriyeten yaptırmıștık.Aslına bakarsanız bizim birbirimizi bulma ya da tanıșma hikayemiz ucuz okul tanıșmaları gibi değildi.Nilay'la küçükken aynı sokakta oturduğumuz için onunla küçüklükten gelen bir dostluğumuz vardı.Sanırım dördüncü sınıfta falan olmalıydık o sıralar.Hatırlıyorum da daha büyük bir eve tașınmak için sokaktan ayrıldıklarında çok üzülmüștüm.Nilaylar bizim sokağımızdan tașındıktan sonra ertesi gün okula yanında yeni bir kızla gelmişti.Evet 10 yașımda yeni kız olan,șimdilerde benim en süslü cesurum Irmak'tı.Sanırım hayatımın ilk hayal kırıklığını o zaman yașamıştım,hala bazen hatırlayıp deli gibi gülüyoruz.Nilay'ın o zaman çocuk aklıyla benimle arkadaș olmak istemediğini düșünüyordum tabi. Irmak'la Nilay'ın apartmanları karșılıklıydı ve Irmak o zamanda rahat durmadığından elindeki topu kıyafetlerini eve tașıyan Nilay'ın kafasına atmıștı.Ama Nilay beni Irmak'la tanıștırdığında 10 yașında bile çantasında pembe el aynası tașıyan o küçük kıza hemen alıșmıștım ben.Elindeki minik aynası, yüzündeki insanın içini sıcacık yapan gülümsemesini gören kim olsa severdi zaten Irmağı.O günden sonra her zaman annemleri Nilay'lara gitmek için sürükleyip durmuştum. Annemlerle Irmağın ailesi tanıșınca da birbirimize daha sık gider olmuștuk.Okulda da zaten hep beraberdik ve bilirsiniz; ilk okul çocuğu kural 1: Yeni geleni dıșla, gruba kimseyi alma,maddesine uyarak sadece üçümüz oynuyorduk.
Liseye gelene kadar geçirdiğimiz her senede birbirimizden asla kopmamıștık tıpkı șu an olduğu gibi. Tek bir farkla,ilkokul kuralımıza bile isteye ihanet edip aramıza Damla'yı alarak.İyikide ihanet etmișiz.
9.sınıfa yeni bașladığımız sene,okul o haftasonu bisiklet gezisi düzenlemiști. Irmak'la birlikte o gün okulun önünde bisikletlerimizle buluşacaktık Nilay'la. Irmağa 'hadi yarıșalım' dediğim andan itibaren okula yardıra yardıra gidiyorduk.Okulun olduğu meydana çıkacağımız sırada Irmağın sesiyle bisikletimi durdurup yanına yöneldim.Kızın tekine hayvan gibi çarpmıștı.Zira bisiklet bir yerde, Irmak bir yerde,kızın bisikleti ayrı,çarptığı kulağında kulaklığı olan kız apayrı bir yerdeydi.Bisiklet kullandığına göre bizim okulda olmalıydı ama daha önce hiç görmemiștim.O kadar sinirliydi ki bizimde aynı okulda olduğumuzu hesaba katmamıştı galiba.
Kız yerden bir hıșım kalkıp Irmağın yanına giderken ben deli gibi gülüyordum.Çünkü yakın arkadaș olmak bunu gerektirir.
"Ulan madem süremiyorsun neden hayvan gibi yardırıyorsun Allahın tikisi? Lan bu kelime de çok eskidi bir ara bunu kullanmayayım diye hatırlatma yapayım kendime. Madem yardırıyorsun neden biri var mı diye bakmıyorsun! Madem bakmıyorsun neden bisikletin dikiz aynasında fondöten sürüyorsun amk kızı!" dedi bağırarak.Hemen ardından soluklandığı yerden bir tarafı dağıtmıș saçlarını düzeltti eliyle.
"Oksijensiz kaldım,birazdan fotosentez yapacağım ulan." Kulaklığının tekini çıkarmıș,derin nefes alıp veriyordu.Suratı zaten kıpkırmızı olmuștu ki Irmak kıza sağlam girmiști bu belli.Kızın tek nefes dahi almadan sarfettiği onca kelimeye karșın Irmak mimiksiz duruyordu.Bense gözlerim kocaman kızı izliyordum,hayır küfrettiği için değil tabiki.
"Irmak!" dedim kocaman gözlerle bakmayı sürdürüyordum.Irmak aceleyle kalkıp üzerini düzelttikten sonra yanıma geldiğinde o da aynı ifadeyle kızı süzüyordu.
"Hayatınızda hiç mi küfreden kız görmediniz lan.Görmedin tabi nerden göreceksin manikür kankaları." dedi dudaklarını büzerek, bizimle alay ettiğini belli ediyordu açıkça. "Ulan o değil de Fettah Can dinliyordum." Yüzü ağlamaklı bir ifade almıștı. Keskin ruh geçișleri vardı. Anı anına tutmuyordu. "Bu așkın katili oldu 500 liraya aldığım bisikletin katili." Sinirlenmek eyleminin vücut hali olan kız bize ters ters bakarken Irmak'la aynı șeyi düșünmüș olacağız ki aynı anda birbirimizin yüzüne baktık.Heyecanla bağırdım.
"Bu mükemmel! Irmak!" dedim çığlık çığlığa.Kız kașlarını çatarak yanımıza gelip tek eli belinde anne moduna girmiști. "Mükemmel? Ne çeșitsiniz siz diye kibarca mı sorayım yoksa direk ya siz hayırdır mı?"
"Ben Ekim." Elimi uzattım,hala el uzatmakta kararsız olan Irmağın eline vurarak elini uzatmasını ișaret ettim. Oflayarak elini uzattı. "Irmak."
"Bizim okuldasın galiba." dedim gülerek.Bizi kolejde okuyor falan zannediyordu herhalde.Henüz o derece zengin değiliz lan. "Sıraağaç Anadolu Lisesi."
Kızın kașları eski halini alırken -en azından bana karșı- kafasını salladı ve bir an yüzüme yumruk olarak indirmesinden korktuğum elini uzattı.Ama hala Irmağa olan bakıșlarının iyiliğini anlatamam.O kadar ufak bir iyilik yani. "Damla."
Damlanın bisikletini kaldırıp ona verdikten sonra Irmağında bisikletini aldım yerden.İkisi birlikte bisikletine binince bende öndeki bisikletime bindim ve onlara döndüm gülerek.
"Bence okula beraber gidebiliriz?"
Ve işte șimdi bu haldeyiz.Biz birbirimize kardeș diyelim siz, birbirinden tam bağımsız ama birbirine deli gibi bağlı dört ruh hastası deyin ne derseniz artık.
Nilay'ın özenle yaktığı mumları pastanın üzerine koyduk.Kaç yașına gelirsek gelelim yașımız kadar mum olmalıydı pastamızda.Yani 70 yașına gelip pastayı mumla kaplasakta bizdeki saçma bir takıntıydı.
17 mumun 17'sinide yakma ișlemi bitince salona götüreceğim pastaya baktım son bir kez ve resmini çekemeden edemedim.Üzerinde tanıștığımız zaman dinlediği Fettah Can șarkısından esinlenerek krem şantiyle yazdırdığımız italik yazı vardı.Tabi birkaç farkla.
"Seni yolda gördüğüm gün,ne güzel gündü.O bisikletin katili biziz yavru. Ama kardeșliğimiz daimi."
Yazıyı birkaç kez daha okuyup arka planında olan dördümüzün resmine gülümsediğimde Nilay gitmem için arkamdan ittiriyordu.Mutfaktan çıktık.
Salona pastayı götürdüğümde bütün ıșıklar kapalıydı,odayı aydınlatan 17 mum dıșında.Damla pastayı görür görmez elleriyle gözlerini kapattı. "Ulan siz varya! Bunu bile hatırlıyor musunuz?"
"Tabi kızım ne sandın?" dedim göz kırparak.Elimdeki pastayı büyük masaya bırakıp bıçağı Damla'ya vermeden önce gülümsedim.
"Üflemeden önce dilek tut."
Bașını salladıktan sonra gözlerini kapatıp dilek tuttu ve 17 mumu üfleyerek söndürdü.Saçmalamayın iki nefeste üfledi herhalde.
Etrafta kopan alkıșlara baș safhada eșlik eden biz sırıtarak izliyorduk birbirimizi.Damla pastayı üfledikten sonra bıçakla kesti ve Nilay'da dilimleri tabaklara koydu.
Sırayla birbirimize sarıldıktan sonra Damla salondaki diğer davetlilerin tebriklerini kabul ediyordu.Biz üçümüz koltuğa yayılırken birkaç dakika sonra elinde pastasıyla yanımıza kuruldu.
"Tam 17 mi oldun lan?" Çatalımdaki pastayı ağzıma tıktım gülerek.Ağzıma vurdu. "Ağzını kapat gerizekalı." Omuz silkip pastamı yemeye devam ettim diğerleri bana umutsuz vaka bakıșları atarken.
Gecenin ilerleyen saatlerinde parti ahalisi dağılınca kızlarla söylene söylene Nilay'ın teșvikiyle -tehditiyle- evi temizleyip topladık.Nilay bizi elindeki telefonla çekince Damla kıyameti koparıp birkaç kere Nilay'ı öldürme teșebbüsüne girse de temizlemiştik her yeri.
Kendimizi koltuğa attıktan sonra Nilay elindeki telefon ekranını gözümüze sokarcasına atladı yanımızdaki tekli koltuğa.Bizi temizlik yaparken çektiği fotoğrafları bizimkilere atınca doğal olarak annemler önümüzdeki bilmem kaç sene göremeyecekleri manzarayla karșılașıp șoka girmișlerdi. "Bir de bana laf yaparsınız,hayatınızı kurtardım ondan çekiyordum fotoğrafları.Bu gece burda kalıyoruz, kardeșinize doğum gününde bir iphone alırsınız artık." Üçümüz Nilay'a 'ciddi misin?' bakıșı atınca ofladı. "Tamam lan tamam, almazsanız almayın pis cimriler."
"Daha benim iphonem yok lan." dedi Damla elinde salladığı Note 4'le.Bana hiç girmeyin bakıșlarımla gözlerimi devirdim.Telefonum gayet efso olabilirdi ama bir iphone değildi. Irmak'sa kendi özelliğini öne çıkarıp "İphone'a vereceğim parayla kaç adet eyeliner alırım acaba?" dedikten sonra telefonundan cidden bunu hesaplıyordu.
Bir günü daha saçmalıklarımızı konușturup kendi çapımızda bitirirken Irmak ve Nilay'ı Damla'nın doğum günü hediyesi olarak futbol hastası babasının aldığı Pes'le yalnız bırakırken balkona çıktık.Damla'ların sitesinin manzarasının da Allahı vardı.
"Ne diledin?" Söylemeyeceğini biliyordum ama yinede soruyordum. "Sanane be,hem söylenirse kabul olmaz." dedi gözünü kırparak. Sırıttım Nilay'dan alıntı yaparak. "Söylemezsen söyleme pis cimri." Sırıttı ve kafasını iki yana sallayıp cıkladı. "Dilek cimrisiyim ben."
~
İLK BÖLÜM İÇİN TENK YU sjsjsjsj
BÖLÜMLER HAFTADA ÜÇ KERE GELECEKTİR BİLGİNİZE MAVİ PAMUKȘEKERLERİM 😍
YILDIZI PARLATIN,SONRADA YORUMLARA GÖMÜLÜN PLEASE.😍
~

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 04, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KLİŞELERİN PRENSESİ (KLİȘE SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin