HAYAL'ET SEVGİLİM:Bölüm 1

26 1 3
                                    


Gözlerimi yavaşça açmaya çalışırken, başımın ağrısıyla bağırarak gözlerimi yumup kafamı yastığa geri koydum. Dün sarhoş olmamıştım hâlbuki neden başım ağrıyor ki? Başımda dikilen gölgeye bunu sorabileceğimi düşünüp yatakta oturur pozisyona geçtim. Ardından gözlerimi açtım tabi başımda dikilen öküzün kim olduğunu görünce çığlığı bastım.

"AĞĞĞAAA! Senin burada ne işin var?" başımda duran öküz kılıklı arkadaş Ceren'in eski sevgilisiydi. Gökberk miydi? Yoksa Göktuğ muydu?

"Dünü hatırlamıyor musun?" kaşlarımı çatıp düşündüm. Aha hatırladım. Dün genelde öğrencilerin takıldığı ismini hatırlamadığım bara gitmiştik Cerenle. Orada ise Ceren'in İzmir'deki lise arkadaşlarıyla karşılaştı ve aralarında bu öküz de vardı. Lisedeyken onu terk eden sevgilisi. Ceren ve ben çocukluk arkadaşıyız, babalarımız okul arkadaşlaymış, annelerimiz babalarımızla nişanlanınca tanışıp arkadaş olmuşlar, kardeşlerimizde bizim gibi çocukluk arkadaşı tabi bizim kadar yakın arkadaş değiller. Neyse bir süre onların yanında oturduk falan Göktuğ ise neyi kaybettiğini görünce benim Cerenime yürümeye hatta koşmaya başladı. Bende onu kolundan sürükleyerek barın dans alanına götürmüştüm. Sonra biz Cerenle dans ettik. Ceren sarhoş oldu ve ben onu arabama sürüklerken arkamızdan bu şerefsiz gelmişti. Sonra Ceren de o salak gelmezse eve gitmem diye anırmaya başladı. O da arabaya bindi sonra eve geldik sonra ne oldu ki? Sonra da bu yine Cerene yanaştı bende Cereni kendi odasına kilitledim ve sonra o çocuğa yumruk attım. Hala niye başımın ağrıdığını bilmiyorum.

"Sana attığım yumruktan sonrası yok? Ne oldu anlat!"

"Bana iki defa yumruk attın biri gözüme diğeri dudağıma bu halimi sana borçluyum yani. Sonra insafa geldin banyodaki ilk yardım çantasını almak için gittin bir dakika geçmeden "güm" diye bir ses geldi. Banyoya gittiğimde kafanı çarpmıştın yerde yatıyordun ve Efe diye birine sövüyordun. Sonra seni yatağına yatırdım ve bende salonda uyudum. Aslında uyumuş sayılmam kestirdim, çünkü zaten eve geldiğimizde saat sabah 8di."

"Ohaa! Neyse gecenin kritiğini seninle yapamam. Şimdi evimizden defol. Numaralarımızı falan almadın demi? Bizimle görüşmeni istemiyorum."

"Hayır, numara yok ama ev adresinizi biliyorum." Pis pis sırıtan öküze gözlerimi kısıp baktım ardında sevimsiz gülüşümü attım ona.

"Ah o zaman yeni ev almış olmamız ve taşınmamız kötü oldu. Şimdi s*ktir git bu evden."

"Son bir soru. Efe Bulut'u nerden tanıyorsun?" Efe dedi! Efe gerçek mi?

"Öyle biri var mı?" çocuğun yüzüne böğürdüm resmen.

"Evet, İzmir den arkadaşım. Daha doğrusu ağabeyimin arkadaşı."

"ş-şey, bana onun numarasını versen?" sevimlice gülüm. Yani ege gerçek miydi? Kafam çok karışmıştı.

"Tamam."

"İtiraz etmedin? Veya karşılığında bir şey istemedin?"

"Bu hakkımı sonraya saklamak istiyorum." Sırıtınca bir p*çlik düşündüğünü anladım ama bir daha bizi göremez ki. Numarayı alınca onu dışarı çıkarttım. Ardından mutfaktaki dolapta olan kahve bardağının içindeki Ceren'in odasının anahtarını alıp açtım. Valla ne yalan söyleyeyim ayı gibi uyuyordu. Evin en sorumluluk sahibi olan bireyi olarak mutfak masasına üç kâse çıkarttım. Mısır gevreğini masaya fırlatıp sütü ve kaşıkları da seslice kâselerin yanına koydum. Salonda bıraktığım gözlüğümü gözüme geçirdim. Tabi sonra aynı evde yaşamamıza rağmen iki gündür yüzünü görmediğimiz eğlence düşmanı, inek, tıp öğrencisi ve evin küçük kızı olan İrem aklıma geldi. Acaba kocaya mı kaçmıştı?

İrem benim lisedeki en yakın arkadaşımdı. Ceren ve ben hep İstanbul da okuyup aynı evde kalmayı planlamıştık. O İTÜ ben ise Boğaziçi'ni istiyordum, tabi ilk senemizde yurtta kaldık ve çalışıp para biriktirdik. Sonra bir ev kiraladık ve sonra İrem'de Cerrahpaşa'yı kazanınca o da bizim eve geldi. Onun bu sene ikinci sınıfı bitiyor bizim ise üç. Neyse bu sene Ceren ve ben staja başlayıp aynı zamanda çalışmaya devam ettik. Ben çeviri yaparak geceleri bile çalıştım. İrem part time bir kafede işe girdi ve sonunda istediğimiz parayı topladık ve haftaya yeni mükemmel kendimizin olan eve geçiyoruz. Okulların kapanmasına baya az kalmıştı. Yazın ise iki aylık Amerika gezisine gidiyoruz.

"İREAĞĞM!"

"Ne var Allahın belası! Bir sabahta böğürme şu evde. Ders çalışıyorum anlamıyor musun? Sınavım var 2 saat sonra."

"O zaman sana İstanbul da oturduğumuzu hatırlatayım İremciğim." Tatlı bir şekilde gülümsedim. O ise lanet ederek pijamalarını çıkarmaya başladı. Tabi benim kafamdaki tilkiler dolanmaya başladı yine.

"İrem aşkım sen sakin ol ben seni hazırlarım sen şimdi masaya attığım mısır gevreğini ye sonra odana gel ve mükemmel Alev seni yaksın. Ve Deniz'in motoru bende seni bırakırım. "

"Tamam, ama birincisi ölmek için çok gencim ama yetişmemin tek şansı senin p*ç arkadaşının lanet motoru. Ve lütfen abartma alt tarafı sınava gidiyorum." o mutfağa giderken arkasından bağırdım.

"Ama sınava giderken sizin bölümdeki o mükemmel, zeki, kaslı ve uzun olan çocukla görüşme ihtimalin var. Hem bu devirde evli çiftin ikisinin de doktor olması ne kadar maddi gelir sağlıyor biliyor musun?"

İrem her zamanki mallığını konuşturup bana en olmayacak soruyu sordu.

"Sana ne onun kaslarından?" benim anırmama Ceren'in ki eklenince o sarhoşun da uyandığını anlamış oldum.

"Hey! Gülmeyi kesin. Ceren sen İlkay'la alışverişe gidecekmişsin. Bunu bana ağır küfür içerikli bir mesajla iletti. Benim arabayı al. İrem sende ben kafanı o kaseye sokmadan onu yeyip odana geri dön."

İrem'in dolabının en köşesinde duran benim ona zorla aldırdığım elbiseler duruyordu. Ve bir tane de şort vardı. Kahve tonunda ki kot şortu yatağın üzerine fırlattım. Üzerine de kolsuz açık mavi kareli bir gömlek koydum.

"Ne zamandır moda ile bu kadar ilgileniyorsun?" Efe'nin kızgın sesini duymamla arkama baktım. Niye buna takmıştı ki bu?

"Senden kurtulmaya çalışmaya başlamamdan beri."

"Niye aldığın numarayı aramadın?" Gökhan ona cevap vermeyerek başlayabileceğimi söylemişti.

Koşarak odasına gelen İrem hızını alamayıp halıya takılınca yere yapıştı. Tabi bu olay benim düşünceli halimden çıkmamı sağladı. İrem onla dalga geçmeme izin vermeden yatağa koyduklarımı giydi ve önümdeki sandalyeye oturdu. Çenemi açarsam 20 dakika boyunca susmayacağımı bildiğim için konuşmadan şarkı mırıldanarak 10 dakika içinde İrem'in saçı ve makyajı tamamdı. Zaten makyaj dediğim bir rimel birde açık renk bir rujdan oluşuyordu. Saçına da açık mavi düz renkli bandanamı bağlayıp topuz yaptım.

"Şimdi Cerenin kapının önüne bıraktığı sandaletleri giy. Ben de 20 dakikaya hazırım."

İrem bir şey diyemeden ben banyoya girmiştim. Üç dakika sonra odamda kıyafet seçiyordum. Yüksek belli kotumu, üzerine de kırmızı askılı ince bir tişört giydim. Siyah far ve rimelimi sürüp makyajımı bitirdim. Siyah topuklularımı kapının önüne fırlattım ve saçımdaki saçımın akan boyasından dolayı mor ve mavi arasındaki bir renge dönüşmüş olan havluyu salondaki bir koltuğun üzerine attım. Saçımı hafif kuruttuktan sonra küçük siyah çantamın içine kırmızı rujumu, sigaramı, anahtarları ve cüzdanımı attım.

"Ya Alev ben seni anlamıyorum. Bir saatte hazırlansan da on dakikada hazırlansan da tipin aynı oluyor."

"İltifat mı lan o? Yoksa yine kelime oyunlarınla bana laf mı soktun?" İrem bana gülerken bende ayakkabılarımı giydim. Asansörde aynadan kırmızı rujumu da sürünce tamamdım. Denizin siyah ve mavili motoruna bindim ve mavi-mor saçlarımı topuz yapıp kaskı taktım. Ezgi salağı hala binmiyordu.

"Bin şu motora Ezgi geç kalacağız! P-pardon kalacaksın."

"Sen bir şeyler çeviriyorsun ama neyse..."  söylenirken o da bindi ve ben gazı kökledim. Tabi bu sırada Ezgi tüm sülalemi elden geçirdi.

***

 multimedya Deniz ve Alev.

HAYAL'ET SEVGİLİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin