i feel like part of my soul has loved you since the beginning of everything
••
Onu ilk tanıdığımda henüz dört yaşındaydım. O yaşlara ait anılarımın bir çoğu puslu ve bölük pörçük kesitlerle aklıma gelse de, onunla olanların hepsi gün ışığı kadar parlaktı. Güvenliydi, ev gibi hissettiriyordu ve o gittikten hepsi derin bir özleme dönüştü.
Calum Thomas Hood sadece ilk ve en yakın arkadaşım değildi. Tahmin edebileceğinizden daha karmaşık, hatta daha klişe bir biçimde ilk aşkımdı.
Ondan ölmüş gibi bahsetmem sizi yanıltmasın, öldüğü falan yok. Yani en azından öyle umuyorum. Benden bir yaş büyük olduğunu hesaba katarsak şu an on yedisinde ve büyük ihtimalle bir partide falandır. Bir kızı öpüyor da olabilir, Calum'u dört yıldır hiç görmemiş ve ondan haber almamış olmama karşın oldukça yakışıklı olduğuna eminim. İnsanın içini eritebilecek şekilde sıcak bakan çikolata kahvesi renginde gözleri, yüzüne göre biraz büyük bir burnu vardır. Gülümsediğinde dudaklarının kenarları hafifçe kırışır ve bu onu sadece daha sevimli yapar.
Yatakta kıvranıp sıkıntıyla iç çekerken bunları düşünüyordum. Calum'u düşünüyordum.
Klasik.
"Julianna Winston! Tanrı aşkına, kime diyorum ben? "
İlk adım yeterince uzun değilmiş gibi annem aşağıdan soyadımı ekleyerek bağırdığında yüzümü buruşturdum. Juli veya Jules'u tercih ederdim.
Yataktan kalkıp gerindim ve pijama altımı tekmeleyerek çıkardım. Bugün cumartesiydi. Yani saat henüz sekizi gösterirken uyandırıldığım için kızgın hissetmem gerekirdi. Uyanık olduğum gerçeğinin üstünde ise pek durmamaya karar verdim. Annem Calum yüzünden uykularımın kaçtığını bilseydi beni tekrar psikolog randevuları için zorlardı ve hayır, Bayan Anderson'u tekrar görmek son isteyeceğim şey bile değildi.
"Efendim anne? "
Annem alt kattan bana bağırmanın faydalı olmadığını düşünmüş olacak ki, odamın kapısında belirdi. Çene hizasına gelen siyah saçları bugün biraz kabarık görünüyordu ve göz altındaki halkalara bakılırsa son davası onu oldukça zorlamış, hatta uykusuz bırakmıştı.
"Bugün babana gideceksin Jules, lütfen unutmadığını söyle. "
Kendimi tutamayarak göz devirdim. Boşanmış bir anne babaya sahip olmanın kesinlikle en zor yanı, iki ev arasında mekik dokumak zorunda kalmanızdı. Haftasonları genelde babama giderdim ve o elinden geldiği kadar benimle ilgilenmeye çalışırdı. Ben doğmadan boşanmış oldukları için hiçbir zaman mükemmel baba-kız ilişkimiz olmamıştı ama yine de benim babamdı, ayrıca harika bir aşçıydı.
Anneminkilerin aksine hemen hemen belime kadar gelen ve açık kahveye çalan saçlarımı ensemde toplayıp çantamı hazırlamaya koyuldum.
"Endişelenme, unutmadım. James gelmeyecek mi? "
Benden üç yaş büyük abimin babamla arasının benimki kadar iyi olduğu söylenemezdi. Ergenlik döneminde (ki bunun hala sürdüğüne yemin edebilirdim) daima asi bir çocuk olmuştu, babam da annemin aksine onunla nasıl başa çıkacağını çözemediği için haftasonlarımız James'in öfkeyle babamın evinden çekip gitmesiyle sonuçlanırdı.
"Basketbol antrenmanı olduğunu söyledi. Ondan sonra da Fransızca kursuna gitmesi gerekiyormuş. "
İç çektim. James basketbolu bırakalı iki yıl olmuştu, annemin zoruyla yazıldığı Fransızca kurslarını ise asla umursamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Waste The Night
Fiksi PenggemarCalum Thomas Hood hayatıma oldukça gürültülü bir giriş yapmış olmasına karşın, ondan beklenmeyecek bir sessizlikle ayrıldı.