Akşam olmak üzereydi ve Apple Valley'e gitmem için son yarım saatim kalmıştı, çoktan hazırdım bile. İçimden "California'yı çok özleyeceğim." kelimeleri geçip duruyor. Gidiş saatim geldi ve ben istasyonda trenimi bekliyordum ama canım sıkılıyordu. "Blench nereye gittiydi apar topar ki?" diye sorarken solumdaki yem yiyen güvercinlere daldıydım. Tam bu sırada yüksek bir sesle tren sesini duyup irkilmem bir oldu. Benim trenimin geldiğini gördüğümde koşarak trene binip yerimi kaptım. Bende hobi gibi birşey var tek yolculuk yaptığımda bir yerde kaybolacağım diye ödüm yerinden çıkıyor, neyse şimdi rahatladım. "Şimdi gidiyoruz." ...
Sabah saat 7:10 gibi trenin sesini duydum ve etrafa baktığımda istasyonun üzerinde Aplle Valley yazıyordu. "Ne çabuk geldim yaa, azdaha uyuyabilseydim ya..." Bavullarımı alıp istasyona girdiğimde herkesin kendine sorduğu bir soru vardır bende kendime onu sordum "Tamam geldim. Şimdi kiraladığım evin adresini biliyorum. Taksi gibi bir şey var mıdır acaba?" diyerek sağa sola bakınmaya başladım. Ben birşeyler ararken arkamdan sinsice gelen orta yaşlarındaki bir polis omzumdan tutarak "Affedersiniz hanımefendi birini mi arıyorsunuz?" dedi. İlk 5 saniyeyi onu inceleyerek geçirdikten sonra kafamı hızlıca toparlayarak "Yok öyle degil. Aslında birini değil de birşey arıyorum. Taksi gibi birşey yokmu? Eve gitmem lazım buralarda yeniyim ve tanıdığım kimse yok." dediğimde polis bana "Adresini bana ver seni oraya götürürüm." dedi. Bende cebimdeki kağıdı ona uzatark uzun süre inceledi. Bana tekrar bakıp "Sol taraftaki çıkıştan çık ben birazdan geliyorum." dedi. İçimden "Peki .s ."
Çok uzun sürmeden beni evimin olduğu sokağa getirerek "Evinin sokağı burası. Evinin tam yerini ben bulamam komşularından yardım isteyebilirsin dedi." Bu nasıl bir polis böyle? Neyse hemen dışarıda kalmamak için birinin evine gidip zile bastım, kimse yok? Diğer evlerin ziline bastım ama onlarda da kimse yoktu. Duyulabilir bir ses tonunda sinirlenerek "Kimse mi olmaz bu sokakta?" dedim ve ilk bastığım evin içinden yaşlı bir nine çıktı. Hemen kayboldum hissine kapılıp koşarak onun yanina gittim ve evin adresini tarif ettim ve bana ses çıkarmadan en sol ve köşedeki evi gösterdi. Ona tam soru sormak üzereyken bana "Ben burada yalnızım kızım haberin olsun tek komşun benim adım Abigail." "Bende Elisa." diyip yavaşca koca sokağın ortasına daldım. Çok sessiz ve sedasız bir yerdi. Evimin önüne geldiğimde evi incelemeye başladım. En az 5 dakika sürmüştür, daha da devam ederdim de biri bana koşarak çarptı ve yere serildik. "Çok özür dilerim, farketmedim, seni görmedim." ben hala kalkmaya çalışırken o yerdeki eşyalarını toplamaya çalışıyordu,ona yardım ettim, bir kenardan da bakıyordum. Büyük ihtimalle benim yaşlarımda çalışkan bir kızdı. Saçları kahverengi gözleri kahverengi azıcık esmer şirin bir kızdı. Elimi uzatıp "Merhaba ben Elisa, buraya yeni taşındım iş amaçlı geliyorum." dedim. Bana çok hızlı bir şekilde konuşarak "Merhaba bende Emily. Buralarda yaşıyorum evim hemen bir arkadaki sokakta. Acele etmem lazım evde birkaç temizlik yapmam lazım. İstersen sende gel tanışırız." dedi. Ilk başta ne diyeceğimi bilemedim ama beklemesini söyleyip bavullarımı yeni evimin içine girerek odayı bulup oraya yerleştirdim ve evi inceledim. İçimden "Temizmiş." dedim. Hızlıca evden çıkarak Emily ile evine doğru koşarak soluklanmaya başladık... Nihayet geldik evine...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stars Are Life
Fanteziehayatının büyük bir kısmını istediği üniversiteye ve mezun olup iş sahibi olmaya adamış olan, istediği yere geldiğinde sanki bunun bedelini ödermiş gibi başına büyük belalar, büyük dertler düşüyor. Kurtulmak için ilk önce kalbini söküp atması gereki...