4.Bölüm:''Kanlı Ay''

626 75 13
                                    




Damarlarımın arasında akan kanın hızını hissedebiliyordum. Çıplak bedenim, ruhumu örtecek kadar giyinikti. Saf bir enerjiydi bu, el değmemiş. Kudretliydi, önünde diz çökülecek derecedeydi. Daha önce hiç saf bir enerjiyle karşılaşmamıştım. En güçlü cadı bile olsa enerjisinin içinde muhakkak insani veya hayvani bir yaşam formu gizliydi. Safkan ırk adında bir şey yoktu, bu tüm canlılar için geçerliydi. İnsanların içinde bile bir miktar sihir vardı, kullanmayı bilen medyum veya falcı olarak adlandırdıklarımız sınıfa dâhil oluyor ve bu yolla para kazanıyordu. Hissettiğim enerjinin ise bununla hiçbir alakası yoktu.

Rüzgâr saçlarımı geriye doğru savururken doğanın beni korumasını umarak sırtımı dikleştirdim. ''Sen kimsin?''diye sordum, sesim gecenin karanlığında binlerce farklı tonda yankılanmıştı. Enerjinin yoğunluğu vücudumu sardı, tenimde oluşan ruhani sarmalları hissedebiliyordum. Güçlü bir sıcaklık duygusuydu bu, ihtirasa bulanmış fakat katletme arzusuyla donatılmıştı. Çöl rüzgârlarını anımsatan hava kütlesi, saçlarımı savuruyor, tenimin bariyerlerini aşarak ruhuma doğru yola çıkıyordu.

''Bilginin değeri, elde ederken uğraştığın zorluğa bağlıdır. Sana kim olduğumu söylemem, değersiz bir cümleden öteye gitmez. Seni buldum Azura, şimdi sen beni bulmalısın. Kanlı Ay'ın ilk haftasına kadar vaktin var. Kendini hazırlamalısın,''dedi berrak sesi. Etrafımı saran enerji, dalgalanan bir deniz misali harekete geçerken bedenim toprağın üzerine doğru yavaşça serbest bırakıldı. Önümde bekleyen hayvanların gözleri, karanlıkta yakılan bir ateş misali parlıyordu. Hepsinin gözlerinde aynı ifade vardı, ele geçirilmiş gibiydiler.

Kendimi güçsüz hissediyordum, etrafımdaki enerjileri algılayamıyordum. Beni, evime götürecek birine ihtiyacım vardı fakat bu hayvanlardan hiçbirine ulaşamıyordum. Doğanın yakarışlarımı duymasını ve bana güç vermesini umut ederek ayağa kalktım. Bağı çözülmek üzere olan dizlerime rağmen yavaş adımlarla yürüdüm. Her bir adımımda daha fazla enerji kaybediyordum. Titreşen kirpiklerimin arasından son gördüğüm görüntü, bakır rengiyle karışmış gök rengi gözlerdi.

-

Genzimi yakan acı tat dudaklarımın arasına doğru yükselirken yattığım yerden doğruldum. Çıplak bedenimi örten pike de en az bu oda kadar bana aitti. Dün geceyi düşündükçe keskin bıçakların zihnime saplanışını hissediyordum. Buraya gelişim dışında her şey oldukça sağlamdı, o kısım karanlık duvarlarla örülmüş bir bariyer gibiydi. Yataktan hızla kalkıp, Gölgeler Kitabımı sakladığım yerden çıkarttım. İçerisinde kendi büyülerim, aroma ve bitki terapisi reçeteleri, taşlar, numeroloji, astral seyehat tecrübelerim, önemli günler gibi şeyler yer alıyordu.

Kanlı Ay dönemine geldiğim an sayfayı durdurdum. Yaklaşık iki hafta sonrasına denk geliyordu, yılın bu zamanına Kanlı Ay dememizin sebebi Ay'ın kızıl bir renge bürünüyor olmasıydı. Bu zaman, karanlık büyülerle uğraşan cadılara adanmıştı. Kendini geceye adayan yaratıklar, yılın bu zamanlarında ortaya çıkar ve avlanırdı. Kanlı Ay boyunca kendi sınırlarımızın dışına çıkmaz, dış dünya ile iletişimimizi yeni doğan bir cadı olmadıkça kopartırdık. Aynı zamanda bu aya gelmeden önce konseyin seçimlerinin tamamlanması gerekiyordu. Aksi hâlde korunma büyülerimiz yetersiz gelebilirdi, denge şaşmamalıydı.

Onu bulmak için bir ipucuna ihtiyacım vardı. Vücudumda herhangi bir iz, işaret bırakmasını umarak aynaya baktım. Her şey oldukça normal gözüküyordu fakat öyle olmadığını biliyordum. Avuç içlerime kadar baktım, hiçbir şey yoktu. Üzerimdeki stres git gide artmaya başlamıştı, üst üste çakan iki şimşekte bunun kanıtıydı. Hayır, duygularımı kontrol etmeliydim. Şiddetli duygu patlamalarım, havadaki değişikliğe sebep olabilecek güçteydi. Meditasyon yapmam gerektiğini fark ettiğim anda kendi alanımı oluşturdum. Hafızayı yenileme etkisi olan Yardley'i, meditasyon sırasında kullanılan Chandan'ı, duygusal direnci arttıran Saltana'yı, sinirlerin gevşemesine yardımcı olan Manolya'yı, olumsuz düşüncelerimi ortadan kaldırması için Tarçın'ı kullanarak tütsülerimi yaktım.

İlahi ışığı sergileyen beyaz mumu karşıma koydum ve yaktım. Gümüş renkli mum, sezgi gücünü arttırmakta ve ayın hareketlerini çekmekte yardımcı olacaktı. Pembe mumu, ruhumda gezinen negatif enerji için yaktım. Mavi mumu da korunma için yaktıktan sonra yerimi aldım. Yere oturup bağdaş kurduktan sonra gözlerimi sonuna kadar kapattım. Zihnimdeki düşüncelerden bir süreliğine arınıp, dışarıdaki sesleri dinlemeye başladım.

Küçük camıma çarpan rüzgârın sesi,

Üç yüz metre kadar ilerideki nehrin akışı,

Gülüşler ve konuşmalar,

Geriye itilen sandalyenin gıcırtılı sesi.

Hayır, bunlar rahatsız ediciydi. Dikkatimi vererek ormanın derinliklerindeki seslere konsantre olmaya çalıştım.

Suyun damlayışını, kartalın kanat çırpışını duyduğum an rahatlıkla gülümsedim. Duymayı istediğim bunlardı, insanlar veya cadılar değil.

Zihnimi serbest bırakmalıydım, beyaz bir sayfadan ibaret olmalıydı aklımın tüm koridorları. Sadece nefesime odaklanarak ruh halimi dengeye sokmaya çalıştım. Bir, iki, üç ve dördüncü nefesin sonunda ruhum da bedenim kadar dingindi. Bedenim yarı transa girmişti, bulutların üzerinde oturuyormuşum gibi hissediyordum. Gözlerimi hafif bir şekilde açtığımda cisimlerin titreştiğini gördüm. Hâlâ aynı odadaydım fakat aynı boyutta değildim, cisimleri enerjileriyle görüyordum. Bedenime doğru baktığımda tam kalbimin üzerinde yoğunlaşan bir enerji dikkatimi çekti.

İç içe duran iki tane yarım ayın üzerinden geçen bir kılıç sembolüydü. Enerjiler, değdikleri her yerde bir işaret bırakırlardı. Zamanla silinseler bile bir süre orada dururlardı. Gölgeler kitabıma sembolü çizdikten sonra meditasyonumu bitirdim. Mumları ve tütsüleri söndürdükten sonra üzerime uzun yeşil elbisemi geçirdim. Yoluma çıkan herkese teker teker selam verdikten sonra kütüphaneye giriş yaptım. Bu sembolü daha önce görmüştüm, kitabı bulmayı umut ederek tozlu rafların arasına doğru ilerledim.

''Burada olmamalısın.''dedi Naomi, sesinde bir miktar endişe vardı.

''Neden?''diye sordum, yüzümü ona dönüp.

''Meclis için seçimler birazdan başlayacak. Adaylardan birisin, testlere girmek zorundasın Victoria. Bu süre içinde başka şeylerle meşgul olmamalısın.''dedikten sonra nazik bir şekilde koluma girdi ve bana kapıya kadar eşlik etti.

''Neyi aradığını biliyorum. Diğerleri aradığın kitabı öğrenirlerse, seni ihanetle suçlarlar. Yarın gece yarısı benimle Gizli Bahçe'de buluş. Kitabı sana vereceğim.''dedi Naomi, kulağıma fısıldayarak. Kütüphaneden çıkmadan önce söylediği cümleler, kanımı donduracak etkiye sahipti. Cevap verme imkânı bile bulamadan diğer cadılar tarafından meydana götürüldüm.

Her bir aday yerini almıştı, ben hariç. Korkumu bir kenara atıp yerimi aldım. Jo, bana doğru destek verircesine gülümsedi fakat bu bile yeterli değildi.

''Victoria'da geldiğine göre test başlasın. Her şey kurallarına göre olacak. İlk testiniz, şifa yeteneğinizi kanıtlamak olacak. Ormanın her bir bölümüne ölü hayvanlar bıraktık, gece boyunca en çok hayvanı iyileştiren doğa tarafından ödüllendirilecek. En az iyileştiren elenecek. Doğa sizinle olsun,''dedi Selene.

Hayır, ormana geri dönemezdim. Beni bekleyen tehlikenin farkındaydım, orada güvende hissetmem imkânsızdı. Doğanın hata yapmayacağını biliyordum fakat yine de onu tekrardan hissetmek istemiyordum. Testten çekilemeyeceğimin de farkındaydım, tüm çaresizliğimi omuzlarıma alıp ormanın benim için ayrılan bölgesine ilerlemeye başladım. Eğer elenmek için gücümü kullanmazsam, kadere karşı gelmekten suçlanabilirdim. Doğa, tüm bu süre boyunca yanımızda olacaktı ve en ufak bir hatamız bile diğerlerine duyurulacaktı. Selene'in ve diğerlerinin astral seyehat yoluyla bizi izleyeceğini biliyordum. Bu yüzden sadece onunla karşılaşmamayı umarak yoluma devam ettim.

AZURA|Devam EdecekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin