Sabah farklı bir enerjiyle uyandı. Sunakta tek bir mum yanıyor ve vücudu hala şehvetle titriyordu. Zeus'un gözleri ışıldıyordu. Hala inanamıyor ve rüya gördüğünü düşünüyordu. Gözleri odasının köşesine özenle kurdugu sunaktaki mumlarda dolaştı. Gecenin her anı düştü zihnine. Zeus'a varlığına inandığını haykırıp yalvarırken odasının ortasına bir ışık bombası gibi inen bedeni hatırladı. Esmer ve iriydi. Kaslarının her kıvrımı zihnine işlenmişti. Üstü çıplaktı ve siyah saçları omuzlarına dökülüyordu. Bol ve yer yer yırtık olan kot pantolonu koyu rengiyle tenini daha ilgi çekici hale getirmişti. Attığı her adım aralarındaki mesafeyi kapatıyor Esilayı olduğu yere çiviliyordu. Yaklaşıp kaslı kollarını ona sardığında gece gibi karanlık gözlerinin içindeki şehveti gördü. Esilayı kendine doğru çekip iyice sarmış ve dolgun dudaklarını boynuna yaklaştırmıştı. Sıcak dudaklarının heyecandan ve korkudan sırılsıklam terlemis tenine değmesi ile tavana kadar yükselen mum alevlerinin ışığı duvara yansımıştı. Orada sadece kendisinin ve kendini onurlandıran tanrının gölgesi vardı.
Yerdeki tamamen erimiş mumlara baktı önce. Sonra tavana çevirdi. Işte kanıtı oradaydı. Yükselen alevlerin isi tavanı karartmıştı. Rüya değildi. Gerçekti. Zeus onu ziyaret etmişti. Bakire değildi. Tanrının kadıydı artık. Gözleri karardı. Kalkmak istedi ama kalkamadı. Uyuşmuş bacaklarını beyaz geceliğinin üzerinden ovaladı. Yatağın kenarlarına tutunarak bastı uyuşan ayaklarına. Doğruldu ve bir süre başının dönmesini bekledi fakat öyle olmadı. Bacakları haricinde gayet iyiydi. Ufak adımlarla odasından çıktı. Koridorun karşısındaki banyoya doğru ilerledi. Yüzünü yıkadı. Küveti doldurmak için sıcak suyu açtı. Küvet hazır olana kadar bir şeyler yemeliydi. Midesi gurulduyordu. Mutfak kapısında adeta görünmez bir duvara çarpmış gibi durdu. Gözlerine inanamıyordu. Öylece ne kadar beklediğini bilmiyordu. Bacakları üzerinde harika bir kahvaltının hazır olduğu masaya doğru yol aldı. Adımları temkinliydi. Kalbi hızlanmış içinden bir ses çılgın gibi kaçmasını söylüyordu. Tüm sesler susmuş bir tek nefesinin hızlı ritmini duyuyordu. Masadan başka bir yere bakamıyor ve üzerindeki kağıdı okumak istiyordu. Kağıda uzanan el kendisinindi fakat sanki başkası yönetiyor gibiydi. Kağıt daha önce hiç görmediği bir hamurdan yapılmıştı. Ipek gibi bir dokusu ve yumuşaklığı vardı. Açarken çıkarttığı hışırtı melodi gibi geldi kulaklarına. Içindeki yazı harika bir el yazısıydı. Kendinin hiç bu kadar guzel yazısı olmamıştı. Içindeki cümle bacaklarından yukarı bir titremeye sebep oldu. Tüm vücudunda sanki bir anda elektrik dalgası gezmiş gibi titredi. Kağıt elinden kayıp düştü. Küvetin suyu taşmış ve ayaklarına kadar gelmişti. Kağıt o suda hafifçe titredi ve harika bir koku yayarak eridi. Esila birden kendine geldi. Kaymamak için duvarlara tutunarak banyoya koştu. Suyu kapattı ve mutfağa döndü. Kahvaltının yanindaki siyah gülü aldı. Burnuna yaklaştırdı. Kokusunu ciğerlerine çekti. Bu kokuyu biliyordu. Bu bilindik gül kokusu değildi. Bu dün gece odasına gelen tanrının saçlarının kokusuydu. Kagittaki cümle geldi aklına.
En az gece kadar aydınlık günlerime hoşgeldin Esila. Yüzyıllarca seni bekledim.
Yorum ve puanlamalarinizi bekliyorum arkadaşlar. Iyi okumalar dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRININ SIRRI
FantasíaZaman durdu. Şahitlik yaparken şehvetle titredi gökyüzü. Tanrı'nın gücü kendinden geçirirken faniyi, faninin kıvrak ve kıvrımlı bedeni tanrıyı güce hapsetti. Ay kızardı. Coştu denizler. Rüzgar dokunurken terli vücutlarına, Zaman durdu. Kader gülümse...