Bir yandan Arda'yla mesajlaşırken bir yandan evdekilerle sohbet ediyordum. Bilge markete gitmişti, Elif'se odasına çıkmıştı. Alper ve Savaş da hala birlikte takılıyorlardı. Anlaşılan akşama kadar dışarı çıkmaya kimse niyetli değildi. Zaten hava da çok sıcaktı. Kanepede biraz gözlerimi dinlendirmek için uzandım. Karşımdaki kanepede ise Savaş'la Alper, bilgisayarı televizyona yönlendirmiş bişeyler izleyip sohbet ediyorlardı. Doğal olarak Alper Savaş'a Film endüstrisiyle ve kamera arkasında olanlarla ilgili tonlarca şey soruyordu. Savaş ise hiç sıkılmadan büyük bir ciddiyetle tek tek onun sorularını cevaplıyordu.
"Nasıl yani? Başroldeki kızla kamera arkasında hiç konuşmadın mı?"
"Hayır dostum hiç konuşmadım. Onlar çocukluklarından beri bu işin içinde olan insanlar ve hiçbir şekilde duygusal bağ kurmayıp, işlerini yapıp setten çıkmayı öğrenmişler. DUygu yok, iletişim yok. Tıpkı bir makine gibi."
"Hiçbir şey hayal ettiğim gibi değil desene."
"Neler hayal ettin bilmiyorum ama o kadar imkansız, o kadar gerçek üstü şeyler değil."
Kanepede ayaklarımı uzatmış, gözlerim kapalı konuşmalarını dinlerken her şey bana ninni gibi gelmeye başlamıştı. Çok huzurlu ve güvende hissediyordum ve ne de olsa geceden kalmaydım. Kendime biraz kestirmek için izin verdim ve konuşmalar uzaklaşmaya başladı.
Orada öyle ne kadar uyuduğumu bilmiyordum. Tek hatırladığım kan ter içinde sayıklayarak uyandığımdı. Rüyamda Onur'u ve arkadaşlarını görmüştüm. Hayatımın mükemmelliğini söndürmeye çalışıyorlardı. Onur'un gözü dönmüştü. Benimle savaşmaya devam etmek istiyordu. Ne yaparsam yapayım peşimi bırakmıyordu. Yanında başka bir kız vardı ve onu taparcasına sevdiğini anlamıştım. Ama yine de beni bırakmıyordu. Kendimi hapsolmuş gibi hissetmiştim. Üzerime doğru geliyordu.
"Yeter! Bırak beni çık hayatımdan bırak." Diye haykırırken birinin beni sakinleştirmeye çalışan ellerini bedenimde hissettim.
"Toprak! Toprak hey. Sakin ol şşşş buradayım, hepsi geçecek. Hepsi geçecek Toprak."
Ağlıyordum deliler gibi. Nerede olduğumun neler yaşadığımın farkında değildim. Resmen her tarafımdan ter akıyordu. Kalbim gördüğüm kabusun etkisiyle küt küt atıyordu. İnanılmaz bir korku bastırmıştı ve ben Savaş'ın kollarında ağlamaya devam ediyordum. Beni yatıştırmak istercesine sırtımı sıvazlıyor ve kısık sesle beni sakinleştirecek şeyler söylüyordu.
"Sakin ol sadece bir rüyaydı. Bak buradayım her şey yolunda."
Yüzüme düşen birkaç tel saçımı şefkatle geriye itmişti. Çok çirkin görünüyor olmalıydım ama o an tek düşündüğüm Savaş'ın ne kadar merhametli biri olduğuydu. Kendimi onun kollarında çok güvende hissetmiştim. Rüyanın etkisi ve yaşadığım o korku hala geçmemişti. Kendimi çaresiz hissediyordum ve Savaş'a sarılarak ağlamaya devam ettim.
Birkaç dakika sonra ağlamam birden kesilmişti ve rahatlamıştım. Savaş'ın parfümünün büyüsü ve güvenilir kollarının hissettirdiği şefkat bana iyi gelmişti.
"Ne gördün rüyada. Anlatmak ister misin?" Derken bana bir peçete uzattı, bir bardak da su.
Anlatmak ister miyim diye düşündüm bir an. Onur içimde hiç bitmeyecek bir korku filmi olmak zorunda mıydı gerçekten. Anlatıp da tekrar tekrar yaşamak bile istemiyordum.
"Eski sevgilimi gördüm. Şey, o biraz iğrenç bir herifti ve bilinçaltımdan bir şekilde yeniden fırlamış olmalı." Diye yalan söylemeden ama detaya da girmeden olayı özetledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ ADRES
Teen FictionSenin yerin burası değil. Git buradan! Hayatım da hayal ettiğim gibi değil. Korkuyorum... Yalnızlıktan korktuğum kadar birine kendimi kaptırmaktan da korkuyorum. Ne olacak, ne yapacağım? Hayat seçimlerden ibaret ve ben hiç bir şey seçmek i...