Kayıt günü gelip çatmıştı. Kayıt olduğum sıralarda şimdilerdeki gibi e-devlet ile kayıt olunamıyordu bizzat okula gitmek gerekiyordu ve kayıttan yaklaşık 15 gün sonra dersler başlıyordu.
Midemde kelebekler uçuşuyordu tabiri tam benlikti; düşünsenize aileden ilk kez üniversite okuyan biri çıkıcaktı ve ben hiç görmediğim bu koca şehirde 4 yıl yaşıcaktım.
Babamla başladığımız uzun yolculuk bitmişti evet şimdi Kadıköy güzel Kadıköy'deydim.Herşey çok hızlı olmuştu kayıt işlemleri bitmiş, İngilizce muhafiyet sınavına girmiş çıkmıştım ve elimde akbil dedikleri bir kart verip işiniz bitti dediler.Artık resmen Üniversiteliydim..
Babam akşama dönüceğimizi hatırlatıp gerçek İstanbul'u görmen lazım demişti ve beni vapurla Eminönü'ye götürmüştü.Vapurun harika serinliği ve martılara bu kadar yakından bakabilmenin verdiği mutluluk yüzümden okunuyordu yani babam öyle söylemişti.Bunların dışında insanların bir yere yetişme çabaları, toplu taşıma araçlarının bu kadar dolu olması, trafik ve her an çantamı çaldırıcam korkusuyla çantamı sıkıca tutmam unutulmayanlardan.İnsan seli denilen benzetmenin ne kadar da doğru olduğunu görmüştüm.
Filmlerde, kitaplarda, şiirlerde az bile anlatmışlar Kızkulesini, Galatayı ve tabi boğaz manzarasını...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üniversiteye Başlayacaklara
Non-FictionBiraz eğlenceli biraz hüzünlü en güzel yıllar. Üniversiteye başladıktan sonra yaşadığımız şeylere doğru baktığımızda altın öğütler çıkıyor yeter ki doğru bakalım.... Arkadaşlar gerisini yazıp yazmama konusunda emin değilim düşüncelerinizi bekliyorum.