3.Gerçekler

38 3 1
                                    


Herkes özgür olmayı ister değil mi? Her zaman, her yerde her istediklerini yapmayı hayal ederler. Hiç kimsenin onlar hakkında ne düşündüklerini önemsemezler. Sadece istedikleri şeyleri yaparlar ve daima mutlu olurlar. Niye mi çünkü özgür insanlar akıllarıyla değil kalpleriyle hareket ederler.

Bugün farklılık olarak babamı düşünüyorum acaba o kalbiylemi hareket etmiştir. Hiç sanmıyorum çünkü öyle olsaydı beni tek başıma bırakıp hiç biryere gitmezdi. O sadece kendi paçasını kurtarabilmek için kaçmayı tercih etti ve bir kere dahi olsun arkasına bakmadı çünkü o mantığıyla hareket etti. Peki ya annem acaba o kalbiylemi karar verdi ne yapacağına, kendi canına kıymayı acaba o küçük kalbine nasıl kabul ettirdi veya arkasında bırakacağı bu kadar insanı hiç düşünmedi mi? Annesini,babasını,arkadaşlarını beni demiyorum çünkü bir insan evladını yalnız bırakacak kadar ne yaşadıysa yine de onların hepsini çocuğunun "Anne" demesine değişmemeliydi ama annem bütün bunlara rağmen babam gibi kaçmayı tercih etti, geri dönemeyeceğini bile bile beni arkasında yapayalnız ve çaresizce bıraktı. Her ne kadar onu affetmesem de o benim annem. Beni ne kadar istediğini bilmiyorum ama benim ona o kadar çok ihtiyacım varki. Herkesden herşeyden çok. Annem ve babam hakkında hiçbirşey bilmiyorum. Sadece Ali amcamın anlattığı kadar. Her defasında bana onlar hakkında anlattığı aynı şeyleri büyük bir açlıkla dinliyorum, sevgiye muhtaç bir çocuk gibi. Şuan yanımda Ali amca var kırtasiyenin içinde kitapların olduğu kısım da oturmuş bana defalarca aynı şeyi anlatmış olmasına rağmen ağzından çıkacak kelimeleri bekliyorum. Ve sonunda anlatmaya başlıyor.

-"Onlarla çok önceden beri tanışıyoruz. Aynı mahallede otururduk ve benim çocuklarımla arkadaşlardı. Aileleriyle de çok yakın arkadaştık. Mahalleye geldiklerinde 18 yaşlarındaydılar. Güneş yani annen çok iyi, çok hanım hanımcık bir kızdı. Ta ki babanla tanışana kadar. Güneşle Sedat ilk başlarda çok yakın arkadaşlardı. Aralarından su sızmazdı. Her gün arkadaşlarıyla buluşup birşeyler yaparlardı. Tabi bizim oğlanda giderdi. Hergün farklı yerlere giderler, dozunu kaçırmadan eğlenirlerdi ama bir gün öyle birşey oldu ki bütün hayatlarını mahvettiler. Sedat yani baban annene zorla tecavüz etmiş... Tabi bunları daha sonradan öğrendik. Annenin doğum yaptıktan sonra kendi canına kıymadan önce ailesine yazdığı mektupla..."

"Evet" diye fısıldadım içimden. Elimde tuttuğum anneme ait olan son şeye yani o mektuba bakarken. Ali amca devam etti.

"Mektup ta senin bildiğin üzere annenin hamileliğini herkesden saklamasını, o dönemde teyzesinin yanına kalmaya gittiğini ve daha bir çok şeyi anlatmıştı. Kimseye söyleyememişti çünkü sanki onun suçuymuş gibi utanmıştı oysaki baban annenin hamile olduğunu ta doğumdan sonra öğrenmişti. O kadar rahat davranıyordu ki yani annen ölünce bile sanki onu hiç tanımamış gibi büyük bir soğukkanlılıkla hastane de seni öylece bırakıp gitti ve bir daha gelmedi. Şuan nerde ne yapıyor bilmiyorum ama gerçekten Sedat hem kendi hayatını, hem anneninkini, hem de senin hayatını mahvetmeyi başardı."

Ali amcanın anlattıkları şeyler hiç de yabancı değildi. Ve nerdeyse hergün aynı şeyleri dinlememe rağmen içimde babama karşı oluşan kin, nefret ve öfke her defasında bir basamak daha yukarı çıkıyordu ve evet babam annemin özgürlüğünü çalmıştı ve onunla birlikte benim çocukluğumu.

Ali amca bana bakıp cevabını benimde hala anlayamadığım bir soru sordu.

-"Cimcime hikayeyi başından sonuna kadar ezberlediğini biliyorum ama her defasında neden anlatmamı istiyorsun?" dedi.

Bende hemen yanına yaklaşıp yumuşacık ellerini tuttum ve

+"Ali amca sen benim için herşeysin. Yani annem, babam, dedem, amcam herşey ve seninle konuşunca o kadar iyi hissediyorum ki sadece bazı şeyleri unutmamaya çalışıyorum galiba. İçimdeki öfkeyi,nefreti kaybedersem eğer yaşayamam çünkü ben onların sayesinde ayaktayım". Dedim ve ellerini öptüm tam ağzını açıp bana birşeyler söyleyeceği sırada birisi Ali amca diye bağırdı ve Ali amca ayağa kalkıp benim burnumu sıktı ve "Bu konuyu sonra konuşacağız cimcime"deyip adamın yanına gitti. Bende gülümseyerek ayağa kalktım ve masayı düzenledim. Saate baktığımda 6' ya çeyrek kala olduğunu görünce şaşırdım bugün ne kadar da hızlı ilerliyordu. Sonra Irmağı arayıp birşey isteyip istemediğini sordum ve tabi ki de"çikolata alsana"dedi. Zaten biliyordum isteyeceğini çünkü tam nir çikolata delisi. Aksine ben hiç sevmem çikolatayı. Sadece birkaç kere yediğimi hatırlıyorum oda Irmağın zoruyla. Yok abi sevmiyorum ben çikolatayı her kız illa çikolatayı sevecek diye birşey yok demi. İstisna olarak bazen sürpriz yumurta alırım kendime hatta ben çok küçükken marketten alıp geldiğim bir sürü toto yumurtayı yurttaki yatağımın üstüne koyup hepsini yemiştim ve içindeki hediyeleri biriktirirdim. Gerçi hala aynıyım hatta dolabımın bir kısmı o oyuncaklarla dolu ve ne zaman oyuncakların bolduğu yere baksam hep çocukken yaşadığım şeyler gelir aklıma. Evet belki o kadar kötü bir çocukluk geçirmedim ama sonuçta yurtta kalan bir çocuk nasıl olabilirdi ki. Anne şefkatinden yoksun, saçlarını okşayan bir babasının olmayışı küçük bir kız çocuğunu ne kadar da üzerdi değilmi? Veya her istediği oyuncağı alan ve gerçekten çocuğuna değer veren bir babamın olmayışı beni ne kadar da yıkardı. Fakat tam tersine ben bunların hiçbirine sahip değildim ne annemin şefkatine, ne babamın saçlarımı okşayan ellerine, ne de şımarık bir çocuk gibi her istediğimin alınmasına. Ben sadece yurttaki Nazife teyzemin her gece gelip beni öpmesine sahiptim, kardeşim diyebileceğim yurttaki arkadaşlarıma sahiptim. Benim hayatım bunlardan ibaretti. Ha birde çocukken her gün gelip bana" iyi geceler cimcime" diyen, belkide maddi manevi bütün masraflarımı ödeyen Ali amcama. Bunları düşünürken yolu yarılamıştım bile. Bütün bir sokağı sadece 1 tane lambanın aydınlattığını gördüm ve karanlık sokakta tek başıma yürümeye başladım her zamanki gibi. Ana caddeye ulaştığımda aniden yağmur yağmaya başladı. Etrafta yağmurdan kaçmaya çalışan insanlar hızlı hızlı ilerliyorlardı. İnsan yağmurdan niye kaçar ki veya niye şemsiye kullanır. Bu sorunun cevabını da diğerleri gibi henüz bulamadım çünkü ben yağmurdan kaçan değil, yağmuru hissedebilendim. Yağmur benim en sevdiğim mevsimdi. Sanki gökyüzü ağlıyor gibiydi ve şimşek çakmaları ise sanki gökyüzünün çığlıklarıydı. Sesli ama bir o kadarda sessiz. Zaman yine benim aksime çok hızlıydı. Bütün acılarımı unutacak kadar hızlı.

Kapının önüne geldiğimde son olarak şunları düşündüm. Ben Miray Atalar bir tecavüzcünün çocuğuydum ve o adam annemin canına, benim bütün hayatıma mal oldu. Onu bulduğum zaman ona sadece tek bir soru soracaktım "Neden?" neden bir kadının hayatını ondan çaldın ve neden küçük bir kız çocuğunun hayallerinin katili oldun?

Gökkuşağının Siyah TonuUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum