-8-

8.9K 683 136
                                    

Günler birbirini kovalamış ve sonbahar yerini kışa bırakmıştı. Kışın ilk ayı Aralık da hızlı bir biçimde geçmiş, yılbaşı gelip çatmıştı.

Bu sene İlker Atahan'ın şirketin başına geçmesi şerefine özel bir yılbaşı partisi düzenlenmişti. Dilek'in ve onun departmanındakilerin çalıştığı ofis rengarenk ve parıltılı süslemelerle donatılmıştı. İçerisi tabiri caizse ağzına kadar doluydu. Öyle ki koca ofis küçücük görünüyordu Dilek'in gözüne. Nasıl sığıyormuşuz biz buraya diye düşünmeden edemiyordu.

Çalan şarkının ritmine uygun bir şekilde ayaklarını sallamaya başladı Dilek. Bir yandan da etrafı süzüyordu. Kendi departmanından birkaç kız topuklularıyla şıpıdık şıpıdık geçip gittiler yanından. Kendi topuksuz ayakkabılarına kaydı Dilek'in bakışları.

Tamam, harika görünmüyorlardı belki ama gerçekten rahatlardı. Bir kez daha kızların ayakkabılarına baktı. O topuklarla yürüdüğünü hayal edemiyordu.

Hareket eden bir silindirin üzerinde durmaya çalışan bir kutup ayısı getirdi gözünün önüne. Sırıtmaya başladı. İşte aynen böyle görünürdü o ayakkabıları giyse.

Midesi guruldayana kadar sırıtmaya devam etti. Sonra suratı asıldı. Açlıktan ölüyordu, sabahtan beri bir şey yememişti. Yemek masasına kaçamak bir bakış attı. Hala yarım saat önceki kadar boş görünüyordu. Ne zaman tazelenecekti acaba?

Midesinden gelen sesleri bir süre daha umursamaya karar vererek bakışlarını odada gezdirmeye devam etti. Odaya boydan boya asılmış olan beyaz pankarta takıldı.

HOŞ GELDİN 2003

"Hoş geldin." dedi dudaklarını çok hafif bir şekilde kıpırdatarak. "Umarım selefin kadar acımasız olmazsın."

Bir iç çekti ve içeceğinden bir yudum aldı. Yüzünü buruşturdu hemen ardından da. Masadaki her şey çoktan bittiği için elma suyuna tama etmek zorunda kalmıştı. Berbattı. Hiç hoşlanmazdı elmadan; ağzında tuhaf bir tat bırakıyordu. Yüzünü bir kez daha buruşturmamaya gayret ederek bir yudum daha aldı. Tam o esnada izlendiği hissine kapılıp başını sağa sola çevirdi.

Arkasına şöyle bir bakış atmak için döndüğünde İlker Bey'le göz göze geldi. Kaşlarını çattı, adamın hala burada olması şaşırtmıştı onu. Çoktan çıkmış olması gerekiyordu oysa. Sizden biriyim mesajını fazlasıyla vermişti.

Büyük patronun oğlu kıytırık bir çalışan partisinde bu kadar saattir ne yapıyordu ki? Yılbaşında gidecek daha iyi bir yeri yok muydu? Sosyete partisi falan? 'Cemiyet hayatının ünlü isimlerinin' teşrif ettiği partiler hani?

Adam hala ona bakıyordu. İşte bu, hiç şaşırtmıyordu Dilek'i. Gri gözler -hangi renk olduğunu uzun süre düşündükten sonra bunda karar kılmıştı- bir an olsun üzerinden ayrılmıyordu ki aylardır. En ufak hatasını kolluyormuş gibi...

Bu durum nedenini anlayamadığı bir biçimde üzmeye başlamıştı Dilek'i. Kafası da karışıktı. Bir süredir patronuyla ilgili düşündüğü ya da hissettiği her şey karışıktı zaten.

Önce İlker Atahan olarak görmüştü onu; daha tanımadan büyük bir önyargıyla yaklaşmıştı adama. Sonra depoda tesadüfen karşılaştıkları gün; kıdemsiz personel sanıp adamla lakayt bir şekilde konuşması... Kendisini sinir eden adamın kabus patron suretiyle yeniden ortaya çıkması ve... Ve onun aslında o kadar da berbat biri olmadığını düşünmeye başlaması...

Yüzünün kızardığını hissetti, bunu tam olarak ne zaman düşünmeye başlamıştı bilmiyordu. İlker'i kategorize etmekten vazgeçmişti bir süre önce. Onu sadece insan olarak, öylesine bir adam olarak görmeyi deniyordu. Ancak tuhaf bir biçimde, bunda da çuvallamıştı.

Ön YargıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin