*Grace'in tarafı*
"Grace beni dinlyo musun sen?!" dedi ablam. Doğruyu söylemek gerekiyorsa, hayır, dinlemiyordum. Dinleyemiyordum. Yünan tanrıçalarından bile daha da yakışıklı olan Justin Bieber yanımdan geçerken benden onu dinlememi beklemiyordu herhalde. Ne diyeceğimi tam düşünüyordum ki, ablam sessizliği şeker sesiyle bozdu.
"Her zamanki gibi dinlemiyodun, yine o çocuk yüzünden. Onu deliler gibi sevip, aklından çıkarmamana rağmen nasıl hala sınıf birincisi oluyosun gerçekten anlamıyorum. Bence gidip konuşmalısın Grace, böyle uzaktan izlemekle nereye kadar?"
"Benim varlığımdan bile daha haberi yok Em, ayrıca gidip ne diyeceğim? 'Merhaba Justin nasılsın? Ben Grace Walrey, senden 3 yaş kuçük olmama rağmen okula geldiğinden beri sana deliler gibi aşığım, benimle çıkar mısın?' mı? Hiç sanmıyorum" Emily dediğimin komik olmamasına rağmen gülmeye başladı.
"Grace, tabiiki de hayir. Arkadaş olmayı denemelisin, adım adım ilerle" Dedi yüzünde bir tebessümle.
"Hayır Em öyle bi şey olmayacak, aklına sok. Ben kabullendim artık, hayatımdan böyle memnunum. Ben sen değilim, hoşlandığım herkesi bi günde elde edemiyorum. Konu burda kapansın" Dedim ses tonumu yükselterek. "Neyse, sen ne diyordun?"
"Cuma günü Lea'nın partisi var, gelmek ister misin diye soruyordum. Belki de arkadaş edinirsin" Dedi gözlerimin içine bakarak. Tam hayır diyecekken lafımı kesti. "Hem büyük ihtimalle seninki de gelir" Dedi sırıtarak. Şimdi nasıl hayır diyebilirdim? Bu kız insanlara istediğini yaptırmakta usta olmalı.
"Gelmek isterim tabii ama giyecek elbisem yok" Dedim bahane olarak. Ama her zamanki gibi yine sıyrılamadım.
"Grace bazen beni tanımıyomuşsun gibi konuşuyosun. Dolabımda hiç dokunmadığım ve sana uyucak milyonlarca elbisem var. Ben gitmeliyim, öğlen yemeğinde yalnız oturmaktan vaz geçersen yanımıza gelebilirsin"
"Tamamdır, sağol. Sonra görüşürüz" yanağına öpücük kondurup sınıfıma doğru ilerledim. Dolabım tam sınıfımın yanında, ve Justin'in dolabının karşısındaydı. Zilin çalmasına her 5 dakika kaldığında dolabının önünde arkadaşlarıyla konuşur, ben de onu izlerim. Ama bu sefer gelmedi. Dolabının önü bomboştu. Acaba nerdeydi. Belki de bi kızladır. O kız her kimse çok şanslı olmalıydı. Derin düşüncelere kapılıyordum ki omuzumde sıcak ve yumuşak bir el hissettim. Kim olduğuna bakmak için döndüğümde, mükemmel bir şekilde yaratılmış bal rengi gözlerle karşılaştım. Hayır hayır hayır. Her zamanki gibi hayal görüyor olmalıydım. Gözlerimi bir kaç kere açıp kapadım. Ama hala önümdeydi. Justin Drew Bieber önümde duruyordu ve muhtemelen benimle temasa geçicekti. Aman tanrım. Acaba kaç dakikadır ona mal mal bakıp düşüncelere dalmıştım? Şimdiden benim manyak olduğumu düşünüyor olmalıydı. Bir şeyler yapmalıydım. Tam ağzımı açıyorken, neyse ki konuşmaya başladı.
"Merhaba ben Justin. Sen Emily'nin kardeşisin değil mi?" Dedi. Şu an elimde olsa üstündeki siyah v yaka t-shirtünü koparıp kaslı vücüdünu izlerdim. Belki de ellerdim. Hayallerimi bir kenara bırakıp konuşmaya karar verdim.
"E-evet. Be-ben Grace" Dedim sahte bir gülückle.
"İsmini biliyordum zaten" Dedi vücüdumu ela gözleriyle çaktırmadan süzerek. "Cuma günkü partiye gelip gelmeyeceğini sorucaktım" Dedi. Acaba ismimi bilmesine mi yoksa partiye gidip gitmeyeceğimi merak etmesine mi sevinçten ağlamalıydım. Buna sonra karar veririm.
"Evet ablamla gideceğim ama çok kalacağımı düşünmüyorum" Dedim. Sevinçten parlayan gözleri bir anda endişeyle kaplandı. Neden demesine fırsat bırakmadan devam ettim. "Partilere gidip sarhoş olan tiplerden değilim. Partilerde tek eğelenebildiğim zaman sessiz bir köşe bulup orda Candy Crush oynadığım zaman" Dedim. Ne yaptım ben?! Beni asosyalin teki sanacak. Asırlardır beklediğim konuşmanın içine ettim. Bir anda sesli bir şekilde gülmeye başladı Justin. O gülüşün beni ne kadar mutlu ettiğini bir bilse.
"Merak etmee, beraber senin sessiz koşene oturup Candy Crush oynamak yerine birbirimizi tanımaya çalışırız. Belki de seni ikna edebilirsem dans bile ederiz. Ne dersin?" Demesiyle anında evet dedim. Sanırım cümlesini bile bitirmesine izin vermedim. İçimden avazım çıktığı kadar bağırıp ağlıyordum. Nasıl bu kadar sakin durduğumu ben bile bilmiyordum.
"Süper. Cuma akşamı görüşmek üzere" Dedi ve zil çaldı. Sanki biri bana kamera şakası yapıyormuş gibi hissediyordum. Bir anda birisi çıkıp 'ŞAKAAAA' diye bağıracak gibi geliyordu. Ama hayır, yaşanan her şey gerçekten olmuştu. Beni tanımadığını düşündüğüm platonik aşkımla resmi olmasa da bir randevum vardı. Arkadaşım olsaydı ilk işim koşarak ona söylemek olurdu ama bir tane bile arkadaşım yoktu. En yakın arkadaşım annem ve Emily'di. Bu durumdan şikayetçi değildim, onlara ne olursa olsun güvenebileceğimi biliyordum. Zilin kulak tırmalayan sesi beni düşüncelerimden kopardı ve okulda olduğumu hatırlattı. Emily'ye olanları söylemek için sabırsızlanıyordum. Son iki ders, sonra içimi uzun uzun ablama dökebilecektim.
____
"Ve bu sabah seni tanımadığını düşünüyodun. Gördün mü, çocuk da sana bir şeyler hissediyormuş işte" Dedi Emily bütün olanları öğrendikten sonra.
"Emily benden hoşlanması imkansız, sadece partide beraber takılmak istedi. O kadar. Asıl endişelendiğim konu görünüşüm. Cuma'ya iki gün kaldı ve daha ne giyeceğimi bilmiyorum. Orda olan kızlar kadar güzel olamayacağımı biliyorum ama beni elinden geldiğin kadar güzelleştirmen gerekecek"
"Grace, Cuma günü Justin'in gözü senden başkasını görmeyecek. İnan bana, ordaki bütün kızlardan bin kat daha doğal ve güzel olacaksın. Işıldatıcam seni" Dedi heycanlı bir şekilde.
"Umarım Emily, umarım."
____
Sessiz bir akşam yemeğinden sonra ödevlerimi hızlıca yapıp bilgisayarımı açtım. Kafamda Justin'in Facebook profilini incelemek vardı ama en son baktığımda sadece arkadaşlarına açıktı profili. Emin olmak için Facebook'a girdiğimde bir arkadaşlık isteği vardı. Kim olduğuna bakmak için ikona tıkladığımda gözlerim yerinden çıktı. İnanamıyordum. Ağzım açık kaldı. Justin Bieber bana arkadaşlık isteği yollamıştı. Herhalde biri içeceğime ilaç falan atmış olmalıydı. Bir günde bu kadar şeyin olmasının başka bir sebebi asla olamazdı. Şoktan çıktından sonra isteğini kabul ettim. Fotoğraflarına tıkladım ve bütün koyduğu fotoğraflara teker teker hiçbir şekilde sıkılmadan baktım. Tam Facebook'tan çıkmak üzereyken bir mesaj geldi. Olanlarda hiçbir gerçeklil payı yoktu benim için. Şimdi ise Justin'den mesaj almıştım. Sanırım zamanla bu duyguya alışabilirim.
Justin: Nasılsın Grace?
Grace: İyiyim sen?
Justin: İyiym. Yarın öğlen yemeğini senle yesem sana uyar mı diye soracaktım?:)
Grace: Neden olmasın, zaten masam genellikle boş oluyor:)
Justin: Fark ettim. Senin gibi şeker bir kız nasıl yalnız oturuyor hala anlamış değilim:)
Grace: Haha çok teşekkürler:) Yarın görüşürüz o zaman?
Justin: Tamamdır. Tatlı rüyalar xx
Grace: Sana da x
Konuşmadan sonra bugün içimde tuttuğum çığlığı sonunda attım. Benim şeker olduğumu düşündüğünü bilmek beni dünyanın en mutlu insanı yaptı. Üstelik yanına da gerçeği kat ve kat daha güzel olduğu kesin, ama beni yine de mutlu eden bir öpücük koymuştu. Acaba benim onun hakkındaki düşünce ve fantazilerimi öğrense nasıl hissederdi. Muhtemelen benden korkardı. O yüzden nasıl davrandıysam öyle davranmaya devam etmeliydim ve yanaklarımın her ağzından çıkan kelimeleri yüzünden kızarmalarını durdurmalıydım.
Dalmış olmalıyım herhalde, en son saate baktığımda saat gece 10:30'du. Şimdi 12:05'di. Uyumalıydım. Yarın çocuğun karşısına göz altlarım çökük bir şekilde çıkmak asla istemezdim. Pijamalarımı giyip sıcacık yatağımın içine girdim. Gözlerimi kapatır kapatmaz da sızmışım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unexpected Love (Justin Bieber Fanfiction)
FanfictionLisenin en popüler ve yakışıklı çocuğu Justin Bieber'a okulun her kızı gibi vurulan Grace Walrey değil onla çıkmayı, konuşacağını bile düşünmezdi. İstediği her kızı elde edebilecekken niye ona bakıcaktı ki? Tek sebebi okulun en popüler kızlarından b...