seven

184 19 12
                                    


Birden herkes dağılıyor, annemin ayak sesleriyle Pietro'nun nefes seslerini karıştırıp kafamı yere doğru bırakıyorum ve sıcak sıvı başımın arka tarafından,yanlarından,akarak yere süzülüyor.

On dakika sonra bizim arabadayız, arabamız klasik aile arabası olan Doblo'ların epey büyük olanlarından olduğu için Pietro'yla sırtımızı arka koltuklara dayamış oluyoruz ve aramızda bir sürü peçete kutusu var. Annem de müdürle konuşuyor büyük ihtimalle, onu engellemeyi denemişiz ama sakalımız mı var ki sözümüz dinlensin?

Bir önümüzdeki koltukta ağlayan Ed oturduğu için Pietro gözlerini yummuş,kafasını geriye yaslamış. "Kardeşin neden ağlıyor?"diye fısıldarken burnundan akan kan dudaklarının üstüne, patlamış dudağından akan kan da çenesine süzülüyor. Gözlerimin önüne gelen küçük noktacıklardan kurtulmak için onları kırpıştırırken Pietro'ya omuz silkip kana bulanmış saçlarımı tepede toplayarak peçeteyle biraz kanamayı durdurmaya çabalıyorum. "Büyük ihtimalle daha önceden etkileyici gördüğü bir yüzün dağılmasını garipsemiştir." Yarım ağız gülümsüyor ve kaşlarını kaldırıyor. "Etkileyici,ha?"dediğinde gözlerimi devirip kanlı peçeteyi parmaklarım arasında buruşturup yanıma bırakarak tekrar arkama yaslanıyorum çünkü tıbbi müdahale olmadan durmayacak gibi oluk oluk kanıyor ve acıyor. "Daha önce kimse etkileyici olduğunu söylemedi mi ki de şaşırıyorsun?" diye sorup nefes veriyorum ve vücudumun ağrısından sıktığım yumruğumu gevşetip arabanın tabanına dayıyorum. "Çok kişiyle çıktım ama daha önce 'etkileyici' kelimesini kullanan olmamıştı."deyip o anın trajikomikliğine karşın, vücudunun acısına karşın gülmeye başlıyor. "Çıkmadığın birinden bunu duymak güzel olmuştur herhalde."diyorum kısık sesimle ve ben de gülmeye başlıyorum. Hafifçe bana bakıp kıkırdıyor. "Şimdilik çıkmadığım."dediğinde gözlerimi devirip yüzünü büyük ihtimalle akan kanın hissinden titreyen elimle itip yüzüme gelen kabarık saç tutamını üflüyorum. Bir süre boş boş durup arka kapıya bakıyoruz ve en sonunda aynı anda kıkırdıyoruz, uzanıp arabanın zeminine dayanmış çıplak elinin üstüne elimi koyup biraz okşuyorum ama ikimizin avuçlarında da biraz kan olduğu için nefes veriyoruz. Elini sıkıca tutuyorum, o da benimkini. Daha önce ailemizden başka birinin elini tutmamış olmam da trajikomikliğin acıklı yönüne on beş puan falan daha ekliyor. Umursamıyorum,umursamıyor,umursamıyoruz.

Arabanın arka kapısı öfkeyle açıldığında ellerimizi kendimize çekiyoruz olağanca hızımızla.

Annem bir süre sinirli sinirli bir şeyler mırıldanıyor ve en sonunda bize bakıyor. "Sorun yok çocuklar,hallettim. Söz veriyorum bir daha böyle bir şey yaparlarsa hepsini hapise attıracağım." Pietro zorla gözlerini açıp anneme bakıyor ve endişelenmemesi gerektiğini söylemek için biraz doğruluyor ama acıyan vücudunu iki milim bile kımıldatamadığı için geri yıkıyor kendini. "Bayan Anderson,gerçekten bende bir sorun yok. Eğer inmeme izin verirseniz eve gidebilirim-..."derken annem hemen onu kesecek şekilde kapıyı suratımıza kapatıyor. Birbirine bastırdığım dudaklarımı sıkılaştırırken Pietro'ya bakıyorum,inleyerek kafasını geriye bırakıp nefes veriyor. .

O sırada ön kapı açıldığı için tek gözünü açıp bakmak için dönmeye çalışıyor ama aptal çocuk,onu da yapamıyor. "Rüyanda görürsün beyaz kafa, siz ikiniz hastane dışında başka bir yere gideceğinizi sanıyorsanız hayal aleminde pegasuslarınızla uçmaya devam edebilirsiniz." Arabanın çalışma sesiyle Ed'in küçük hıçkırıkları sessizleşiyor. "Ölmediniz değil mi?"diye sorarken koltuğundan çıkıp arkasını dönmüş,turuncu saçlı başını üstten bize doğru eğiyor. "Henüz değil."dediğimde çığlık atacak gibi oluyor ama Pietro gülünce susuyor. "Merak etme küçük dostum, biz plastikten yapıldık. Sonsuza kadar yaşayacağız."dediğinde Ed'in küçük dudaklarında bir gülümseme yakalıyorum göz ucuyla. "Gerçekten mi?" diye soruyor tatlı kardeşim, Pietro başını sallayıp onaylarcasına bir mırıltı çıkarıyor. "Tabiki!"diyor birden iki gözünü birden açıp. "Aslında metalden yapılmış olsak daha güçlü olurduk,değil mi? O zaman metal olalım,ne dersin Mace?"diye bana baktığında yine o mükemmel gülüşlerinden biri başlıyor. i

"Ama tabi ne metali olacağına bağlı, adamantiyum olabilir mesela. Hmmm...Ya da vibranyum!"dediğinde Ed neşeyle el çırpıyor. "Vibranyum olsun, Kaptan Amerika'nın kalkanı gibi!"diye ciyakladığında Pietro inlemesini yutmak için dudaklarını birbirine bastırarak çalışmakta olan arabada titreyen çantasına uzanıyor ve bugün okumaya başladığımız Falcon&Captain America isimli çizgi romanı çıkartarak Ed'e uzatıyor. "Okumayı biliyorsun değil mi?" Ed başını iki yanlara sallayınca eline çizgi romanı tutuşturuyor. "Zaten bunlar da okumayı bilenler için değil, izlemeyi bilenler için yapılmış."diye güldüğünde Ed kıkırdayarak kitabı alıyor ve önüne dönerek koltuğuna geri oturuyor,kucağına koyduğu çizgi romanı açıp resimlere bakmaya başlıyor.

"Ah Tanrı seni kutsasın,oğlum! Nabza göre şerbet vermeyi biliyorsun sanırım!"diyen annemi duyduğumda onca acıya rağmen çıkan kahkahamı tutamıyorum. Pietro da benimle beraber güldüğünde Ed'in kaşlarını çattığını hayal edebiliyorum. "Bana mı mesaj vermeye çalıştı?"dediğinde bir süre Pietro'yla birbirimize bakıyoruz,annemin başlattığı derin kahkahaya katılırken neler olduğunu çoktan unutmuşuz bile.

Yaklaşık iki saat sonra, siyahi bir kadın doktor tarafından ikimiz de bir odaya alınmış ve sedyede gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra ayaklarımızı sallandırarak oturuyoruz. Kadın utangaç bakışlarımı görünce burukça gülümsüyor ve sargı bezini bırakıp sandalyesinde geriye yaslanıyor. "Size ne olduğunu anlatmak ister misiniz, çocuklar?"

Pietro nefes veriyor. "Biz beyaz bir dünyadaki tek siyahlarız."

Ve bu,her şeyi açıklamaya yettiği için yanağımdan aşağı usulca bir yaş süzülüyor, elimin üstünde hissettiğim eli tutmak bana biraz güç vereceği için onu sıkıca kavrıyorum ve konuşmuyorum.

Doktor kadının yüzü git gide solgunlaşıyor ve nefes veriyor. Beyaz önlüğünün yakasını düzelterek yanımıza geliyor ve ikimiz de ona bakıyoruz. "İki siyah tek bedende buluşursa bu dünyanın kirli beyazına ışık tutup onu aydınlatabilir."dediğinde Pietro'yla birbirimize bakıyoruz ve parmaklarımı onunkilere kenetliyorum. O da benim elimi sıkıca tutarken titreyen göz kapaklarımı derin bir nefes almak için onları kapatıp tekrar açıyorum. "Birbirinizi kaybetmeyin, ben de öyle yapmıştım."diyerek birbirine kenetlenmiş ellerimizin üstüne kendi elini koyuyor. Bir süre ilginç şekilde ikisi siyah,biri bembeyaz olan ellere bakıp dolan gözlerimi doktora çeviriyorum. "Birbirinizi kaybetmeyin çocuklar, her şeyin üstünden beraber gelin."

Başımızı usulca sallıyoruz,diğer siyah el ellerimizin üstünden çekildikten sonraki ilk anda, bu zamandır aşık olmadığımı sanmış olduğuma şaşırıyorum.

Ben aşık olalı çok oluyor.

 SONUNDA KENDİNE İTİRAF ETTİ BİRAZ ERKEN Mİ OLDU BİLEMİYORUM AMA YEDİNCİ BÖLÜMDEYİZ VE UGH

MUTLU MUSUN SELİN IAGH

BÖLÜM SANA VE CHER'E İTAFEN IAGHHHH ÇILDIRIYORUM YEAA

((okuduğunuz için teşekkürler, hoşçakalın))


black&white • pietro maximoffHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin