1. Böüm

1.3K 17 3
                                    

Okul koridorunda yürümek eşittir savaş. İnsan burda ölür be. Ezilir. Derin nefes al Bade. Bunu başarabilirsin. Sağ ayağını sol ayağının önüne koy. Heh, çok güzel. Şimdi de sol ayağını sağ ayağının önüne ko-

Yerdeyim.

Yani yerde olmam gerekirdi. Sert bir şey beni tutuyordu. Bu sert şey bir kol mu? OHA. Iyk, erkekler ve aşırı kas hastalıkları. Bir dakika. Ben neye takılmıştım?

Kolunu ittirip bu salak çocuğa döndüm. Ah, bilin bakalım burda kim varmış? Berk Bey Hazretleri.

"Sen, daha demin, bana, çelme mi taktın?"

"Ahahahhahhaha. Hayır, sen bilerek benim ayağıma takıldın minik hanım."

"Peki bunu neden yapıyım?"

"Çünkü benim yakışıklılığıma dayanamadın ve benimle konuşmak için bir bahane buldun." Neye çattım ben yahu.

"Diyorsun."

"Ev-vet. Aynen öyle." Ukala pislik. Sarışın, muz gibi ukala zekadan mahrum bırakılmış pislik. Psikomanyak muzlu ukala pis hayvanımsı yaratık.

"Bok ye tatlım." Yüzümdeki gülümsemeyi gören güzel bir şey söylüyorum sanır.

Onunla uğracak vaktim yoktu. Başka bir yere takılmamaya özen göstererek sınıfa gittim.

Hocadan önce girmek için içeri bakmadan pat diye kapıyı açtım.

Hay lanet. Hoca girmiş yahu çoktan.

Benim gibi bir şaşkoloz bu sahneyle karşılaşınca o şaşkınlıkla kapıyı pat diye kapatıp çalarak geri açar. Ve evet, bu tam olarak yaptığım şeydi. Bütün sınıf ya surat ifademe ya yaptığım şeyin anlamsızlığına ya da ikisine birden gülmeye başladı. Özür dilemem gereken yerde bir de bana gülmelerine gülmeye başlayınca pek hoş olmadı. Bir şekilde yerime geçtim. İyi ki hoca çok kızmadı.

40 dakika sevgili hocacığımızın hiç de cırtlak olmayan (!) sesini çektikten sonra sonunda teneffüs oldu.

Teneffüsler aktı, dersler akmaya çalıştı ve sonunda yaklaşık bir saat olan öğle teneffüsümüz yani günün 'en sevdiğim zamanları' listesinde ikinci sırayı alan zaman geldi. İlk sırada güneşin doğuşu var. Herkes batışını sever ama doğuşu daha güzel bence. Sırf onu görmek için çoğu yaz akşamı uyumazdım. Ahh ahhh nerde o günleer. Neyse neyse konumuz bu değil.

Hemen gidip yemeğimi alıp bahçeye çıktım. Tabi temiz hava şart sonuçta ama benim çıkma amacım bu değil. Okuldaki en yakın arkadaşımla lanet olsun ki farklı sınıflardayız. En azından beraber yemek yiyoruz.

Ooh, daha kimse gelmemiş. İlk olmak ayrı bir zevk. Şaka şaka, sıkılacağım şimdi yalnız, gelen geçen 'Ayy, yazık, yalnız oturuyor koskoca çardakta' diyerek tip tip yüzüme bakacak sonra ben onlara ters bakmaya başlayınca 'Bu kız çok soğuuk, yanına yaklaşılmıyor' diyecek. Aslında böyle tiplerin vuracaksın ağzına bi tane. Ama onlar da okulun tadı tuzu naparsın.

İştee geçiyor bir tane. 'Ne bahtın?' Demek gelsede içimden sustum. Sakinim ben.

Bahçede çok insan yok. O kadar mı erken indim? Değişik bir şey de yapmadım ki bugün. Hiç anlamıyorum hiç.

"Badee." Oh be, sonunda geldi. Sanki görmemişim gibi bağırıyor ya, çok miniciksin görünmüyorsun sen aslında.

El salladım. Koşa koşa gelmeye başladı, oturdu. Çardağın normal oturma yerine değil masaya oturdu, her zamanki gibi. Sel'in yani tam adıyla Selen'in (evet, çok uzun o yüzden kısaltıyoruz) bu deli dolu hareketlerini çözemiyorum. Çok değişik.

Böyle oturarak biraz da havan sudan konuşarak öğle teneffüsünü bitirdik. Biliyorum, çok aksiyon dolu bir hayatım var. Neyse neyse.

Koskoca bir ders matematik çektikten sonra, doğal olarak teneffüse çıktık. Daha doğrusu sınıftaki herkes çıktı. Zorunlu kalmadıkça imkanı yok çıkmam artık. Temiz havamı pencereden de alabilirim alla alla. Hem sınıfın bomboş olması ve sessiz olması dışarıdaki sesten daha güzel.

Pencereye doğru gitmek için yerimden kalktım. Bir an dengemi kaybettim gibi oldu. Hemen sıralara tutundum. Oh, Allah'tan bir şey olmadı. Neyse normaldir bu kadarı. Herkesin başı döner bu kadarcık sonuçta değil mi? Hala sıralara tutunurken birisi sınıfın dışından seslendi:

"Bade, iyi misin?" Ben bu sesi nerden tanıyorum? Başımı çevirdim. Oo Berk Bey. Arkadaşlarıyla sınıfımızın önünden geçerek bizi onurlandırırken içeri bakma lütfunda bulunmuş ve çok şanslı biri olan benim sendeleme anımı görmüş.

Bir dakika. Berk mi?

"İyiyim de sana noluyor?" Bu arada arkadaşlarına bir iki siz gidin ben gelirim manasında el işareti yapıp sınıftan içeri yanıma geldi. İlk başta endişeli (büyük koskocaman bir ihtimal sadece bana öyle geldi yani bu zeka yoksunu çocuk endişeli olamaz) olan yüzü şimdi ukala bi sırıtışla kaplı. Peh.

"Sınıfta seni böyle görünce benim gibi centilmen bi erkek seyirci kalamadı."

Ciddi yüz ifademi takınarak:

"Biliyor musun bence senin içinde gerçekten çok centilmen bir erkek yatıyor," daha çok sırıttı "ama yatıyor işte biz göremiyoruz onu sıkıntı orda." Aslında iltifat olmadığını anladığı an sırıtışı soluyormuş gibi oldu ama solmadı, geri düzeldi. Lanet olsun. Bu çocuğun sırıtışını soldurmanın yolu yok mu yahu?

"İkinci kısmı duymamış gibi yapacağım çünkü gerçekten inanarak söylemediğini düşünüyorum minik hanım."

"Bana, bir daha, minik hanım, deme."

"Ama benim hoşuma gidiyor Bade." Hala sırıtıyor. Ve ben burda bir şey yapmadan duruyorum. Yok mu bana bir alkış?

"Ama benim hoşuma gitmiy-

Sendeledim. Yani baya baya dengemi kaybettim. Başım çatlayacak gibi ağrıyor. Berk beni tutmasaydı yere düşebilirdim. Koluna tutunarak doğruldum. Bu sefer beni gerçekten tutmuştu.

"Hop hoop, sen gerçekten iyi misin? Annenleri falan arasan mı?" Artık ukala gülümsemesi yok. Yehuu. Ama onun yerine şefkatlimsi bi gülüş gelmiş. Hala gülüyor bak.

"İyiyim ben. Bir şeyim yok." Yoktu değil mi? Yani herkeste olur böyle şeyler değil mi?

"Emin misin? Neyse iyiyim diyorsan iyisindir. Üzerine gelmiyorum."

Şu haliyle okuldaki bütün kızların onda ne bok bulduğunu anlıyorum. Yani şu an anlayışlı, şefkatli, tatlı, utangaç küçük bir çocuk gibi. Sarı ama saman sarısı olmayan yumuşak sarı saçlarıyla, ela ama yeşil haleli gözleriyle, onları ortaya çıkaran uzun kirpikleri ve çıkık elmacık kemikleriyle hoş bile sayılabil-

Ne düşünüyorum ben be. Zeka yoksunu o.

"Te-teşekkürler bu arada." Kısık sesle söylememin utanmayla alakası yok. Bir an şaşırdı, anlamamış gibi oldu. Ne beklersiniz, zeka yoksunu işte.

"Her ne içinse önemli değil Bade." Ukala ukala sırıtmaya başladı yine. Şeytan diyor vur ağzına bir tane bakalım bir daha böyle sırıtabiliyor mu?

"Daha demin, düşmeden tuttuğun için."

"Aa, neden bu sefer teşekkür ediyorsun da sabah etmedin?" Hayvanımsı yaratık.

"Çünkü sabah beni bilerek düşürdün." Gözlerimi devirdim.

"Ahahhahahhahah hayır 'tatlım'. Bunu daha önce tartışmıştık."

Başım, başım çok ağrıyor. Söyledikleri bana bi anlam ifade etmedi bile. Başım ağırlaştı.

"Bade? Bade iyi misin? Bade?"

Bilincimi kaybetmeden önce gözlerinin kocaman büyüyüp beni tutmak için hamle yapışını ve sırıtışının tamamen gittiğini gördüm. Galiba zil de çaldı. Ama sırıtışı gitmişti. Yok mu bana bir alkış? Tadını çıkaramadan dünyam karardı ve... Bayıldım.

Neyi Bekliyorsun?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin