Eğik kısımlar baygınken hatırladıkları. Hikayemi okuduğunuz için teşekkürleer ^^ Hepinizi çok seviyorum.
Biraz zaman önceydi. Tam vaktini hatırlamıyorum. Hayatımın bana güldüğü günleri hatırlarım ama kıçıyla güldüğü günlerin çetelesini tutmuyorum. O günü özellikle unutmak istedim. Ama insan olmanın laneti ya, unutamadım.
Son zamanlarda nefes alamamaya başlamıştım. Baya baya nefes darlığı çekiyordum. Aileme söylediğimde "Gençsin, normaldir. Yapmak istemediğin şeyleri yaparken, sıkılınca bile olur böyle." deyip kestirip atmışlardı. Ben de onlara inanmıştım. Neden inanmasaydım ki? Haklılardı.
Öksürüyordum. Gerçekten öksürüyordum. Ama bilirsiniz öksürmek gayet basit ve masum bir şeydir aslında. Soğuk algınlığı gibi basit bir hastalığın belirtisidir en fazla. Kimse önemsemez. Ben de önemsemedim. Hatta genel olarak hiç geçmeyen bir öksürüğüm olduğunu doktor sorunca anlamıştım.
Çok zayıf değildim. Yani kilolu değildim ama balık etli bir kızdım. Kilomdan hiç şikayetçi olmadım ve hiç kilo vermeye çalışmadım. Normaldim ben yahu. Kendimle barışık sayılırdım. Buna rağmen kilo vermeye başlayıp kısa sürede balık etliden kürdan gibiye transfer oldum. Benim için iyi olmuştu. Hayat bana gülmüştü. Mutlu bile oldum sayılır.
Asıl doktora gitme sebebimiz bunlar değildi. Ya da bunların toplamı hiç değildi. Normal bir akşamda normal ailemle oturmuş normal akşam yemeğimi normal bir biçimde yerken birden öksürmeye başlamam ve ağzımı kapattığım elimin üzerinde bir kızıllık görmemdi. Aslında bunu elimin üzerinde ilk ben görmedim. Annem dudağımın kenarına bulaşan kanı gördü ve bağırıp elime baktı. O zaman fark ettim.
Neyin belirtisi olduğunu bile bilmiyordum. Sadece kan vardı, öksürmüştüm, annem bağırmıştı ve kötü bir şeydi. Ama avazım çıktığı kadar ağlamaya başladım. Nedenini bilmiyorum. Hala çözemedim. Şoka girmiş bile olabilirim. Bilmiyorum. Öğrenmeye çalışmadım. O günün bütün ayrıntılarını kafamdan atmaya çalıştım.
'Sağlıklı' bir aile olduğumuz için akşam yemeklerimiz çok geç saatlere kalmazdı. O gün de şansımıza hepimiz eve erken dünmüştük ve erken yemek yiyorduk. Annem ve babam benim kendimi tutamayışım ve ağlayışımın üzerine hemen beni evden çıkarıp hastane yolunu tutmuşlar. Hastaneye kadar olan yol bulanık şükürler olsun. Galiba hafif bir şok gibi bir şeydi. Bilmiyorum. Soruşturmadım.
Hastaneye vardığımızda doktora şikayetlerimi anlatınca doktor bir sürü adını hatırlayamadığım test yaptırdı. Tabi bu şikayetlerin şikayet olduğunu bilmiyordum. Doktorun sorularına evet ya da hayır diye cevap verdim. Çoğuna evet dedim gerçi. Neyse. İsimleri tıpça olan testlerde değişik değişik aletlerle değişik değişik şeyler yaptılar.
Doktor önce test sonuçlarına sonra yüzüme bakmıştı. O bakışı asla unutamam. Kimse bana o kadar acıyarak bakmamıştı.
"Kanser." Demişti. "Akciğer kanseri."
Bir an anlayamamıştım ne dediğini. Ben, kanser olamazdım. Yani bunun kulağa ne kadar komik geldiğini bir ben mi fark etmiştim? Kahkaha atmaya başlamıştım. Hayatımda gülmediğim kadar gülmüştüm. Gözlerimden yaşlar geldiğini fark edince daha da çok gülmeye başlamıştım.
Sonra birden test yaptırken bütün hastaneyi dolaşmanın yorgunluğu üzerime çökmüştü. Dediklerine göre bayılmışım. Sonraki hatırladığım şey hastane yatağında gözlerimi açışım. Hastane odasının boğucu beyazlığı gözlerimi alıyordu.
Tıpkı şimdiki gibi.
Bu kadar küçük ve basit bir bayılma için neden hastanedeyim ki? Yoksa annemlere mi haber verdiler? Şimdi gereksiz yere endişelenmişlerdir.
Bir saniye. Beni okuldan buraya getirene kadar baygın mıydım? O kadar uzun süre mi baygın kaldım? Oha.
Gözlerimi açınca Bora'nın yanımda durduğunu gördüm. O niye geldi ki? Sel gelseydi keşke.
"Sonunda gözlerini açtın demek. Beklemekten sıkılmıştım." Bak hala sırıtıyor.
"Senin burda ne işin var? Arkadaşım olan birinin, Sel gibi, gelmesi gerekmez miydi?"
"Sel kantine gitti. Ben kendi arabamla geldim."
"Peki. Nedeeen?"
"Merak." Omuz silkti.
"Tamam." Onun gibi bir muza iyi davranmam için asırlar geçmesi gerekir.
Doktor içeriye girdi. Benimle her geldiğimde ilgilenen doktordu bu. Elinde kağıtlar vardı. Tam ağzını açacakken onu durdurdum.
"Biraz dışarı çıkabilir misin Bora?" Bana anlamayan bir ifadeyle baktı. Doktoru o da görmüştü.
"Neden?"
"Bora, dışarı çık." Geçen seferki rica tonundan eser yoktu sesimde.
Bora hala anlamasa da dışarı çıktı iyiki.
"Kimsenin bilmesini istemiyorsun anlaşılan." Çok zekisin valla doktor amca.
"Evet." Bir an önce bana sadece kan şekerim düştüğü için bayıldığımı söylese de gitsem keşke.
"Bundan önce bayıldın mı? Ya da başka belirtilerden var mıydı? Varsa ne kadar zamandır vardı?"
"Hayır uzun zamandır dikkate değer bir belirti yoktu. Bu sadece basit bir bayılma. Heralde kan şekerim falan düşmüştür. Boşu boşuna vaktinizi almayayım ben."
"Maalesef öyle değil Bade. Ameliyattan sonra kemoterapiyi reddetemenin etkilerini göstermeye başlıyorsun."
Lafını devam ettirmesine gerek yoktu. Anladım. Ölüyorsun demişti bana. Önceden anlatmıştı neler olacağını. Zaten biliyordum.
"Anladım. " Bana üzgün bir bakış atıp dışarı çıktı.
Geriye doğru yaslandım. Ölüyordum. Kalan hayatımı olabildiğince normal yaşayacağım. Kendime söz veriyorum . Gözlerimi kapadım ve gerçeği sindirmeye çalıştım.
"Bade?"
Sel'in sesiyle kendime geldim. Eğer normal yaşamak istiyorsam onların bilmemesi gerekir haksız mıyım?
"Meraba Sel."
"Nasılsın? Daha iyi misin?" Sorma, çok iyiyim.
"İyiyim." Hazır Sel burdayken ona neler olduğunu sorabilirim. Niye hastanedeyim hala anlamadım. "Sel, beni neden hastaneye getirdiniz? Basit bir bayılma sadece ve beni buraya getirene kadar baygın mıydım? Yani çok uzun bir süre sonuçta."
"Olanların hepsini anlatmama ne dersin?" Güldü ve anlatmaya başladı. "Zil çaldı ve hepimiz sınıfa gelmeye başladık. Sınıfa gelirken koridora birden Bora fırladı sınıftan. Kucağında sen vardın. Tabi hepimiz endişelendik. Hemen Bora'nın peşine takıldım revire götürken seni. Hocalar diğerlerini sınıflara gönderdi. Revirde neden bilmiyorum ama hemen aileni aradılar. Annenler de hastaneye gidin orada buluşuruz diyince işte burdayız."
Tabi ya okul hemşiresine annem durumu anlatmıştı.
"Tamam, anladım. Sağol."
Selle bir süre oturduk. Çok geçmeden annemler geldi. Sel onların geldiğini görünce gitti. Bora'ya noldu bilmiyorum. Dışarı çıkmasını isterken biraz sert davranmış ve yaptıkları için teşekkür etmemiş oladabilirim. Aman, neyse.
Annemle babam çok soru sormadılar. Doktor amca onlara anlattı galiba olanları. Kemoterapiyi istememem üzerine bana kızmışlardı ama artık fikrimi değiştiremeyeceklerini bildikleri için üzerime gelmiyorlardı. Üzüldüklerini biliyorum ama anlatırlar.
Sonunda annemler beni eve getirdi. Evde olmak istiyorum. Hemen odama çıktım. Hiç kendi düşüncelerinizi duymak istemediğiniz zamanlar oldu mu? Şu an kendi düşüncelerimi duymak istemiyorum. Kulaklıklarımı takıp son seste bildiğim en sesli ve sert şarkıyı açtım. Gözyaşlarımın düşmeye başladığını hıçkırınca anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Neyi Bekliyorsun?
Humor"Ölüm bizi ayırana kadar benimle kal." Dedi. Keşke bunun ne kadar kısa olduğunu bilseydi. Dudaklarımdan küçük bir gülüş kaçtı. Normalde her kızın duyduğunda havalara uçacağı şey, benim için gerçeklerin yansıması sadece. "Düşündüğünden daha çabuk ay...