〰2〰

140 10 51
                                    

Açılan kapıyı izlediğim duvarın aydınlanıp film şeridimin görüntüsünün bozulmasıyla fark ettim. Bi anda kapıya döndüğüm için olsa gerek boynumdaki damarların sizladigini hissettim. Ya da belki stres ve korkudan dolayıdır.
Ne olacak şimdi, ne yapacağım ben, nasıl kurtulabilirim? Acaba buharlaşmam mümkün olur mu? Kesse artık yönetmen şu çekimi. Bitti dese artık, herkes gerçeğe dönsün.
Ağır modda kapıyı örtüp bana dönen adamı farketmemle kan beynime sıçradı adeta. Onunla birlikte bende ayağa. Ondan olabildiğince uzağa. Ben uzaklaştıkça o geliyordu. Kendimi bi kabusun içinde hissediyorum. Her tarafın karanlık olduğu çalılıkların arkasından bana bakan kurtları hissediyorum. Alfa da bana odaklanmış derimi yüzüp kalanı da sürüsüne atmak ister gibi üstüme geliyordu. Kaçacak yerim de yoktu ki. Dört tarafım da çevriliydi. Keşke arkam uçurum olsaydı da bıraksaydım kendimi rüzgarın kollarına.
Ben bunları düşünürken o da durup beni izliyordu. Baştan aşağı hemde. En son gözlerimde durdu. Derin gözleriyle uzun uzun baktı. Hiçbir şey ima etmeden. Sanki sadece anlamaya çalışıyordu. İçimi okumaya çalışıyordu. Bense yalnizca bir sonraki hamlesini kestirmeye çalışıyorum. Bi adım atmasıyla arkamdaki tuvalet aynasına çarpıp elimin bir şeylere tutunmaya çalışması bir oldu. Tutunduğum şeyin bir parfüm şişesi oldugunu ve ona fırlattığımi ise isabet ettiremeyip duvarda parçalanıp sacilmasiyla idrak edebildim. Kocaman olmuş gözlerle saskinliktan onunkilerden farkı olmayan elalarima bakıyordu. Sanki yarisiyorduk kiminki daha çok açılır diye. Hemen sonra şaşkınlığı gitmiş kızgınlık gelmişti yerine. Ama nedense yine de bir şey demeden sadece bir adım attı. Alışmış olan elim bir başka şeyi daha bulup firlatmiştı bile. Bu sefer tarak nasiplenmisti bu durumdan. Ama elim sanırım biraz kötü bi nişancı yine tutturamadı. Yada belki beynim izin vermediğinden. Bu seferkinin ilkinden farkı dilim de çözülmüştu:"Yaklaşma bana! Gelme, dur orda. " Bağırıp bagirmadigim hakkında ise hiçbir fikrim yok. Dilimin insafına kalmış o kısmı. Bu sefer alişmişliktan olsa gerek ikimiz de fazla garipsemedik bu durumu. Kafasını kaldırıp sabır dilediği sırada yeni taşlar arıyordu elim. Tam bulduğum anda gözleri kaydı elime ordan da gözlerime. Sanki satranç oynuyoruz da hamlelerimizi tahmin etmeye çalışır gibi. Şimdi onun sırası. Benim zaten belliydi ne yapacağım. Bir adım atacağı sırada bitmesini beklemeden fırlattım elimdekini, başladı dilim içini dökmeye. "Yaklaşma dedim sana. Ölürüm öldürürüm yine gelemezsin." Alaycı gülüşü ise beni çıldırtmaya yetiyordu.
" Şakam yok, kaybedecek bir şeyim yok. İkimizin yapabileceği tek şey ölümü selamlamak olur."
"Sacmaladiginin farkında mısın?"
Değilim, şu an hiçbir şeyin farkında değilim hem de.
" Nereye kadar devam edebilirsin böyle. Üç gün, beş gün, iki hafta.. Sonu aynı yere çıkacak. Biz evliyiz artık. Sen benim karımsın. Mantıklı düş-"
" Ben senin karın degilim, sen de benim kocam değilsin. Zaten bir karın var. Onun yanına git. Asla kabul etmeyeceğim bunu asla."
" Napacaksın? Ömrünün sonuna kadar bana bir şeyler mi firlatacaksin böyle. Asla kabul etmem diye bağıracaksın, nereye gidecek bu iş. "
Bilmiyorum. Sonu belli olmayan bir filmin içindeyim sanki şuan.
"Evet, öyle yapacağım. Ölüme gidinceye kadar bunları yapacağım. Sana demiştim. İstemiyorum dedim, dinlemedin. Olmaz dedim, güldün. Bir insanın hayatını oyuncak ettin kendine. Düşlerimi çaldın. Bunun bedellerine ikimiz katlanacagiz. Ne çekersem sana da aynısından. Bende böyle işine gelirse."
" Sanki rolleri değiştirdik gibi ha. Bana bak. Sana iyi davrandım. Hatalarını cezasız bıraktım diye bundan sonra da böyle mi olacak sanıyorsun. Senin kocanım ben. Sen istediğini söyleyebilirsin."
İşte o an sanirim artik ben ben degildim.Ne zaman aldığımı bilmediğim aynayı da özgürlüğüne kavusturmustum. Onun da sonu diğerleri gibi oldu. Birkac dakikalık boşlukta banyoya atmıştım kendimi. Kapıyı kitlememle vurmaya başladı. Aynı zaman da bağırmaya.
"Aç şu kapıyı. Ben kırabilirim ama sen aç istiyorum. Aç karışmayacagim sana. Duş almamiz gerek. Seninle ugraşamayacak kadar yorgunum bugün. Duş al ve çık. Bekliyorum. Sabrımı zorlama. Kötü şeyler olmasın. "
Sabromu zorlomo. Heh ya benim sabrım. Ya ben. Uzaklaştığını anlayınca kapıya yaslanip yere oturdum. Gözümden düşen yaşları neden engelleyemiyorum? Durun dememe rağmen neden durmuyorlar? Sesimi duymaması için suyu açıp altına geçtim. Yaşlarım suya karışıyordu böylece. Ağladığımı görmüyordum. Böylece kendimi kandırmak da kolaydi, güçlü numarası yapmak da. Keşke bütün kötü anılar başımdan akan sulara karışıp gitseler gözyaşlarını da yanına alıp.
Dışardan gelen sesleri duymamla giyinmeye başladım. Ama kapıyı açtıktan sonra ne yapacağımı düşünüyordum durmadan. O sırada aklıma gelen şeyler dolapları karıştırmaya başladım. Şükür ki varmış. Elime alıp paketten çıkardım. Yavaşça kapının kilidini açtım. Daha sonra da kapıyı. Ufak aralıktan nerde olduğunu görmeye çalıştım. Kapının karşısındaki koltukta tıpkı o gelmeden önce yaptığım gibi duvara dalmışken buldum onu. Beni görünce hızla ayağa kalkıp bana doğru gelmesiyle elimdekini kaldırıp "Yaklaşma" dedim. Ufak bir kahkaha atıp " jilet mi? Küçük bi manyakla mı evlendim yoksa" deyip cıkcıklayarak banyoya girdi. Ufak da olsa rahat nefes alabilmistim o çıkana kadar. Pencerenin önündeki nerdeyse koltuk gibi olan çıkıntıya oturup gökyüzüne bakmaya başladım. Bu sırada durmadan aklımdan onun için işkence şekilleri geçiyordu. Bir yerden sonra ben bile kendime şaşırdım. Sanırım haklıydı kafayı yemeğe başlamıştım. Ama kim yüzünden onun yüzünden. Bence bunun cezasını da o çekmeli. Sakallarını söküp gözüne mi soksam acaba. Yok yok en iyisi derisini tel tokalar takayım. Ya daa dişlerini söküp yerine tırnaklarını mi taksam. O anları düşünmenin bile verdiği zevk böyleyse acaba yapsam nasıl olurum? Bunlarla azda olsa gülen yüzüm sesini duymamla elimdekk jiletle kesilir gibi silindi. "Hayırdır, neden mutlusun bu kadar? Yoksa on dakikada beni özledin de çıktığıma mı sevindin?" Tabi hemen jiletime sarıldım. Onu sıkı sıkı tuttuğumu görünce "Anladım anladım. Sevincin artık onu kullanabileceğin için."
" Ne tuhaf bir şeysin sen ya?"
"Düzgün konuş benimle, sabrımı zorlama."
Bir şey demeden sadece tetikte bekliyordum. Buraya oturmam hiç iyi olmamıştı. Köşeye sıkışmış gibi hissediyordum.
"Sabaha kadar orda mı oturacaksın? Geç de uyu. Bir şey yapmayacağım."
" iyi böyle"
"Peki sen bilirsin"
Uzatmamasina yada bir seyler dememesine şaşırmıştım. Sabaha kadar mücadele veririm diye düşünüyordum. Yatağa uzanıp bana arkasını döndüğünü gördüğümde rahatladigimi hissettim. Bu rahatlama idamınının yarına ertelendiğini öğrenen bir mahkumun rahatlamasiydi. Ne olduğunu kavranayana kadar mutlu olurdu. Ama ölümün yarın geleceğini idrak etmesiyle o an gelene kadar korku içten içten kendi kendini yer bitirirdi. Bu durum ölümden daha ağır gelir ona. İşte ben de aynen bu durumdayım şuan. Ne yapacağımın, nasıl kurtulacağımın korkusu beynimden başlamıştı bile beni yemeye. Bir yandan da durmadan onu kontrol etmeye çalışmam kalkmasından korkarak. Artık taşıyamayacağım kadar ağır gelen başımı dizlerime yasladim ve gozlerimi kapadim. Bir daha acmamayi umarak. Belki size fazla depresyonik gelebilirim ama kendinizi bi an burda düşünün o zaman anlayacaksınız beni...
Merhabalaaar.
Bölüm bekleyenler kusura bakmayın lütfen.. biraz beklettim sizi ama mazeretlerim var.☺ Umarım beğenirsiniz. Elimden geldiğince uzun yazmaya çalıştım. Şarkı yine hint şarkısı ama yazarken bunu dinlediğim için koydum. Yorumlarınızı çok merak ediyorum. Tabi votelerinizi de görmek isterim😆😊

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 25, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GERÇEĞE VURGUN DÜŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin