Arkadaşlar ilk hikayem olduğu için biraz acemi olabilirim. Ama gerçekten güzel bir hikaye olacak. Lütfen vote verirseniz sevinirim. Keyifli okumalar. :)
Başımın ucunda zırrrr diye öten bir saat sayesinde açtım bu sabah gözlerimi yeni güne. Acaba saat yine kaça gelmiştir diye düşünürken bir anda gözlerime inanamadım. Ben bu saatte nasıl uyanabilmişim ki. Saat daha sabahın 7 si. "Kim beni deli etmek adına kurdu acaba bu alarmı bu saate!" diye bağırdıktan sonra kapım küt diye açılıverdi. Bağırarak:
"Ben kurdum bal küpümmm." diyen Meyra'yı gördüm karşımda. Ben hala şaşkın şaşkın bakarken:
"Ne o Eylül HANZADE?! Beğenmediniz mi prensesim sürprizimi? Ama bu sizin en sevdiğin gıcıklıklarınızdan biri. Az uyandırmadın beni bu şekilde sabahın köründe. Neyse gel hadi"diyerek söylene söylene yatağımın kenarına geldi ve kolumdan çekti beni. "Ne yapıyoruz Meyra gerçekten merak ediyorum sabahın köründe!"
"Sakınnn!! Sakın bana unuttum deme Eylül yaa... Bu gün Naz'ın doğum günü ve sürpriz hazırlayacaktık."
Eyvahhh... Ben bunu nasıl unuturum diye geçirdim içimden. Şimdi unuttum desem Meyra beni deli eder. "Ya biliyorum tabikide. Biraz erken değil mi?"
"Seni dün saat 4 ten beri arıyorum hanımefendi. En son saat 9'da sana ulaşamayınca evinizi aradım. Telefona hizmetçiniz Hatice abla çıktı. 'Saat 12ye doğru evden çıkmıştı. Öglen bir buçukta da bitkin ve üzgün bir şekilde eve geldi. Ve o saatten beri uyuyor.' dedi."
Kendim bile inanamamıştım buna. O kadar saat ben nasıl uyudum hiç uyanmadan. "Şu ilaçlar bu aralar çok uyku yapıyo."dedikten sonra banyoyu işaret ettim ve Meyra'ya bir öpücük attıktan sonra duşa girdim.Duştan çıktıktan sonra kafam sakinlemişti biraz daha. Karar vermiştim artık o ilaçları içmeyecektim. Saçımı kurulayıp hafif bir maşa çektikten sonra Meyra'ya baktım. Tabi Meyra'nın o sıkılmış tavırlarını gorünce direk gözüm duvarda asılı olan saate kaydı.
"Tamam Meyra biliyorum biraz geç hazırlanıyorum ama altı üstü saat 9 buçuk yani ne var bundaa" dedim gülerek. Bana kot pantolonumu fırlattıktan sonra üzerine de beyaz bir tişört attı. "En azından bunları ben seçeyimde birde bunun için vakit kaybetme bebeğim" diyerek odadan çıktı. Aceleyle giyindikten sonra evden çıktık ve doğum gününü yapmak için anlaştığımız kafeye gittik.Kafeden içeri girdiğimde aklıma bir anda Mehmed geldi. Olduğum yerde durakladım ve neden aklıma bir anda Mehmed'in geldiğini anlamaya çalıştım. Kafenin üst katına çıktığımda bizim kızlar hazırlıkların çoğunu tamamlamıştı. Hep bir ağızdan"Şükürler olsunnn"diyerek hazırlıklara geç gelişimizi protesto ettiler. Gülmek istiyordum ama hepsinin birden üzerime saldırmasını kaldıramazdım. İçimde tuhaf bir tutku vardı yine. Aklıma gelen şu saçma çocukta ya tutkumu daha da körüklüyordu ya da geçekten sinirimi bozan şey onun o ukala kişiliğiydi. Aslında hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ama bana ukala bir kişilikte olduğu havasını veriyordu. Naz geldikten sonra bayağı eğlenmiştik. Bir ara terasa çıktım ve solumdaki masalardan birinde gözlerime inanamayacağım bir sahne gördüm. Bir anda kalbimin atışı hızlanmıştı ve kaşlarımı da gördüğüm sahneden dolayı bir anda çatmıştım. "Bu ne ya!?" dedim kendi kendime sitem ederek. Aslında bu olaya neden bu kadar tepki verdiğimi anlayamadım ama Mehmed karşısında bir kızla çok samimi hareketlerde bulunuyordu. Bir anda arkamı döndüm ve hızlı adımlarla terastan kafenin iç kısmına yürüdüm. Çanta mı sandalyeden alarak koşar adımlarla giderken bir anda merdivenlerde bileğim burkuldu ve sendeledim. Biraz daha hızlı olsaydım düşebilirdim. Kendimi kafeden dışarı attıktan sonra gözlerim dolmuştu. Koşarak caddeye çıktım. Sahil yoluna inmek istiyordum ama gözlerim o kadar dolmuştu ki neredeyse kimseyi görmüyordum. O sırada omzuma aldığım darbeyle irkildim. Neye çarptığımı anlamaya çalışırken karşımda iri yarı bir adam gördüm. Yüzünün sağ tarafında derin bir çizik izi vardı. Gözleri şaşı gibi bakıyordu. Elleri gerçekten kokrutucu derecedeydi. Hızlı adımlarla kendimi insanların arasına attım. Sanki arkamdan geliyormuş gibi hissediyordum. Kalbimin korkudan atan sesini nefesimde bile duyabiliyordum. Elimi çantama attım. Ellerim titriyordu. Kafam allak bullak olmuştu ve koşarken çantamı açmakta zorlanıyordum. Telefonumu, zor uğraşlarla açtığım çantamın içerisinde bulamayınca gerçekten aklım duracak gibi hissettim. Korkudan nereye gittiğimi bile bilemiyordum. Samsun sokaklarında kaybolmuştum. Ve arkamdaki adam bana gerçekten yaklaşmıştı. Kendimi hangi sokağa atacağımı bilememiştim. Her şey birbirine girmişti. Hiçbir şeyi net göremiyordum. Kafamı oraya buraya çevirirken en sonunda hızımı hiç kesmeden bir sokağa girdim.
Sokaga girer girmez en fazla o hızla on metre kadar ilerlemiştim ki bir anda durdum. Çıkmaz sokağa girdiğimi gördüğümde gözlerimden yaşlar iyice boşalmaya başlamıştı. Karşımdaki heybetli duvara doğru ağır adımlar atarak ilerledim. Bu sefer galiba son günümdü benim. O anda durdum. Çünkü gidebileceğim hiç bir yer kalmamıştı. O korkunç adamın nefes alışını beynimin içinde bile duyabiliyordum. Ellerimi sıktım ve karşımda beni hayatın son noktasına getirdiğini düşündüğüm aşılmayacak kadar uzun olan duvara nefretle baktım. O anda kesilen nefesimle gözlerimin karardığını hissettim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZLERİ'M
RomanceBir ölüm. İnkar ve İMAN. Bir insanın nasıl gözleri olabilirsiniz? Bir günlük sizi nasıl bir maceraya sürükleyebilir? Ve hayatınız. Aşkınız. İki çift gözde nasıl can bulur?.. "Eylül rüzgarları eserken geldin hayatıma. Nisan yağmurlarında çıkıp gid...