ALIŞILMAMIŞ

41 5 4
                                    


Aklımın algılama perdesini bir süre daha kullanacağımı anlamıştım.Yazılan yazıyı idrak etmek oldukça zordu.Evet...Zor kavrıyordum.Bir kereden daha fazla okuduğum kağıttan gözlerimi ayırarak hemen çevremi kontrol ettim. Ya buradaysa? Yalnız olduğumu garanti altına aldıktan sonra,kağıdı iki hareketle buruşturup, uzakta rengiyle dikkatimi çeken küçük çöp kutusuna attım.Ve basket..Keşke hayatta da bu kadar şanslı olsaydım.Bu sıralar attığım her adım, aldığım her nefes tam bir fiyaskoydu. Bunu da atlatmıştım..Ama şuan gölgenin korkutucu yanı, okul hayatı, babamdan geriye kalanlar beni feci halde yıpratıyordu.Sanki ruhum taşmış gibi hissediyordum.

Evi eski düzenine soktuktan sonra, güneşin battığını, gecenin gizemli selamını çoktan almış olduğumu fark ettim.Sizde de çok olmuştur. İnsan düşündükçe daha fazla düşüncenin içinde buluyor kendini.Daha fazla düşünce her zaman uykusuz geceleri ardında gizliyordu sanki...Kendimi nerede mi bulmuştum?

Küçükken, ne zaman kötü bir şey olsa kapının arkasına saklanır, dizlerimin üzerine çöker,yüzümü ellerimle gizleyip ağlardım.Şuanda tam olarak bu pozisyondaydım. Ama artık bir şey eksikti.Babam elimden tutup, yüzüm güldürene kadar uğraşmıyordu benimle.Ciddi anlamda düşünmeye başladığımda babamın yokluğunun içinde kaybolmaya başladım.Gitti.Beni bırakıp gitti.Şu an umrumda olan tek şey buydu.Aklım bu düşüncelerin etrafında dolanırken,bedenim yorgun düşmüş, orada uyuya kalmıştım.

Uyandığımda ne kadar zavallı olduğumu fark ettim.Bu kadar kolay vazgeçmemeliydim.Adım atmalı , bir şeyleri yoluna koymalıydım. Telefonumun zil sesi gözlerimin büyümesine neden oldu.

Tamay?

Odamın camının önünde birbirlerine cilve yapan kuşları bile ordan kaçıracak kadar bağırmış olmalıydım.

"Nerdesin sen? Çabuk cevap ver Tamay! Bir gün dedin kaç gündür ortada yoksun! Bir sürü sorum var, her nerede ne halt ediyorsan eve gel!"

Susmamı fırsat bilen sessizlik, rahatsız etmeye başlamıştı.Sessizlik rüzgarı, yerini ciddi bir ses tonuna bıraktı ve;

"Dinle Rüya, o kıza sakın güvenme.Kutu ve makine bende, neler düşündüğünü az çok tahmin edebiliyorum.Herşeyi yoluna girecek.Umut etmiyorum, eğer girmezse zorla girecek.Yoluna koyacağım..Merak etme...."

Alışık olmadığım bu ses o gün eve giren ve not bırakan kişiye aitti.Gölge'ye. Ona bu şekilde hitap etmek hoşuma gitmiyordu.

"Neler oluyor? Tamay'ın telefonu neden sende? "

Sorularımın cevapsız kalacağını bilsem de yinede yanıt için bir kaç dakika beklemiştim.Ve tabiki telefon suratıma kapatıldı...

Durum çok ironikti. Bu aralar en çok duymaya ihtiyacım olan şeyleri, beni en çok korkutan kişiden duymak tuhaf gelmişti. Ama bir şekilde yeniden toparlanmama sebep olduğu için, sessizce içimden teşekkür etmiştim.

Uzun bir aradan sonra tekrar müziğe eşlik ederek şarkı söyleme cesaretini kendimde bulmuştum.Hüzünlü yanımın esiri değildim sanırım artık.Tek bir cevap istiyordum o kadar. Gerçekten fotoğraftaki adam babammıydı? Cevapsız sorular, sorular.

Yeter Rüya Arsın, düzelecek, herşey çok güzel olacak.

Bugün resim klübü vardı. Herkesin resim yeteneğim olduğunu söylemesine rağmen, kendimi daha da gerçek olan fotoğraflara adamıştım.Ama yine de ilgim olan alanlardan biriydi.Bugünün, dünden daha iyi olması dileğiyle, hızlı bir hazırlık sonunda yola çıktım.

Okula girdiğimde, İlayda herkesin eline küçük kağıtlar sıkıştırıyordu. Beni görür görmez yanıma geldi ve

"Bu geceyarısı bu mekanda şarkı söyleyeceğim, seni de bekliyorum."

Kalıp kalıp ezberlediği cümlelerinin arasına sıkıştırdığı gülümsemesi asla reddedilmeyi haketmiyordu.Başımı sallayıp elimdeki kağıdı çantama atmış, sınıfa çıkana kadar cidden yetenekli biriyle tanıştığımın sinyallerini almıştım.Belki birazda kıskançlık..

Sınıfa girdiğimde, yedi tane yüksek, karşılarındada aynılarının bulunduğu-bu güne kadar yalnızca gece klüplerinde gördüğüm- sandalyelerden vardı. Hepsinin karşısında, sandalyeler kadar dev tuvaller bulunuyordu. Benim oturacağım yer ise yerlerdeki, minik puflardı. Oturup, telefonumun ekranında parmağımı gezdirirken, sınıfın kalabalıklaşmaya başladığını fark ettim.Ders koçunun sınıfa girip klişe konuşmasına şahit olduktan sonra, hareketlilik başladı. Koç, yetiştirdiği amatör ressamlarını, bahsettiğim sandelyelere yönlendiriyor, portre çalışması içinde karşılarına birilerini yerleştiriyordu. Teknik öğreneceğimi düşünüp, konsantre bir şekilde insanların hareketlerini izliyorken Koç'un bana bakan gözleri dikkatimi dağıttı.

"Sen de Tuna'nın karşısına.."

"Ta..tamam.."

İtiraz etmeme fırsat vermeyen Koç'un bakışları, beni adının Tuna olduğunu öğrendiğim kişinin karşısında bulmama sebep oldu.Sesimizin yükselmediği ufak merhabalardan sonra tüm sınıfta bir sessizlik oluştu. Amatör ressamlar karşılarındaki kişilere resmen gülünç pozlar verdiriyor iken Tuna bana sadece;

"Bana bak" dedi.

Hiç konuşmadan ona bakmaya başladım.Ve oda beni çizmeye...Sadece Koç'un teknik bilgi veren sesi kulaklarımdaydı.Bir süre sonra sese kulaklarımı kapatıp Tuna'yı incelemeye başladım.

Geniş omuzlu, üzerinde beyaz salaş bir t-short, alnını süpüren siyah saçları ve saçlarını geride bırakan mavi gözlerine hafif bronzlaşmış teni eşlik ediyordu.Tuna detaylı bakışlarımın farkına varmış olacak ki, elini saçlarının içinde dolandırıp, "dikkatini buraya ver!"diye bağıran bir tebessümle bana bakıyordu.Asıl utanması, hatta yerin dibine girmesi gereken ben, çoktan hiç bir şey anlamamış gibi rol yapmaya başlamıştım ki...

TUNA HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

SİYAHIN RÜYASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin