KARANLIK

44 5 6
                                    



Ders bittikten sonra, hızla boşalmaya başlayan sınıfta sadece Tuna ve ben kalmıştık. Tam gidiyordum ki, "Daha bitmedi" dedi ve gülümsedi. Yaklaşık bir yarım saat daha karşısında put kesildikten sonra kafasını sallayıp bittiğini müjdeledi. Heyecan ile yanına gidip tuvale kafamı uzatmıştım. Heyecanımı kursağımda bırakan Tuna'ya teşekkürler...

"Sen bakamazsın Rüya" dedi. Şaşkınlığımı bir kenara atıp;

"Neden?"diye sordum.

"Çünkü bu benim eserim, bana ait olan bir şey ve görmeni istemiyorum" dedi ve yeniden gözleri kısılıp gamzesi ortaya çıkana kadar gülümsedi.

Aman Allah'ım gerçekten güzel gülüyordu. Ne düşünüyordum böyle? Ayağa kalkıp boyunun uzunluğunu bana sergileyen Tuna önümden öylece giderken, İlayda sınıfa girdi. Tuna'ya selam verdi ve başını "sorun yok değil mi?" der gibi salladı. Tuna da olmadığını belirten mimiklerle desteklemişti.

Tuna sınıftan çıktıktan sonra İlayda, bana daha da yakınlaşarak;

"Geliyorsun bu gece değil mi?" dedi.

"Evet.. Tam adresi verir misin?"

"Sana verdiğim kağıtta tüm bilgiler var" dedi. Resmen kağıdı incelemediğimi belli etmiştim. Durumu toparlamak için hemen ;

"İlk sıradan izleyeceğim seni.." dedim. Sınıftan birlikte çıktık. Yollarımızın ayrıldığı yerde, ne giyineceğimi düşünerek devam ettim. Eve gitmek için kısa yollar keşfetmiş, İstanbul'un meşhur trafiğinden daha mantıklı gelen yollara arkadaşlık ediyordum bu günlerde....

Eve gidip, biraz bir şeyler yedikten sonra bu gecenin olacağı mekanı araştırmaya başladım.

Lükstü.

Ankara da hiçbir zaman böyle yerlerde bulunmamış. Bu tarz yerlerde giyebileceğim bir kıyafetim olmamıştı. Aklımda bir şeyler vardı... Tamay bunca sorumsuzluğunun karşısında dolabından iki saatlik bir kıyafet almama bir şey demezdi sanırım.

Hemen odaya koşup, hanımefendinin sahne kıyafetlerinin en gösterişsiz olanını aramaya başladım –en gösterişsizi bile ben buradayım diye bağırıyordu-. Biraz göz attıktan sonra "İşte bu!" diye kendi sesimi duyabilecek kadar sesli konuşmuştum.

Saat yaklaşıyordu...Hazırlanmaya başladım. Uzun, açık kumral rengi saçlarıma ve kesimi düzgün olan kahküllerime muazzam bir fön çekmiştim. Bal rengi gözlerimi ortaya çıkarmış, siyahın bütün tonlarını kullanıp göz makyajımı tamamlamıştım. Beyaz-buğday tenime renk verecek kırmızı bir rujla makyajımı bitirmiştim. Köprücük kemiklerimi ortaya çıkaran straplez kırmızı, mini, rujumla aynı ton bir kırmızıya sahip olan elbiseyi giymiştim. Tamay'dan –ödünç- aldığım siyah yerine tercih ettiğim ten rengi yüksek topukluları da giymiş hazır görünüyordum. Siyahı bu gecelik dışlamıştım sanırım.. Ayakkabıma eşlik eden bir çantayla bütünü sağlamıştım...

Kırmızı,mavi,sarı ışık ışınların birbirleriyle dans ettiği, koyu renklerle döşenmiş bar&restaurant kombinasyonlu bu yerde herkes gerçekten çok şık görünüyordu. İyinin iyisi durumunun hakim olduğu bu mekanda tanıdık yüz görmek için sabırsızlanıyordum ki, İlayda'nın içlerinde parladığı, o gün bahçede gördüğüm grup oradaydı ve eğleniyor gözüküyorlardı. Cesaret rüzgarları beni onların yanına sürükledi. Herkesin gözleri üzerimdeydi. İnceliyorlardı..Fakat ne düşündükleri ifadelerine yansımıyordu..Konuşmaya başladık ve kendimi koyu bir muhabbetin içinde buldum.İşte böyle olmalıydı. Eğer düşüncelerin arkasına saklandığı perdeyi açmazsam sorun çıkmayaktı.Masamıza adını ilk defa duyduğum ama alkol içerdiğine emin olduğum içecekler geldi.İlayda bir yudum aldı ve sahneye emin adımlarla yürümeye başladı...

İlk şarkının bitiminde iki kadehi bitirdiğimi fark edip kendimi frenledim. Sesi inanılmazdı. İkinci şarkı için kulise gittiğini tahmin ediyordum. Enstürmanlar ikinci parçanın girişini yaptılar, ama eksik bir şeyler vardı. Sahneye İlayda'nın girmesini beklerken, alkışlar ve çığlılar eşliğinde anons yapıldı. 

"Gecenin mimarı.. Tuna Belenoğlu.."

İnanılmaz...

O gün karşısına oturup saatlerce izlediğim adamın bu kadar değişmesi çok tuhaf gelmişti. Siyah, yukarıya doğru taranmış saçları, mavi gözlerini daha çok öne çıkarmıştı. Koyu renk bir smokin eksiklerini tamamlamış, alkışlar son dokunuşları yapmıştı. Müzikte eksik olduğunu düşündüğüm şey şimdi tamamlanıyordu sanırım. Piyanonun başına geçmiş, kulaklarıma bile algılamada zorluk çektirecek kadar hızlı olan nota sesleri ile tüm salonu etki altına almıştı. Bu etkiye İlayda'nın sesi de dahil olunca saatlerce bulunabileceğim bir ortam oluşmuştu.

Aklımdaki kelimeler yan yana gelmiyor, cümle kuramıyordum. Sarhoş mu olmuştum? Bütün şarkıların bildiğim kısımlarına yüksek sesle eşlik ediyor, hüzünlü kısımlarına makyajımın akmasına rağmen ağlayarak tepki veriyordum. Sahneden inen Tuna ve İlaydadan sonra, slow şarkılarıyla salonu dans pistine çeviren bir grup herkesin içine işliyordu. Herkes ya sevgilisini ya da yakın dostuyla dans ederken, elimde kadehle -ben böyle iyiyim- imajı yaratmaya çalışıyordum ki, yaklaşık iki saattir sohbet ettiğim gruptaki , Sahne sanatları bölümünden olan Uras beni dansa kaldırdı. İtiraz edemeyeceğim kadar kibardı. Ama yanlış düşüncelerin önünü kapatan bir sebep vardı. Uras'ın İlayda'ya bakışlarını tek ben fark etmemiştim sanırım. Dans etmeye başladığımızda, İlayda ile Tuna'nın dans ettiğini gördüm.Ama bende bir tepki uyanmamıştı. Biz ve onlar yan yana geldiğimizde Tuna'nın bana bakışının ne anlatmaya çalıştığı çok netti.Hızlı hızlı saymaya başladı. Bir, iki ve üç...

Eşler değiştirildi...Uras ile İlayda'nın kaçak bakışları bir süre sonra birbirlerine kenetlendi. Sonra, Tuna ve benim kahkaha seslerimizde yerini yeniden slow şarkının notalarına bırakmıştı ki,şu an onunla dans ettiğimi anca algılayabilmiştim.Bir daha içki içmeyeceğime, kendi kafa sesimle konuşup söz verirken,Tuna'ya buna çaktırmamaya çalışıyordum.

Şans...En kısa şarkı bize denk gelmişti.Herkes ait olduğu ortama geri dönerken alkolden dolayı başının ağrıdığını söyleyen Tuna benden kibarca özür dileyip, mekanı terketmişti.Uras ve İlayda'nın sesi çıkmıyor, sadece bana kötü bakışlar atıyorlardı ama hallerinden memnun olduklarını anlayabiliyordum.Bu beni güldürmüştü. Kapanış şarkısını kendi halimde herkesten uzakta bir yerde dinlerken,kulağımda bir nefes hissettim.

Elbisemle aynı renk olduğumun bahsine girebilirdim. Kıpırdamak için hareket ettiğimde, nefesin sahibi olan kişi bir elini belime dolamış bir eliyle de gözlerimi kapatmıştı.

"Fotoğraftaki adam baban değil. Burada olduğun için çok öfkeli ama çok mutluyum. Ve son olarak  senin gözlerinle, benden daha çok karşılaşan herkese şimdiden düşman oldum. " dedi ve ellerini üzerimden çekip benim ani dönüşümle o da döndü ve gitti. Sarhoşluğun ve korkunun iş birliğiyle bulunduğum yerin bütün ışıkları söndü.

Karanlık.

Ama sadece benim için...


SİYAHIN RÜYASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin