Six

69 5 5
                                    



1 yıldan uzun bir süre sonra yeni bölüm attım herkes şok galba?! hala okuyan var mı ödckcmke


Michaelların evi bizim evden yaklaşık bir sokak ilerideydi. Buda 7-8 tane müstakile denk geliyordu. Çorbayı soğumaması için adımlarımı sıklaştırdım.

Clifford Evi'ne geldiğimde kapıyı yavaşça çaldım. Kapıyı açan güler yüzüyle bir adet Bayan Clifford'tu.

"Hoş geldin, tatlım. Bir sorun mu var?"

"Yoo. Her şey yolunda. Sadece... Annem Michael'ın hasta olduğunu öğrenmiş ve onun için çorba ve çikolata parçacıklı kurabiye yaptı. Bende onları getirdim."

Her zamanki sıcacık gülümsemesinden bir tanesini bana bahşetti.

"Çok memnun oldum. Eminim Michael da olur. İstersen yukarı çıkıp bunları ona kendin ver, ha?"

O kadar teşvik edici bakıyordu ki, geri çevirmek mümkün değildi.

"Olabilir?"

Kapıdan biraz uzaklaştı ve bana girebilmem için yer açtı. Bu kibar hareketi karşısında samimi bir şekilde gülümsedim ve "Teşekkür ederim." Dedim. Gerçi sesimin çıktığından bile şüpheliydim. Daha çok yakın birisine sır veriyormuşum gibi çıkmıştı.

Ev, sade ve modern bir evdi. Eşyaların pahalı olduğu bir kilometre öteden belliydi. Durumları iyi olmalıydı. Ev iki katlıydı ve dışardan gördüğüm kadarıyla birde çatı katı vardı.

Bayan Clifford merdivenlere doğru yöneldi.

"Michael'ın odası bu yönde. Beni takip et, tatlım."

Açık kahverengi merdivenlerden yukarı çıktık. Koridorun sonundaki odaya geldiğimizde Bayan Clifford bana döndü.

"Michael'ın odası burası, tatlım." Gülümsedi ve merdivenlerden aşağı inmeye başladı.

Evet, tek kalmıştım. Michael'la yeniden baş başa kalacaktık. Yada ben bunu çok abartıyordum.

Kafamı topladım ve kapıyı tıklattım.

"Gel." Dedi. Sadece gel. Gelebilirsin değil. Kaba şey.

Kapıyı nazikçe araladıktan sonra bedenimi içeriye attım. Beni gördüğünde kaşlarını havaya kaldırdı. Şaşırmamıştı, yine dalga geçebilecek şeyler düşünüyordu muhtemelen. Aramızda geçen birkaç saniyelik garip bir andan sonra kendimi açıklama ihtiyacı hissederek elimdeki kabı havaya kaldırdım.

"Um, annem hasta olduğunu duymuş ve ,bilirisin o biraz fazla düşünceli, sana bir şeyler hazırlamış. Çorba ve çikolata parçacıklı kurabiye. İkisi de sıcak, soğuyunca pek bir şeye benzemezler. Haberin olsun."

Bana dik dik bakmaya devam edince yatağının ayak ucunda duran komidini gösterip,

"Buraya koysam sorun olmaz, değil mi?" dedim.

Yaklaşık yarım saniye önce dünyanın en problem çocuğu olarak ilan ettiğim Michael ise,

"Oraya koyma." diye cevapladı.

Ters cevabı karşısında gözlerimi devirdim.

"Nereye koyayım o zaman?"

"Mutfağa koyabilirsin."

"Yemeyecek misin?"

"Hayır."

Kabalıkta mastır yapmış Michael'a hayretle baktım. Ağzımdan kötü kelimelerin çıkmasını önlemek için ciddi bir efor harcıyordum.

"Bok ye."

Evet, bu konuda pek başarılı olduğum söylenemezdi. Dediğime güldü.

"Küçük katoliğimiz kirli kelimeler biliyormuş."

"Kapa çeneni."

"Neden? Hoşuna gitmiyor mu, çünkü ben çok eğleniyorum."

Ortam nahoş olmaya başlayınca kapının kulbunu tuttum.

"Çorba ve kurabiyeler mutfakta Michael. Hoşça kal."

Odadan çıkacakken kolumu yakaladı. Ona döndüğümde sırıtıyordu.

"Marc Jacobs Daisy, güzel seçim."

"Ter kokusu, kötü seçim." dedim onu taklit ederek.

"Çok garip bir kızsın."

"Ve şimdi bu garip kızın kolunu bırakırsan mutfağınıza sonrada evine gidecek."

"Gözlerin ne renk?"

Bok rengi dedim içimden. Bugün bu kadar kötü kelime kullandığım için kendime kızdım.

"Neon pembe. Sever misin?"

"Saçımda evet, gözünde hayır."

Kısa bir sessizlik oldu.

"Sanırım kahverengi?"

"O zaman şöyle yapalım, ben sana göz rengimi söyleyeceğim, sen de kolumu bırak?"

"Anlaştık."

"Gözbebeğimin çevresi kahverengi ve kalan kısımlar koyu yeşil. Oldu mu?"

"Oldurmamızın bir yolunu biliyorum."

Kolumda olan elini çekip ellerini yanaklarıma koydu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan kafasını benim yüzüme yakınlaştırıp dudaklarını dudaklarıma kapattı. Tanrım, bu günahtı. Cehennemde yanacaktık, ikimiz de. Ama dudakları o kadar yumuşaktı ki, marshmellowa bin basardı. 

Dudaklarımızı ayırdı. Garip bir şekilde bana bakıyordu. Pişman olması gerekiyordu, mutlu bir şekilde bakması değil.

Az önce olanlara inanamadan sordum.

"Sen demin ne halt yedin?"

Güldü.

"Seni öptüm sanırım."

"İkimiz de yanacağız Michael. Bunu yapmaman gerekiyordu, lütfen bir daha olmasın."

"Bunun sözünü veremem, Katherina."

"Niye-" demeye çalışırken yumuşacık dudaklarını yeniden dudaklarımın üstüne kapadı.

"Çünkü dudakların çok hoş Katherina."

"Senden küçüklerin ilgini çekmediğini sanıyordum Michael?" dedim ona bana dediklerini hatırlatmak adına.

Ensesini kaşıdı.

"Kendi tükürdüğümü yalayacakmışım gibi duruyor."

popo maykıl

aslında bu hikayeyi seviyorum ama çok üşengecim lol

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 03, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Forbidden // cliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin