Ç
ocukluktaki anılarımdan kalma duygularım bana , insanların evlerine girerken mutlu ve huzurlu hissettiklerini söylüyordu. Sokakta arkadaşlarımla oynayıp annemin yemek için beni eve çağırdığını, burnuma dolan mis gibi yemek ve taze kurabiye kokularını, aç olan minik midemin kokulara karşı koyamayıp guruldamasını, annemin yüzünden hiç eksiltemediği melek tebebbüsümü. Her şeyi hatırlıyordum. O zamanlarda yüzümde bulunan büyük mutluluk yaşça büyüyüp yaşananları anlamamla izlerini teker teker silmiş ve yerini geçmişte mutlu olduğu anların özlemini duyan insanların yüzlerindeki buruk tebessüme bırakmıştı. Bedenimle birlikte büyüyüp yetişen, gelişen algılarım içimdeki tüm masum çocukluk duygularımı alıp götürmüştü.Şuan evimin kapısında donuk bir şekilde kapıya bakarak bunları düşünmem kalbimin acıyla kasılmasına neden oluyordu. Adımlarım, eve girmek değil kaçıp gitmek, herkesten bu şehirden ebediyen uzaklaşmak istiyordu. Evi sevmiyordum, bu eve adımınızı ilk attığınızda somut bir kasvet üstünüze oturuyordu tıpkı küçük bir çocuğun korku tüneline girdiğinde minik kalbinin korku ve heyecanla çarparken etrafı kocaman temkinli gözlerle izlemesi ,önüne çıkan ilk uydurma korku objesiyle çığlık atması gibiydi bu ev. Orası korkutmak ve eğlendirmek için vardı ve girenlerin çoğuda geleneği tereddüzsüz sürdürüyordu. Bu eve girdiğinizde de tarifi olmayan boğazınızı sıkan birçok kötü duygunun esiri oluyordunuz. Bazı yerler lanetliydi ve istinasız her canlının irkildiği, gitmek istemeği, havasını bir kez bile solumak istemediği yerler vardı ve babamı bilmem ama ben, bu geleneğimi her eve girdiğimde istemsizce sürdürüyordum.
Kapıyı açıp içeri girdim ve anahtarımı cebime yerleştirdim. Kafamı kaldırıp baktığımda babamın yemek masasına oturmuş ve dikkatlice gazeteyle ilgilendiğini gördüm . Odayı aydınlatan tek şey batmaya yüz tutmuş güneşin son ışıklarıydı, oda yine sigaradan nasibini fazlasıyla almış yüksek dağların eteklerinde gibi gri bir sisle kaplıydı. Sırt çantamı kolumdan çıkarıp elime aldım. Babam, kül tablasından işaret ve orta parmağının arasına sıkıştırdığı sigarasını dudaklarına götürüp derin bir nefes çektiğinde yüzüme baktı bir süre, üflediği nefesle birlikle kafasını indirip gazeteyle tekrar ilgilenmeye başladı . Günlük selamlaşma merasimimizin bittiğini düşünüp odama girmek için koridora saptım.Yatağa kendimi sırt üstü atıp ayaklarımı çaprazladım bir kolumu başımın altına diğerinide karnıma koydum. Bir süre sonra açlıktan guruldayan karnım biraz önce düşündüğüm anıların yeniden yerlerinden çıkıp annemi hatırlatmasıyla gözlerim doldu. Bunu bana ayda bir uğrayan regl dönemi hormonlarıma yordum. Yumruk yaptığım elimdeki tırnaklar avucuma batarken dişlerimide sıktım ve fiziksel acının duygusal çöküntünün önüne geçmesine bekledim ama gözümden şakaklarıma doğru inen damlalar bunda şuan başarılı olamadığımı gösterdi. Yalnızdım -birileri varken ağlayamazdım- , regliydim ve bunlarda acılarımın kolayca çıkması için olanak sağlıyordu . Kafamı yastığa gömüp sessizce ağlamaya çalıştım babamın duyması istemiyordum duysa bile gelmeyeceğini biliyordum ama gelme veya duyma ihtimalini göze almak istemiyordum ona göre ağlamak küçüklük ve acizlikti onun gözünde yokken birde imalarını yaptığı güçsüz kişiye dönüşmek istemiyordum . Ayaklarımın üstünde duruyorum ve kimseye ihtiyacım yok resmi çizmeye çalışıyordum uzun zamandır babamın gözünde ve bunu bozmayada niyetim yoktu.
Anılar gözlerimin önünde film kareleri gibi geçerken ;sessiz hıçkırıklarım iç çekişlere dönene kadar ağladım, ağlamanın verdiği yorgunlukla uykunun karanlığına teslim oldum .
Uyandığımda cenin pozisyonunda olduğumu gördüm havalar iyice soğumaya başlamıştı ve acilen kombinin yaptırılması lazımdı. Sırt üstü dönerken her tarafımın ağrıdığını hissettim. Zifiri karanlıkta bir şey göremediğim için elimi dar pantalonumun cebine atıp telefonumu çıkardım. Ekranı açtığımda gelen yoğun ışık gözlerimi kısmama neden oldu saat ibaresi gece üç buçuğu gösteriyordu. Son zamanlarda sıkça yaşadığım sorundu bu eve gelir, uyur gece yarısı uyanır işe gidene kadar uyuyamazdım bu düzensizlik yakama yapışmış ve uzun sürede ayrılacağa benzemiyordu. Zaten yıllardır hiçbir şey düzenli değildi kafamı dağıtmak biraz olsun düşüncelerimden, kendimden uzaklaşmak için girdiğim iş dışında . Sabah onda garsonluk için gittiğim kafeden akşam yedide çıkıyordum. çalışma saatim uzundu ama bunu ben istiyordum. Bir iki tane, beni düşüncelerimden uzaklaştıracak arkadaşlar tanımıştım biri kasaya bakan Seda diğeriyse benim gibi garsonluk yapan Ahmet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARANOYA
Fantasy• Genç kız karların üzerine küçük siyah bir nokta gibi düştüğünde tüm evrene yasemin kokusu yayılmıştı.Herkes birkaç saniye süren bu kokuyla o kadar mest olmuştu ki biran hiçbir şey düşünemediler.Başka bir yerde yaşlılar heyeti aldıkları kokuyla...