Beklenmeyen Yolculuk

42 2 3
                                    


Evimize giden yokuşun başındaydım. İstanbul'un sıcak rüzgarı tatlı tatlı yüzümü yalarken cebimden telefonumu çıkarıp saate baktım:21.30.Bugün de geç kalmıştım. Saçma kurallarla dolu evimizin en önemli kuralını ihlal etmemin cezasının ne olabileceğini düşünerek sessizce kıkırdadım ve yokuştan aşağı inmeye başladım.

Apartmanın kapısını anahtarımla açtığımda nefes nefese kalmıştım. Her seferinde böyle olurdu,yokuştan normalden hızlı inmek hoşuma gidiyordu.

Apartmanın içine girdiğimde solumda olduğunu bildiğim asansöre bir kez bile bakmadan merdivenlere yöneldim.Altı kat benim için hiç de yorucu değildi. On bir kat çıktığım bile olmuştu.Evet,klostrofobik olup İstanbul'da yaşıyorsanız buna alışmanız gerek.Bunları düşünerek ve her basamağa ritmik bir sesle adımımı atarak yirmi beş numaralı kapıya ulaştım. Anahtarımı kapının deliğine sokacakken kapının açılma sesini duydum.Kafamı kaldırdığımda annemle göz göze geldik. Birkaç gündür olduğu gibi moralsiz bir şekilde ve anlamsız olduğunu bile bile:

-Sen mi geldin? Diye mırıldanıp içeri gitti. Ben de kapıyı kapatıp peşinden gittim. Küçük kardeşim Selim,annem ve babam beni süzüyorlardı. En sonunda sessizliği babam ve bozdu ve:

-Miyase,üzerini değiştir de gel.Seninle konuşacaklarım var,dedi.Sonunda annemin moralinin günlerdir neden bozuk olduğunu öğreneceğimi anladım.Umursamazca kafa sallayıp odama gittim.Üzerimdeki bordo kısa kolluyu ve yeşil pantolon eteği çıkarıp düzgünce katladım.Saçımı başımın üzerinde topladım ve pijamalarımı giydim. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra babamla konuşmak için hazırdım.

Oturma odasına geçip her zaman oturduğum bej rengi,geniş tekli koltuğa oturdum. Ve gülerek:

-Evet,sizi dinliyorum,dedim. Neden bu kadar ciddi durduklarına anlam verememiştim.Babam konuşmaya başladı:

-Miyase,bak bu sene içindeki davranışlarından hiç memnun değiliz.Seninle defalarca konuştum,uyardım.Annen ve öğretmenlerin de öyle...Ama sen bu sene önemli bir sınava gireceğini unutmuş gibiydin.Üniversite sınavına doğru düzgün çalışmadın bile. Annen ve ben bu umursamazlığın sorumluluğunu senin almanı istiyoruz. Hem, bu evde bazı kurallar olduğunu da gözönüne almalısın.Saat sekiz olduğunda hepimizin akşam yemeğinde olmamız gerektiğini biliyorsun.Ama saat şu an 22.00 ve sen eve yeni geldin.Her neyse,burada senin vurdumduymazlıklarını sayamayacağım.Sadece şunu bil,yarın saat 14.00'te Trabzon'a gidiyorsun. Uçak biletini aldık.Köydeki amcan ve yengenle bu yazı geçireceksin.Hem onlara işlerinde yardım edersin,hem de kendini biraz düzeltirsin.

Tam ağzımı açıp itiraz edecekken babam elini kaldırıp:

-Konu kapandı Miyase,annene de bakma hiç. Bu zaten ikimizin kararı,dedi.Gözlerime dolan yaşları engelleyemeyeceğimi bildiğimden hınçla ayağa kalkıp odama gittim.Kapıyı kapattığımda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Nasıl böyle bir şey yapabilirlerdi? Ben mi sınava çalışmamıştım? Günde üç dört saat neye yetmeyecekti ki? Hem onlara puanımın iyi olacağından,iyi bir üniversitenin psikoloji bölümünü tutturacağımdan emin olduğumu da söylemiştim.Daha ne istiyorlardı? Bu sene yaşadığım stresli zamanlardan sonra biraz kafa dağıtıp sekizdeki akşam yemeğine geç kalmam bu kadar önemli miydi yani? Köye KÖYE gönderecek kadar büyük bir suç işledim,ha? Bir de eğitimci olacaklar. Hiç de eğitsel davranmıyorlar.Zaten ikisinin de aklında Matematik problemlerinden başka bir şey yok ki gibi mantıklı mantıksız birçok düşünce kafamdan geçti.Fakat babam bir şeye karar verdi mi vazgeçmeyeceğini biliyordum. Oraya gitmek istemiyordum,hiç sevmiyordum.Hatta biri bana Trabzonlu olup olmadığımı sorduğunda -ki çok sık olurdu bu- İstanbullu olduğumu söylemeyi tercih ediyordum. Ağlamama ramak kala kızarmaya başlamış olan, şimdiyse domates kırmızılığındaki yüzüme baktım. 

YEŞİL TATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin