Ve Tanrım... Üzgünüm...

78 8 18
                                    


Bacağımda gezen eldivenli eller ürpermeme sebep olmuştu. 

''Hey!'' Diye bir ses duydum ve el fenerleriyle bizim orayı aydınlatıyorlardı. ''Ne yapıyorsunuz siz?'' 

Üzerimdeki çocuk küfür savurarak kaçmaya başladı, derin nefesler aldım. 

Polisler titreyen vücuduma bakıp birbirleriyle ifadeleriyle anlaşarak harekete geçtiler. Diğer polis arabaya giderken yanımda duran polis beni ayağa kaldırmaya çalıştı. Ayağa kalkmasına kalkmıştım fakat çok uzun sürmemişti. Kalbimin sıkıştığını hissetmemle beraber gözlerim kapandı ve bacaklarımın üzerinde duramadım. 


Gözlerimi açtığımda en sevdiğim iki renkten biri olan odanın içindeydim. Oda masmaviydi ve tavanı süslemelerle doluydu. 

Koluma bağlı serumu kaldırarak çevreme bakındım. Annem koltukta oturmuş duvara sabit olarak duran televizyonda bir şeyler izliyordu. Benim kıpırdanışlarımı görmüş olacak ki anında başını bana çevirdi ve ayağa kalkıp yanıma ulaştı. 

''Tatlım, hareket etme. Nasıl hissediyorsun?'' Oldukça endişelendirmiş olmalıydım. 

''Babam nerede?'' 

''Doktorla konuşmaya gitti, birazdan gelir.'' 

Başımı sallamakla yetindim, cevap vermeye çalıştıkça vücudumdaki ağrılar beni çevreliyordu. 


                                                             ***


Annem babamın onu çağırması üzerine yanına gitmişti. Ben ise odada tek kalıp tv'deki magazin programlarına, isteksizce, göz gezdirdim. 

Serumu çıkarmak için odaya giren hemşire yatağın kollarını yukarı çıkararak olduğu yerden bir başka yere doğru taşıdı. Bunun üzerine kaldırdığı kola yapışıp doğrulmak için oradan destek aldım. 

''Neler oluyor?'' diye sorduğumda eğildiği yerden kalkıp bana baktı. 

''Sadece kontrol. Buraya getirildiğinizde kalbiniz iyi durumda değildi ve bacağınız içinde bir şeylere bakılacak sanırım kasları zedelemişsiniz.''

''Bir hastaya bu kadar yüklenmek ne kadar iyi?'' dedim geri yatarak. 

''Merak etmeyin, hastanemizde psikologlar mevcut.'' Bu hastanenin hemşireleri de bir değişik.

''Tekerlekli sandalye ile de gidebilirdik.'' gülümsedim, hemşire ise kaşlarını kaldırıp 'ciddi misin?' tavrı sergiledi. 

O tavır bana kasıklarına geçirdiğim çocuğu hatırlatmıştı. Sahi, nasıl oldu da biz onunla yeniden rastlaşmadık? 


Kontrol odasına götürülürken müziğin dışarıya kadar taştığı ve çocukların gülücüklerinin de araya kaynadığı odanın önünden geçtik. Merakla başımı kaldırıp odaya doğru bakacakken hemşire yatağı aniden sağa çevirdi ve ben olduğum yere düşer gibi geri yattım. 

Beni bir odaya soktu, karanlıktı. Kontrol odası demek için bin şahide gerek yok bir tane olsa yeterdi. 

Tanrım, bu ölüm gibi bir şey adeta! 

Hemşire kalkmama yardım edip beni bir yere soktu, bu kadını anlamak zor. Öldürmek mi istiyordu yoksa? 


İşimizi bitirdikten sonra aynı uygulama bacağım için yapıldı. Fizik tedavi doktoruna yöneltildim, doktor bacağımı inceledikten sonra her gün hastaneye gelip kontrol ve tedavi yapılacağına dair bir şeyler karaladı. 

Brodway'e DavetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin