3.BÖLÜM

37 3 1
                                    


Geçiyordu günler aynı ömür gibi... Hızlıca ilerleyip, bitiveriyordu. Bir gün, yaşamında son bulacağı gibi... Her günün sonunda daha da yaklaşıyorduk mutlak sonsuzluğa. Peki ya elimizde ne vardı? Benimkinde koca bir "Hiç."

Yaklaşık 8 hafta sürecek olan bu kurun ilk haftası hızlıca bitmişti bile. Peki bu koca bir hafta boyunca ne mi oldu? Ulaş ve Melih ile aramdaki samimiyet git gide arttı, grup çalışmalarında beraber yer aldık. Ulaş'ın daha da sempatik biri olduğundan iyice emin oldum ve Cihan...

Cihan'ı hiçbir şekilde tanımlayamıyordum. Ulaş'ın yakın arkadaşı olduğu için tam önümüzde oturuyor, muhabbete dahil oluyor fakat benim onunla hiçbir iletişimim olmuyordu. İkimizde birbirimizi görmezden geliyorduk. Benim onu görmezden gelme nedenim özel bir durum değildi. Karakter olarak aslında sıcak bir insan olmama rağmen biri benimle konuşmak için ilk adımı atmazsa ben de konuşma gereğinde bulunmuyordum. Belki de sadece tanıdığım insanlara karşı sıcak biriyimdir bu durumda? Her neyse, benim kendisiyle konuşmama nedenim tamamen bununla alakalı olurken onun beni görmezden gelme nedenini de ayrıca merak etmiyor değildim. Sonuçta Ulaş ile birbirlerinin en yakın arkadaşlarıydı ve ben Ulaş'la durmadan sohbet halindeyken onunda bir iki kelime etmesi gerekmez miydi? Bu durumu çokta umursadığımdan değildi ama insan merak ediyordu işte...

Hafta sonum, sakin ve dinlendirici geçiyordu. Daha dönemin ilk haftası bitmişti ama ben de kendimi bitmiş hissediyordum. Sabahçı iken bu kadar yorulmadığımı düşünüyordum. Çünkü artık tüm günüm dışarıda geçiyordu. Haftanın 5 günü sabah 10.30 da evden çıkıp 19.30-20.00 civarlarında ev de olmak şimdiden pes ettirmişti beni. Bu yüzden de haftanın ilk tatilinde doya doya evde vakit geçiriyordum fakat yine de sınıftakilerden uzak kalamamıştım.

Hazırlıkta her kurun ilk haftası hariç geri kalan 7 hafta boyunca quizlerimiz olduğundan bu quizlere yardımcı olma, not paylaşımında bulunma ve tabiî ki de sınıftakilerin daha iyi kaynaşmaları adına kurulan whatsapp grupları, bu kurda da amacına yönelik hizmet etme hedefiyle kurulmuş fakat geyik muhabbetleri yerini hızlıca almaya başlamıştı.

Grubun listesindeki kişilere baktığımda çoğunu tanımadığımı fark ettim, maalesef böyle bir insandım. Aynı sınıfta olduğum kişileri eğer konuşmuyorsam, yakınımda değilse ve dikkatimi çekmemişse bilmiyordum. Sınıf, kalabalık olmamasına rağmen ben sadece bana yakın insanlarla ilgileniyordum. Dışarıdan biri belki de beni "kibirli" olarak isimlendirebilirdi fakat ben kesinlikle bu sebepten böyle değildim. Sadece üniversite hayatımın dışında yıllardır çok samimi olduğum arkadaşlarım vardı ve onların bana fazlasıyla yettiğini düşündüğümden kendime samimi olacak yeni kişilerin arayışına girmiyordum.

Whatsapp grubunda iki gündür ara ara hareketlilikler oluyordu. Birileri bir şey yazıyor, diğerleri cevap veriyor. Twitter veya Instagram hesaplarını birbirleri ile paylaşıyorlar ve tüm bu gereksiz işleri ile telefonumun susmasına müsaade etmiyorlardı. Hem bu kadar rahatsız olmama rağmen hem de gruptan çıkmak işime gelmiyordu. Bu yüzden de çok söylenmeye hakkım yoktu sanırım.

Hafta sonları güzeldir, dinlendiricidir ama çabukta biter. En sevdiğim iki günü sorsalar; Cuma ve cumartesi derim. Pazar da bir tatil günü olmasına rağmen hep bir sevimsiz gelmiştir sırf arkasında pazartesi olduğu için. Cuma da aslına baktığında iş-okul günü olmasına rağmen hep daha bir sempatiktir, sırf arkası cumartesi olduğu için. Benim hayata bakış açım her konuda da böyleydi işte, bir şeyi sırf o şey olduğu için sevemem arkasında neler getirdiği de önemlidir. Bu yüzden de belki hala yalnızımdır sırf arkasında getirdiklerine dikkat ettiğimden...

Dedim ya hani, hafta sonları güzeldir diye. İşte güzel olan şeyler hep kısa sürer ve çabuk biter sözünü pazartesi sabahına gözümü açtığımda bir kez daha doğruladım. Bugün hiç yataktan çıkmak gelmiyordu içimden. Hava da tekrar kışa dönmüş, bahar günleri çabuk veda etmişti. Böyle soğuk ve gri havalarda "Ne işim var okulda?" diye isyan edip sıcacık yatağımda uyumayı her ne kadar dilesem de 24 saat devamsızlık süresi beni mecbur ayırıyordu yatağımdan.

Ufak ufak kar taneleri, otobüsün camına değdikçe ben de başımı cama yaslamış onları izliyordum. Hava o kadar soğuktu ki, karın yumuşakça yağmasından keyif bile alamıyordum. Okula da neredeyse varmak üzereydim ama hiç otobüsten inmek istemiyordum. Sıcak olan hiçbir şeyden bugün vazgeçemiyordum; önce yatağım şimdi de bu otobüs...

Uyandığım ilk andan beri gelme isteği içimde olmamasına rağmen şuan sınıfa doğru yürüyordum. Her ne kadar içimde isyanlar vermiş olsam da buradaydım işte. Sadece bugün neden bu kadar olumsuz olduğumu merak ediyordum. Belki de gece kötü bir rüya görmüştüm ve hatırlamıyordum? Ya da sadece havadan mıydı tüm bunlar? Kafamın içinde bu soruları tartışırken sınıftan içeri girdim ve yerime doğru yürürken sınıfta olan Ulaş ve Cihan bana doğru döndüler. "Selam!" diyerek yanlarından geçip, sırama oturdum. Ulaş, selamıma karşılık verirken Cihan her zamanki gibi yine görmezden gelmişti beni.

Sınıf yavaş yavaş dolmaya başlarken ben de camdan dışarıyı izliyordum. Kar durmadan yağmaya devam ediyordu. Aslında bunda şaşırılacak bir şeyde yoktu, Şubat ayındaydık. Fakat geçen haftanın bahar tadında geçmesi üzerine şimdi bu kar herkesi fazlasıyla şaşırtmıştı. Kendimi karın yere düştüğü anlara izlemeye öyle kaptırmışım ki, Ulaş'ın bana bir şeyler söylediğini epey geç fark edebildim.

-Kusura bakma, dalgınım bugün biraz.

Ulaş'a doğru mahçup bir gülümseme ile konuşmuştum. Onun yüzünde de sıcak bir gülümse oluşmuştu.

-Anladım onu zaten. Söylediğim hiçbir şeyi duymadın.

Ulaş'ın sesinde söylediklerinin aksine hiçbir şekilde sitem algısı yoktu ve gülümsemeye devam ediyordu. Gerçekten de çok hoş bir insandı.

-Nasılsın?

Ulaş'ın gülümsemesine karşılık vererek konuyu bu şekilde kapatmaya çalışmıştım.

-İyiyim, sen pek iyi gözükmüyorsun ama yoksa yazılarında sıkıntı mı yaşıyorsun?

Ulaş her defasında yazdığım şeyler hakkında konuştukça beni şaşırtıyordu ve bu ister istemez şuanda da olduğu gibi yüzüme de yansıyordu.

-Yazılarım konusunda bir sıkıntı yok...

Ulaş'a hafifçe gülümsemiştim. Bir yandan da vicdan yapıyordum. Sanki flörtleşiyor gibi yakın duruyorduk birbirimize ve adamın sevgilisi olduğundan emindim.

-Neden benimle paylaşmak istemediğini anlamıyorum. Sadece merak ediyorum.

Ulaş, yazılarım konusunda üstüme gelmeye başlamıştı ve ben de bundan biraz rahatsızlık duymaya başlamıştım.

-Orası benim özgürlük alanım gibi. Bu yüzden de kimseyi oraya bulaştırmak istemiyorum.

Yüzüm artık gülmüyor, daha ciddi duruyordu.

-Sen bence yeterince özgür ruhlu bir kızsın. Ben kesinlikle böyle düşünüyorum.

Ulaş, bunu söylerken gözlerimin içine bakıyordu ve ben de ne cevap vermem gerektiğini bilmeden aynı şekilde ona bakıyordum. Böyle bir şey demesini beklemiyordum özellikle de bu kadar içten bir şekilde gözlerimin içine doğru bakarak... Nedense kendimi bir anlık etkilenmiş gibi hissetsem de hocanın sınıfa girmesi ile ders moduna geçip, Ulaş'a hiçbir cevap vermeden kitabıma doğru gömülmüştüm.

Ders boyunca Ulaş ile tek kelime etmekten nedense sürekli kaçıp, Melih'e doğru dönük durmuştum. Ulaş'ın söylediklerinden etkilenmiş olmama bir anlam verememiştim. Sanırım beni şaşırtan bu kadar kısa bir sürede benim hakkımda böyle düşünüyor olmasıydı. Haklı olması bir yana, bunu iyi bir şekilde mi görüyor yoksa kötü mü en çokta bunu merak ediyordum. Normalde böyle şeylere hiç takılmayan ben, Ulaş'ın ses tonunu hafif kısarak bana yaklaşması ve gözlerimin içine bakıp beni tanıdığına dair bir şeyler söylemesi değişik bir etki bırakmıştı üzerimde ama bu kesinlikle hoşlantı tarzı bir şey değildi, adamın sevgilisi vardı; emindim...

İlk dersin bitmesi ile üzerimdeki etki biraz daha azalmıştı. Ulaş ve Cihan beraber sınıftan çıkarlarken bense yerimde oturmaya devam edip telefonumla ilgilenmeye başlamıştım. Sosyal medya hesaplarının hiçbirine sahip değildim, kullanmayı sevmediğim gibi insanlarla neler yaptığımı, fotoğraflarımı, neler düşündüğümü veya nerelere gittiğimi paylaşmak istemiyordum. Kimseninki beni ilgilendirmediği gibi, benimkilerinde kimseyi gerçekten ilgilendireceğini düşünmüyordum. Yapmacık veya samimi olmayan yerlerde internet üzerindeki platformlarda bile bulunamıyordum. Normalde yolda görse selam vermeyeceğim okul arkadaşlarımın sadece " karşılıklı" ilişki içerisine girmemiz için gönderilerimi beğeniyor olması bende tiksinti oluşturuyordu. Bu da yetmezmiş gibi bir türlü herkesin "mutlu" oluşunu anlayamıyordum. Sosyal medyaya baktığımda herkes mutlu, herkesin ayakları yerden kesilmiş adeta uçuyor. Kimsenin derdi tasası yokta sürekli geziyor. Bir insan sürekli mutlu olamaz, hiç derdi yokmuş gibi gezip tozamaz her gün. Kendimden düşündüğümde, ben arkadaşlarımla veya ailemle bir yere gitmişsem veya berabersem ve çok keyifli bir an yaşıyorsam o an aklıma bırakın fotoğrafını çekip paylaşmak, telefonu elime almak dahi gelmez. Kim için bu gösterişler? Kime biz "eğleniyoruz- mutluyuz" pozları? Bu tür daha örneklerini arttırabileceğim nedenlerden ötürü telefonumda hiçbir platformun uygulaması da yer almıyordu. Benim için hayat bunlardan ibaret olmadığından, başka şeylerle ilgileniyordum internette ve yine ilgilendiğim o şeylere kendimi kaptırdığım an da Ulaş ve Cihan'ın sesiyle kendime gelmiştim, sınıfa geri dönmüşlerdi.

-Senin adın neydi?

Ulaş ve Cihan'ın sesini duyduğumda refleks olarak başımı telefondan kaldırdım ve tam o an da karşımda oturan Cihan ile göz göze geldim. Bir hafta sonunda ilk defa bana karşı tek bir cümle ağzından tam da o an çıkmıştı. Fakat bu beni sadece sinir etmeye yaramıştı. Bir hafta boyunca önümde oturan, yakın arkadaşı sürekli benimle konuşan, hocaların seslenmesinden bile adımı öğrenebilmesi mümkün olan Cihan, sanki bilerek uyuzluğuna yapıyordu.

Cihan'a ismimi düz bir ton da söyledikten sonra tekrar telefonuma döndüm. Onun bir şey söylemesini beklememiştim. Söylesin, istemiyordum. Bu durum biraz bozulmama neden olmuştu. Bunca zamandır beni görmezden geliyor oluşu gerçekten de görmediği içinmiş meğerse. Benim farkında olduğum ve yakın çevremde duran insanların beni fark etmemiş olması bu Cihan dahi olsa canımı sıkabiliyordu. Kendimi önemsiz, silik bir tip gibi hissettiriyordu.


Bugün sanki bir türlü geçmek bilmiyordu. Kar ise şiddetini arttırmış yağmaya devam ediyordu. Derste sessizlik hakim, herkes kompozisyon yazıyordu. Ben ise yazmayı çoktan bitirmiş, camdan yağan karı izliyordum ve Ulaş, kafasını bana doğru çevirip kağıdıma baktı; bitirdiğimi o da görmüştü.

-Yazar farkı bu olsa gerek, herkesten önce bir sürü şey yazmana rağmen bitirmişsin.

Ulaş'a hafifçe gülümsedim ve kağıdıma baktım; gerçekten de uzun bir yazı olmuştu.

-Belki de sadece konuyu sevmişimdir.

Ben de gözümü Ulaş'ın kağıdına doğru yönelttim; onun ki de çok uzun sayılmasa da azımsanacak bir seviyede de değildi.

-Bu kadar mütevazı olmamalısın. Bence konuyu da sevmesen yine de yazabilirdin, bu senin yeteneğin.

Ulaş, bugün beni şaşırtıyor aynı zamanda da yazı işleri konusunda fazla üstüme geliyordu. Belki de sandığı kadar iyi bile değildim. Sadece bir şeyler yazıyor olmam, iyi olduğum anlamına gelmezdi. Sevdiği için, sadece sevdiği için bile yeteneği olmasa da bir şeyleri yapabilir insanlar. Yeter ki içlerinde o şeye karşı sevgi ve istek olsun, zamanla zaten rayına oturur...

-Beni gözünde fazla büyütüyorsun, yapma...

Ulaş'a gülümseyerek konuşmuştum. Biraz şakaya vurmaya çalışıyordum durumu ve aramızdaki diyalog normale dönsün istiyordum.

-Hangi konuda?

Ulaş cevabını vermeden Cihan'ın sesi ikimizin arasına girmişti. Bana doğru dönmüş bir şekilde, cevap beklercesine bakıyordu. Nedense Cihan'ın benimle iletişim kurmaya çalışıyor olması da hoşuma gitmemişti. Beni rahatsız eden bir şeyler vardı onda.

-Yazma konusunda, başarılı biri.

Benim cevap vermeme kalmadan, Ulaş yakın arkadaşına kendisi vermişti cevabı. Bunun üzerine Cihan'ın gözleri önümdeki kağıda yönelmişti.

-Anlıyorum...

Cihan, başını hafifçe sallayarak sakin bir ses tonuyla konuşmuştu. Yüzündeki mimiklerde sorun varmış gibi hiçbiri hareket etmiyordu. Yüz ifadesi çok düz bir şekilde kağıdıma bir süre daha baktıktan sonra tekrar umursamazcasına kendi önüne dönüp, telefonu ile ilgilenmeye başladı. Görünüşe göre o da yazma işini bitirmişti.

-Biraz soğuk biri gibi durur ama aslında iyi biridir.

Cihan'a ne kadar dikkatli baktığımı ve nasıl bir yüz ifadesi içerisinde olduğumu Ulaş'ın söylediklerini duyana kadar anlamamıştım bile. O an kendime gelerek, bakışlarımı Ulaş'a çevirdim ve umursamadığımı göstererek gülümsedim.



Kar yağışı, son derste de etkisini iyice hızlandırdığından herkes yarının tatil olabileceği üzerinde konuşmaya başlamıştı. Benimde temennim o yöndeydi. Geçen hafta hızlı bir şekilde sevdiğimi hissettiğim bu sınıf ve ortamdan bu hafta nedense uzak kalmak istiyordum. İkinci haftanın ilk günü olmasına rağmen sabahtan beri içimde bir isteksizlik ile gelmiştim okula. Şimdi ise son dakikaların biran önce geçmesini bekleyip, evime gitmeyi diliyordum. Bugün, hiçbir şeyden memnun olmayışımı havaya bağlıyordum. Değişik bir ruh hali içerisindeydim, çabuk etkileniyor, çabukta bozuluyordum. Belki de sadece hasta oluyordum... Bunu düşünmemle elimi alnıma götürüp, ateşim var mı diye bakmam bir olmuştu. Böyle de ara sıra evhamlı biri oluyordum.

Ders bittiği gibi sınıftan ilk çıkanlardan olmuştum. Biran önce otobüse gidip, oturmak istiyordum. Bu yüzden de yerde tutmaya başlayan ve hızlıca yağan kara rağmen bende adımlarımı sert ve hızlı atmaya çalışıyordum. Metro durağına kadar götüren tüm otobüslerin içinde %85 okulun öğrencileri oluyordu. Bunların ise %75 i hazırlıkta okuyanları oluşturuyordu. Bu sebeptendir ki tanıdık kişileri görmemde kaçınılmaz oluyordu.

Otobüse ulaştığımda benden önce Ulaş ve Cihan'ın bindiğini arkalara doğru ilerledikçe gördüm. İkisi de yan yana terse oturmuşlardı fakat birbirleri ile konuşurlarken yan döndüklerinde profilden tanımıştım. Terse oturdukları için, beni görmelerine imkan yoktu bu yüzden de bende tam arkalarında ki koltuğa oturdum. Zaten başka da boş yer kalmamış gibi gözüküyordu.

Otobüsün saati gelmiş, hareket etmeye başlamıştı. İçinde hep öğrenciler olduğu için fazla gürültülüydü ama ben bu kadar sese rağmen yine de Ulaş ve Cihan'ın konuşmalarını aradan seçebiliyordum. Aslında amacım onları dinlemek değildi fakat tam arkalarında oturduğum için söyledikleri kulağıma kendiliğinden ulaşıyordu.

-Nihal ile düzelttik arayı bu sefer çok uzun sürmedi.

Ulaş'ın sesi ve söylediği ilgimi tamamen oraya vermemi sağlamıştı.

-Durmadan ayrılıp barışmaktan sıkılmadınız mı zaten?

Cihan'ın da söylediği son cümle ile Ulaş ve Cihan gülmeye başladılar. Ben ise zaten bildiğim bir konudan daha da emin hale gelmiştim. Ulaş'ın gerçekten de bir sevgilisi vardı. Bu beni ne üzmüştü ne de şaşırtmıştı. İçten içe aslında sevgilisinin olmamasını dilemediğimi o an anladığımda rahatlamıştım. Birini beğenmekle o kişiden hoşlanmak arasında aslında ne kadar büyük farklar olduğunu bir kez daha kendime hatırlattığım için mutlu da olmuştum. Ulaş'ı gerçekten beğeniyordum, bugünkü yakın davranışları göz temaslarımız beni etkilemişti de ama bunun o tarz bir şey olmadığını kendi adıma anlamak beni memnun etmişti. Eğer aksi olsaydı, ne kadar üzüleceğimi tahmin bile edemiyordum fakat yine de kızdığım bir şey vardı; Ulaş'ın sevgilisi olmasına rağmen ayrılıp barışmaları önemli bile değil, birini seviyorken başka biri ile bu kadar yakın durması ve gözünün içine bakarak etkileyici ses tonuna bürünerek konuşması...

Metro durağına geldiğimizde, otobüsün içinden herkes yavaşça inmeye başladı. Ben ise biraz daha ağırdan alıyordum kendimi. Ulaş ve Cihan'ın beni görmelerini istemediğimden onlar indikten sonra inmiş, hatta onların Metro istasyonunun içerisine girmelerini bekleyene kadar karın yağışını, çevredeki gökdelenlerin çıkan ışıklarından izlemeye başlamış ve beş dakika kadar oyalandıktan sonra ben de girmiştim.

Bir gün daha böylece bitmişti benim için. Günün özetini evime giden otobüsün camına başımı yaslayarak düşündüğümde, kendimle alakalı bir problem olduğunu fark ettim. Hiçbir şeyden tatmin olamamıştım bugün. Önce Cihan'ın beni görmezden geliyor oluşuna sitemler edip sonra da bugün ilk defa benimle konuşmasına sinir olmuştum. Benim de sınıfta tanımadığım birçok insan vardı, belki de onlar beni tanıyordu fakat aynı şey kendime yapılınca sanki hakkım varmışçasına bozulmuştum. Ulaş mevzusunda ise zaten bir haftadır temkinli davranıyordum, sevgilisi olduğunu biliyordum fakat bugün anlamsızca bir şeylerden kısa süreli etkilenmiştim. Bunun nedeni ise sanırım uzun zamandır kimsenin gözlerimin içine bakarak beni tanıdığına dair cümleler kurmamasından kaynaklanan bir boşluk hissiydi. Şimdi ise bizzat kulaklarımla duymuştum, sevgilisi gerçekten de vardı ve ayrı da olsalar bu sürede sonuç olarak şuan barışmışlardı. Bu konuda da içim rahatlamış ve artık Ulaş ile konuşurken yakın olmamaya bizzat dikkat edeceğim hususunda kendimle anlaşmaya varmıştım.

Karın, tıkadığı trafikte saatlerce yolda mahsur kalmış olmama karşılık tek dileğim şuan yarının tatil olmuş olmasıydı. Başka türlü kendime gelebileceğimi düşünmüyordum...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 11, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Adını Sen KoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin