Eğitim - İblis'in Sınavı
Büyük salona girdiler. Çok uzun bir masa vardı. Masanın başına geçtiler. Hz. Süleyman yüzüğünü masaya vurdu. Bütün salon o sesle doldu. Birden ışık huzmeleri belirdi. Masaya doğru yaklaştılar ve durdular. Hiç bir ses çıkmıyordu. Yakup, olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Hz. Süleyman konuşuyordu:" Alemlerin Rabbi olan Allah'ın adıyla. Ben ki Allah'ın peygamberi ve Büyük İsrail'in sultanı Süleyman. Rabbimin bana vermiş olduğu mucizeyle sizi buraya topladım ve sizinle konuşuyorum. Bu yüzden şu anda size söyleyeceklerim ve isteyeceklerim emirdir. Alemlerin Rabbinin elçisi olarak size hitap ediyorum. Bu yanımda görmüş olduğunuz insan "Yakup" tur. Benim en kıymetli komutanlarımdan biridir. Yakında küffar büyücüler ve küffar cinler ile yapacağımız savaş için Yakup'u eğitmenizi istiyorum. Ona nasıl büyülere karşı koyacağını, nasıl cinlerden etkilenmeyeceğini öğretin" dedi. Bazı ışıklardan sesler çıktı. Anlaşılan o ki kendi aralarında konuşuyorlardı. Hz. Süleyman bir daha yüzüğü masaya vurdu ve "eğer Allah'ın elçisinin emrini sorgulayacak varsa hemen burayı terk etsin. Biz, bizimle sabit olanlarla yola devam ederiz" dedi. Sesler kesilmişti. Hz. Süleyman, Yakup'u kolundan tutarak odanın ortasında bulunan bir dairenin ortasına götürdü. Bıraktı ve daireden çıktı. Işık hüzmeleri Yakup'a doğru geldi. Etrafını sardılar. Dönmeye başladılar. Gittikçe hızlanarak dönüyorlardı. Yakup'un ayakları yerden kesildi. Bağırıyordu Yakup korkuyordu.
Birden kendini kapkaranlık bir yerde buldu. Karşısında yuvarlak bir şey vardı. Bu dünya olmalıydı. Gittikçe yaklaşıyordu. Çok hızlı şekilde düşüyordu Yakup. Fakat yere sanki hiç düşmüyormuş gibi indi. Işık huzmeleri onu bekliyorlardı. Öyle bir zamandı ki Hz. Adem daha dünyaya gönderilmemişti. İblis, halis kullardandı. Onun yanına gittiler. Yakup aklındaki tüm soruların cevaplarını ve cinlerle ilgili tüm bilgileri ondan alacaktı. Yakup'un üstünde mührü gören geri adım atıyordu. Belli ki özel bir görev için gelmişti.
İblisin yanına girdiler. İblis baktı ve "Sen de kimsin?" dedi. Yakup tutulup kalmıştı. İblis ekledi "Kim olduğunu değil ama ne olduğunu biliyorum. Sen İnsan'sın. Yüce Allah'ın yaratacağı yeni türsün. Fakat daha atan yaratılmadan sen nasıl burada olabilirsin?". Yakup kendini toparladı ve cevap verdi: "Ben Allah'ın yaratacağı ve sana göre yeni tür olan insan olabilirim. Hatta atam yaratılmadan önce buraya gelmem de saçma olabilir. Fakat unutma ki bu alemde Allah'tan izinsiz ve habersiz hiç bir şey olmaz olamaz. Demek ki benim buraya gelmem gerekiyordu. -Hz. Süleyman'ın verdiği beze sarılı küreyi çıkararak- ve demek ki benim bu küreyi sana getirmem gerekiyordu."
İblis beze sarılı o şeyi merak etmişti. Yakup sakince bezi kaldırdı. İblisin gözleri bir anda büyüdü. "Onu nereden buldun? Onu sana kim verdi?" diye sordu iblis. Yakup "Bana bunu kimin verdiği ya da nereden bulduğum önemli değil. Senin bana vereceğin bilgi önemli. İstediğim bilgiyi bana verirsen bu senin olacak" dedi. İblis şaşırarak "Onu gerçekten bana mı vereceksin? Ne istiyorsun? Neyi öğrenmek istiyorsun?" dedi. Yakup "Cinler ve Senin hakkındaki her şeyi bilmek istiyorum." dedi. İblis duraksadı "Bir insan bunu neden ister ki?" dedi. Yakup "Sen bu küreyi neden bu kadar istiyorsan o yüzden" dedi. İblis ani bir hareketle Yakup'un başını kavradı ve ona her şeyi öğretmeye başladı.
Yakup bağırıyordu. En sonunda İblis onu bıraktı ve yakup yere çöktü. Küre hala Yakup'taydı ve sımsıkı tutuyordu. İblis küreden gözlerini alamıyordu. Yakup toparlandı. Yavaşça ayağa kalktı "Al bu artık senin" diyerek küreyi uzattı. İblisin yüzü o anda bambaşka bir hal aldı. Küreyi Yakup'un elinden alır almaz etrafında dönerek göğe yükseldi. Yükselirken etrafındaki her şeyi yerle bir etti. Cinler Yakup'u korudu ve büyük salona geri getirdiler. Hz. Süleyman hala oradaydı.
Yakup bambaşka görünüyordu.
Hz. Süleyman: Ne oldu Yakup?
Yakup: Öğrenmem gereken her şeyi öğrendim Efendim.
Hz. Süleyman: Peki ya küre?
Yakup: Bir varlığın bir maddeyi bu kadar çok istediğini ilk defa görüyorum Efendim. Ona verdiğimde etrafındaki her şeyi yıkarak kayboldu. O küre neydi Efendim?
Hz. Süleyman: Öğreneceksin Yakup. Hepsinin sırası var.
Yakup odasına çekildi. İblis’e verdiği o küre karıştırıyordu aklını. Karşılığında kendi ve cinler ile ilgili tüm sırları vermişti. Bu normal bir şey değildi. Bir gün elbet öğrenecekti. Uzandı tavandaki titrek ışığı izliyordu. Ailesi gelmişti aklına. Neler yapıyorlardı? Nasıl geçiniyorlardı? Bütün iş yine babasına kalmıştı. Çok üzülüyordu.
Birden tavandaki titrek ışığın içinden kapkara bir varlık çıktı. Ve eliyle Yakup’un boğazını kavradı. Yakup kılıcına davrandı. “O kılıç bana hiç bir şey yapamaz” dedi cin. “Demek aileni özledin Yakup. Sana bir sürprizim var” diye ekledi. Ve bir anda Yakup’un evine geldiler. Ailesi bahçede diz çökmüş şekilde 3 tane cinin karşısında duruyorlardı. Yakup koştu ama ailesine dokunamıyordu. Diğer alemde olmalıydı “O zaman cinlere müdahale edebilirim” diye düşündü. Kılıcını hemen arkasındaki cine salladı fakat içinden geçti. O sırada İblis’in öğrettiği şeyler geldi aklına. Ateşi ancak toprak söndürebilirdi. Kendi varlığının maddesini kabullenip cinle değil ateşle savaşmalıydı. Kılıcına sımsıkı sarıldı. Kılıcı demir olmasına rağmen kahverengi olmuştu ve kılıcı bir kez daha salladı. Bu sefer vurmuştu. Cin acı içinde can verdi. Diğerleri bunu görünce endişelendiler fakat yine de saldırdılar. Yakup usta bir askerdi ve hepsini orada öldürdü. Ailesi onu göremiyor ancak hissedebiliyordu. Babasının önüne gitti ve yere “sizi her zaman koruyacağım. Ben Yakup” yazdı. Tam o sırada saraya geri döndü. Hemen kalkıp Hz. Süleyman’ın huzuruna çıkmalıydı. Tam bu sırada Hz. Süleyman odadan içeri girdi ve “Olanları gördüm. Sen bu savaşı verebilecek tek askersin. Aileni saraya getirtiyorum. Güvende olacaklar. Ancak kaybedecek vaktimiz yok. Yarın eğitiminin ikinci aşamasına geçeceğiz.” dedi.
Yakup ailesinin saraya getirilmesinden mutlu olmuştu. Belki görüşebilirlerdi bile. Eğitimine de devam etmeli ve savaşa bir an önce hazırlanmalıydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/61942539-288-k610715.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sion Tepesi - Büyük Savaş
FantasyTeknolojinin olmadığı, yaşamanın sanat olduğu zamanlarda Hz.Süleyman'ın İmparatorluğunda bir savaş oldu. Tüm dünyanın kaderini belirleyen büyük savaş. Bildiğimiz savaşlardan farklı, kılıç kalkandan uzak bir savaş. Fizik ile Metafiziğin savaşı... İçe...