Yakup odasına çekildi. Düşünceliydi ama çok yorgundu. Zırhını çıkardı. Yatağa oturdu. Uzun bir süre sadece yere baktı. Nasıl olacaktı bu savaş? Tepedeki kulubede putun içinden çıkan siyah duman, pazardaki saldırı, ardından Hz. Süleyman'ın birden bire onları Kudüs'e getirmesi hiç olağan şeyler değildi. Aklı almıyor ve bu savaşın sonuçlarını kestiremiyordu. Onu en çok rahatsız eden şey ise belirsizlikti. Kalkıp halsiz adımlarla lambayı üfleyerek söndürdü. Ardından yine bitkin adımlarla yatağa yöneldi. Ağır hareketlerle uzandı. Kılıcını yine yanına almıştı. Kendini böyle daha güvende hissediyordu. Uykuya daldı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde bir rüya gördü. Büyük alevlerin ortasında ellerinden ve ayaklarından zincilerle bağlanmıştı. Havada asılı duruyordu. Tüm gücü tükenmişti. Kafasını zar zor yukarı kaldırdı ve gözlerini açtı. Karşısında şekilsiz bir siyah duman vardı. Kulağı sağır edecek tizlikte ama bir o kadar da tok bir ses adını söyleyip duruyordu. Son gücüyle kafasını kaldırdı ve gözünü açtı. Karşısında siyah bir duman duruyordu. Ses o dumandan geliyordu. Duman gittikçe yaklaşıyordu. Ellerini kurtarmaya çalışıyordu. Ama bütün çabaları boşaydı. Duman yaklaşıyor, yaklaştıkça da pis koku geliyordu. Duman artık iyice yaklaşmıştı. Acı çekiyordu. Sanki beynini çıkarmaya çalışıyordu. Dayanılmaz acı yüzünden sıçradı. Uyandı ama hala acı çekiyordu. Döşekten kalktı. Doğrulamıyordu. Odadan dışarı çıktı. Duvarlara çarpa çarpa yürüyordu. Nereye gideceğini bilmiyordu. Kaçmaya çalışıyordu bir nevi. Bir müddet sonra daha fazla dayanamadı ve düştü.
Sabah olduğunda nöbetçiler Yakup'u fark etti ve alıp Hz. Süleyman'ın yanına götürdüler. Hz. Süleyman bir bakışta ne olduğunu anlamıştı. "Demek buraya kadar gelmeye cüret ettiler." dedi sessizce. "Şehri didik didik arayın. O kafiri bulup bana getirin" diye bağırdı. General Bünyamin bizzat kendi ilgilenecekti bu işle. Hz. Süleyman Yakup'u uyandırdı. Yakup hala şoktaydı. Kafasını toparlamaya çalışıyordu. Hz. Süleyman "Yakup olanları açıklamaya vaktimiz yok. Seni hazırlamamız gerekiyor. Artık savaş kapıya dayandı." dedi. Yakup "efendim benim bu savaştan zaferle çıkacağımdan emin misiniz? Dünkü o rüya ve sonrasında olanlar çok ağır şeyler ve ben bunu kaldıramayabilirim."dedi. Hz. Süleyman Yakup'un gözlerine baktı. Ve Yakup bir anda olan her şeyi, yapılanların neden yapıldığını öğrendi.
"Gel benle" dedi Hz. Süleyman. Yakup doğruldu ve Hz. Süleyman'ı takip etmeye başladı. Hiç konuşmuyorlardı. Boş koridorlardan geçiyorlardı. Nereye gittikleri konusunda hiç bir fikri yoktu Yakup'un.
Devasa bir kapının önüne geldiler. Hz. Süleyman Yakup'a döndü ve beze sarılı bir küre verdi ve ekledi "Bu gideceğin yerde işine yarayacak". Yüzüğünü kapıya gösterdi ve büyük bir gürültü ile kapı açılmaya başladı. Kapının arkasından çok parlak bir ışık geliyordu. Yakup kapıya bakamıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sion Tepesi - Büyük Savaş
FantasíaTeknolojinin olmadığı, yaşamanın sanat olduğu zamanlarda Hz.Süleyman'ın İmparatorluğunda bir savaş oldu. Tüm dünyanın kaderini belirleyen büyük savaş. Bildiğimiz savaşlardan farklı, kılıç kalkandan uzak bir savaş. Fizik ile Metafiziğin savaşı... İçe...