Yerde duran döşeğe uzanmıştı. Döşeğin biraz ilerisinde duran masadaki lambanın titrek ışığı odayı aydınlatıyordu. Yakup tavana bakıyordu. Ailesini özlemişti. Toprakla uğraşmayı da sevmişti. Onu bile özlemişti. Ama durum ciddiydi. Eğer bu savaş kazanılmazsa işte o zaman ne aile ne de toprak kalacaktı. Bu düşüncelere dalmıştı Yakup.
Ta ki dışarıdan bir gürültü gelene kadar. Birden doğruldu. Kılıcını aldı hemen. Kitabı da diğer eline aldı. Yakup'u öldürmeden kimse o kitabı alamazdı. Dışarıdan gelen gürültü gittikçe yaklaşıyordu. Zemini titreten adımlar atılıyordu. Yakup iyice gerildi. Kapıyı açan kim ve ne olursa olsun kılıcı kafasına geçirecekti.Kalabalık kapının önüne geldi. Adeta bir ölüm sessizliği hakimdi. Yakup kitabı ve kılıcı iyice kavradı. Dışardakiler kapıyı zorlamaya başladı fakat Yakup önlemini almış ve hancıdan hususi olarak kapıya kilit istemişti. Kapı açılmayınca gürültü kesildi. Sert adılmlarla gelen biri kapıyı kırdı. Kapı yere düştü ve altından bir toz bulutu kalktı. İçeri girmeye başladılar. Yakup, içeri giren 4 kişiyi seri hareketlerle öldürdü. Kapının dışındakiler artık çekiniyordu.
Derken tok bir ses duyuldu: "İşte sen bu yüzden bizimle savaşmalısın Yakup.". Yakup'un kalbi dahi titremişti bu ses ile. Zira bu ses Hz. Süleyman'dan başkasının sesi olamazdı. Ayaklarının bağı çözüldü ve diz çöktü Yakup. Kılıcı ve kitabı yere attı. Tozun arkasından, emin adımlarla Hz. Süleyman girdi odaya. Bir adım gerisinde de General Bünyamin duruyordu. "Seni almaya geldim Yakup. Sendeki kitaptan ve şehre giderken karşılaştığın o tepeden haberim var. Bu savaş daha başlamadan çok can aldı." dedi Hz. Süleyman. Yakup "Buyruğunuz fermandır Efendim. Kılıcım ve ben emrinizdeyiz." dedi.Hz. Süleyman arkasını döndü ve odadan çıktı. General Bünyamin koştu ve Yakup'u kaldırdı. Tüm minnettarlığıyla sarıldı. "Hoş geldin Yakup. General Yakup." dedi. Yakup, gülümsedi ve odadan çıktılar.
Hz. Süleyman dışarıda bekliyordu. General Bünyamin ile Yakup Hz. Süleyman'ın yanına gitti. "sıkı dur" dedi Bünyamin. Yakup "niye sıkı durayım" diyemeden kendini Kudüs'te buldu. Anlamsızca bakıyordu. Bu nasıl olabilirdi? Sonradan taşlar yerine oturmaya başladı. Hz. Süleyman sadece insanlarla değil; cinler, hayvanlar ve bitkilerle de iletişime geçebiliyordu. Bünyamin, Yakup'un omzuna elini koydu ve "hadi dinlen biraz. Yarın yorucu bir gün olacak" dedi.
Hz. Süleyman "yarın eğitimin başlıyor Yakup. Senin için farklı planlarım var." dedi. Yakup "Siz ne der ve nasıl uygun görürseniz efendim." dedi. Odasına çekildi. Kitap artık güvendeydi. Kendisi de güvendeydi. Fakat Hz. Süleyman, kendisine acaba ne görev verecekti? "Olsa olsa mareşallik verip ordunun başına geçirir" diye geçiriyordu içinden. Fakat kendine verilecek olan görev hem herkesin imreneceği hem de kimsenin istemeyeceği bir görev olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sion Tepesi - Büyük Savaş
FantasyTeknolojinin olmadığı, yaşamanın sanat olduğu zamanlarda Hz.Süleyman'ın İmparatorluğunda bir savaş oldu. Tüm dünyanın kaderini belirleyen büyük savaş. Bildiğimiz savaşlardan farklı, kılıç kalkandan uzak bir savaş. Fizik ile Metafiziğin savaşı... İçe...