1. BÖLÜM

111 9 21
                                    

Her sabah beni uyandıran mahallenin küçük veletlerinin "gooool!! " bağırışmalarıyla uyanmamak için bu sabah temkinliydim. Bütün gece artık sabah uykumu bölmemelerini sağlayacak o çılgın planı yapmak için uyumamıştım. Sabahın sessizliğini bozan o ayak sesleri duyulmaya başlamıştı bile.
Hınzırca gülümseyip,cama doğru küçük adımlarla yaklaştım. Perdeyi yavaşça araladım ve onları izlemeye başladım. Artık planımı gerçekleştirme zamanı gelmişti. Hızlı bir hamleyle camı açtım...

-Gooool!
Ve beynimde yankılanan sinir bozucu o kahkaha sesleri. Camı açar açmaz kafama topu yemiştim. O kadar sinirlenmiştim ki kafama yediğim o topu komidinin üzerindeki makasla patlatıp, patlak topu kafalarına fırlattım. Ardından camı sertçe çarptım. Ne yalan söyleyeyim kafama top yemek plan dışıydı. Uykusuz, sinirli ve agresif bir şekilde mutfağa girdim.
-Kızım neyin var?
Annemin sesiyle irkildim.
-Uykusuz ve açım daha ne olsun.
-Bunlar küçük şeyler güzel kızım asıl önemli olan şey senin hayatını artık düzene sokman.
Yine yine ve yine aynı şeyler. Gerçekten bu muhabbeti bu gün kaldıracak durumda değilim. Ağzıma kahvaltı sofrasından bir zeytin atıp, odama doğru koşar adımlarla ilerledim. Daha fazla evde duramayacaktım. Dolabımı açıp " Yine giyecek hiçbir şeyim yok. " diyerek hayıflandım. Ama vardı tabi ki. Biz kızların klasik cümlesi olmuştu bu sanırım. Beyaz salaş bir t-shirt ve en sevdiğim yırtık kotumu giydim.
Düz, siyah saçlarımı her zamanki gibi açık bırakıp, kendimde sevdiğim en güzel yerim olan simsiyah gözlerimi ortaya çıkarmak için biraz maskara sürdüm.
-Nereye gidiyorsun kahvaltı...
Annemin sözünü keserek
-Ben çıktım.
diye seslendim. Apartmandan çıkar çıkmaz, sabahki çocuklar yine kahkahalarını eksik etmediler. Duymamazlıktan gelerek, karşı apartmandaki can dostum İpek'i almaya gittim.
Zili çaldım ve kapıyı açan suratsız Kerim abiydi.
-N'oldu yine Berçin?
-Şeyy, ben İpek'e bakmıştım.
deyip kolunun altından eve sızdım. Her zamanki rutinim olan İpek kankacığımın üstüne atlayarak uyandırmayı gerçekleştirdim.
-Yaa kızım yeter valla!
-Haydi kalk. Ben uyumadıysam, sen de uyuyamazsın.
Sonra hazırlanmasına yardımcı oldum. O kıvır kıvır kumral saçlarını dağınık bir topuz yaptı.
Ben de dolabından elime gelen mini askılı beyaz elbiseyi eline sıkıştırdım. Bu hareketimin ardından bana o maviş gözleriyle manalı manalı bir bakış attı.
-Berçin iyi hoş da abim evde, nasıl çıkmayı planlıyoruz?
-Sessiz sessiz çıkarız bunu mu sorun ettin be mavişim.
deyip yakalanma korkusuyla, yavaş ve sessiz adımlarla kapıya doğru ilerledik. Kapının kolunu tuttum ve bir zafer kazanmış edasıyla İpek 'le birbirimize gülümsedik.
-Kızlar hayırdır?
sesini duyana dek. Evet şimdi ne yapacaktık? Kapıya dönük olan yüzümüzü, aynı anda Kerim abiye dönüp;
-"Şeyy eee "gibi kelimeleri kullanmaya ve kekelemeye başladık.
-Nereye gidiyorsunuz?
Sorusunu patlatmıştı bile.
İkimiz de aynı anda korkudan ne söyleyeceğimizi şaşırmış bir vaziyette ortaya birer laf attık.
İpek;

-Biz resim sergisine gidecektik.
Ben ise;

-Doğa resmi çizmeye gidecektik.

dedim. Evet gerçekten çok güzel. İkimizde olayı batırmıştık! Benim bu durumu bir an önce kurtarmam gerekiyordu.

- Ne diyorsunuz siz, ne karıştırıyorsunuz?
-Yani Kerim abi ilk önce resim sergisine gidip bir kaç tüyo alalım, sonra ona göre doğa resmi çizelim değil mi?
Bu nasıl bir dönüştür. Böyle bir dönüşü mevlana bile görmedi.
- Haa, iyi aferin gecikmeyin ama.
İçten içe gülerek, bu olaydan da yırtmanın verdiği mutlulukla kendimizi sokağa attık. İzmir'in o güzel sahiline doğru ilerledik.
İpek buruk bir şekilde;
-İlk defa istemeden okuduğum bölüm bir işime yaradı bak gördün mü? Sakla samanı gelir zamanı misali.
Bu sözünün ardından gülmüştü ama gerçeklik derecesi çok düşük bir gülücüktü bu. 'Evet ya öyle' tarzında kelimelerle bu konuyu geçiştirdim. Sahile geldiğimizde her zamanki banka, arkamızı insanlara ama yüzümüzü mavi cennete dönük bir şekilde oturduk.
Gerçekten bu sahil bize huzur veren buradaki tek yer. Kokusu, havası, dalgaların sesi, gökyüzünün maviliğinin denize yansımasıyla oluşan İzmir'in o enfes manzarası...
Bu sahil ne hayal kırıklıklarına ne mutluluklara ne dertlere şahit. Üzüldüğümüzde dertleşmek için, mutlu olduğumuzda paylaşmak ve belki de kutlamak için geldiğimiz ilk adres burası. İpek şüpheci bir tavırla;
- Yine ne oldu?
Ehh tabi anlamıştı yine bir şeyler olduğunu. Buraya genellikle böyle olaylarda uğradığımız için olsa gerek.
- Hadi çıkar ağzındaki baklayı Berçin.
Düşünceli bir hal aldı birden.
-Yoksa yine Gökalp mi?
-Bu sefer o değil tabi onunda bir etkisi var. Bak İpek hem lise hem de üniversiteyi de burada okuduk. Artık bu şehir bana fazla geliyor. Tabi şu da var ailem ve üzerimde kurdukları dayanılmaz baskı. İtiraz edip, kafamdan atmaya çalışsam da aklımın bir köşesinde Gökalp var hala. Onunla aynı şehirde olmamak belki biraz olsun bizim imkansızlığımızı unuttur bana. Senelerdir aşık olduğum çocuğa açılamamam ve onun hislerimden bir haber olması beni çok üzüyor. Artık dayanamıyorum.Gözlerim doldu birden. İpek beni kendine çekerken kollarımı boynuna doladım. Ne zaman ağlamaklı olsam gözyaşlarımı döktüğüm yerdi onun kolları.Gözyaşlarımı ve hıçkırıklarım bir zaman sonra yerini iç çekişlerine bırakmıştı. İpek beni kendinden ayırdı. Tüm duygular dizginledi. Ortama hissizlik hakimdi. Sessiz geçen dakikaların ardından, sessizliği bozan İpek oldu.
-Ben şimdi anlamadım, sen ne demek istiyorsun?
Gözlerimi beynim kadar köpüklü olan dalgalardan ayırıp, İpek 'in mavinin en derin tonundaki gözlerine diktim. Düşündüğüm şey basitti.
-Buradan gitmeyi düşünüyorum. Hem de seninle birlikte.
Söylediğim şey İpek 'te şok etkisi yaratırken, şaşkınlıktan gözleri büyümüştü.
-Böyle bir şeyi nasıl düşünürsün?
dedi. Kızmıştı. Bu her halinden belliydi.
-Nasıl gideriz, ben gerçekten seni anlamıyorum.
-Evet anlamıyorsun İpek sorun da bu.
-Ya Berçin büyük saçmaladın, böyle bir şey olamaz.
-Olacak!
-Olamaz!
O kadar sinirliydi ki bir oturup bir kalkıyordu. Yerinde duramıyordu. Bu sefer fena tartışmıştık. Sonra bulunduğumuz yere bir köpek geldi ve İpek 'in bacaklarına dolandı. İpek 'in en hassas noktası hayvanlardı. Onu tek sakinleştiren şeydi hayvan sevgisi. Köpeği sevip okşadı ve gitmesini sağladı. O anı görünce yıllardır ondan sakladığım sır geldi aklıma, içimden "kendine gel! " dedim. Ve toparladım kendimi.
-Artık gidelim bence.
-Tamam olur.
dedim. Yol boyunca tek bir kelime konuşmadık. Mahalleye geldiğimizde yine hiçbir şey söylemeden evlerimize ayrıldık. Sahilde O kadar durmuşuz ki akşam olduğunun farkına varmamışız. Kapıyı çaldım ve kapıyı açan babamdı. Yüzümdeki ifadeyi görünce bir şey olduğunu anlamış olsa gerek.
-Kızım bir sorun mu var?
dedi. Ben de yapmacık bir ifade ile;
-Yok babacığım iyiyim. Yorgunum sadece.
deyip odama geçtim.Üstüme rahat bir şeyler giyindim. Tam yatağıma doğru giderken, karşı apartmandaki İpek 'in odasından odama yansıyan ışık gözümü aldı. Ve onun da benim gibi uyuyamayıp, bugünü düşündüğünü anladım. Perdeyi aralayıp camına bakmak istedim ve o da ne?
Benim gibi düşünüp hınzırca perdenin kenarından odamı dikizliyordu. Aynı anda ikimiz de içeri kaçtık. Biz bu kızla harbi birbirimize benziyorduk. Sonra bedenimi ve yorgun beynimi boş çuval misali yatağa bıraktım ve düşünmeye başladım tabi ki. 10 -15 dakika geçmeden telefonuma gelen bildirim sesiyle kendimi attım. Mesaj mavişim den geldi. O atmasaydı ben atacaktım zaten. Sanırım ben ondan daha gururluyum.
Mesajda şu yazıyordu;
"Yarın aynı yerde buluşalım, gidelim bu şehirden... "


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 15, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

''OLMAZ'' OLUR MU HİÇ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin