Bölüm 4 - Milyoner Babanın Borcu

300 44 4
                                    

Bu bölüm yorumlarda firsti alan kişiye ithaf edilmiştir.

( Bölüm 4 - Milyoner Babanın Borcu )

Bu sefer çalan kapıyı açmak zorunda olduğumun farkındaydım. Tamam muhabirleri kapı dışarı etmiş olabilirdim ama milyoner bir adamı tüm kanallar canlı yayın yaparken kapı dışarı edersem bu durum çok farklı sonuçlara yol açabilirdi. Potansiyel düşmanlıklarla uğraşacak ne halim ne de takatim vardı. Sıkıntı ile iç geçirerek kapıyı açtım. Az önce televizyonda gördüğüm kırklı yaşlarının başında ki adam tam karşımda duruyordu.

Yanında ise siyah takım elbiseleri ve siyah pilot gözlükleri ile bellerinde ki şişkinlik ile tamamladıkları kombinden dolayı koruma oldukları her hallerinden belli olan dört kişi vardı. Adamda yanında ki korumalarla birlikte tamda bir kötü adam tipi vardı.

Şu an ki halimizi betimleyip yazsam iyi bir mafya kurgusu ortaya çıkarabileceğimden emindim.

Sakinliğimi koruyarak umursamaz bir yüz ifadesine büründüm. Ayrıca bir kolum ilede kapının girişini kapatarak evime giremeyeceklerinin mesajını net bir şekilde verdim. Sonuçta evim benim mabedim gibiydi. Yabancı olan kimseyi evime alamazdım. Hoş tanıdığım kimse olmadığı için herkes bana yabancıydı. Zafer Hancıoğlu beni gözleriyle en ufak zerreme kadar inceleyerek süzdü.

Bakışlarından rahatsız olsamda bir şey demedim. Ortamda elle tutulur bir gerginlik vardı.

Ben bunu düşünürken Zafer Hancıoğlu bir anda bana atılarak sıkıca sarıldı. Ben neye uğradığımı şaşırmış ve bugün bir kez daha şaşkınlık sınırımı aşmıştım. Hadi ama en son annem bana böyle sarılmıştı. Zaten ben on iki yaşındayken kanserden dolayı ölmüştü.

Babam desen kendimi bildim bileli ortalarda yoktu. Tam bir serseri mayındım anlayacağınız. Zafer Hancıoğlu bana sarılırken nereden çıktığını anlayamadığım kameramanlardan bir tanesi fotarafımızı çekti. Neyse ki korumalar onu hemen uzaklaştırmıştı. Ben adamın nereden ortaya çıktığını düşünürken bir yandanda tedirgin oldum. Bundan sonra evin içinde fare arar gibi muhabir ve kameraman arıyacaktım.

Zafer Hancıoğlu bedenime uyguladığı baskıyı yeterli bulmuş olacak ki benden ayrıldı. Ben ise bu hareketten sonra o meşhur klasik cümleyi bekledim. Malum bütün kitaplarda ve türk filimlerinde bu ve buna benzer sahneler vardır. "Sen delikanlı benim kızımı kurtardın. Dile benden ne dilersen" sonra en meşhurlarından biri "Ben kimseye borçlu kalmam" ben bu ve buna benzer bir söz duymak için kendimi hazırladım.

Klişelere tepki olarak doğan kişiliğim sonunda biraz mutlu olma fırsatını bulacaktı.

Her zaman oldukça eski bir klişeyi bizzat yaşayan bir insan değildim. Kendimi bedenen ve ruhen hazırlayıp biraz sonra konuşacağım gibi bir yüz ifadesi takınmış olan Zafer Hancıoğlu'nun konuşmasını bekledim. Zafer Hancıoğlu kuru bir öksürükle boğazını temizledi.

Klasik konuşmaya girme hareketide yapılınca kulaklarımı az sonra yaşayacağım eşsiz(!) an için dört açtım. Zafer Hancıoğlu bana "Sen Can Mehmet Peker, sen kızımı bir kez değil, iki kez değil tam üç kez kurtarmış birde hastane masraflarını ödemişsin. Üstelik bunları yaparken kendi canını bir çok sefer riske atmışsın. Ben Zafer Hancıoğlu bunun altında kalamam. Dile benden ne dilersen" demişti.

Bir an için aklıma verebileceğim efsanevi cevaplar doluşmaya başladı. Mesela tarihte Makedonya'lı İskender'e verilen "Gölge etme yeter başka ihsan istemez" cevabını rahatsız etme yeter başka ihsan istemez şeklinde verebilirdim. Ya da bir klişeyi seçebilirdim.

Yaşadığın Bedene Hapis OlmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin