Bölüm-2 Abanoz Kutu

211 13 4
  • İtfaf edildi Helin'e
                                    

Dedesi her zaman ona "Ben öldüğümde yalnızca üç gün ağlayacaksın tamam mı?" derdi. Deniz her zaman bu soruları geçiştirirdi çünkü gerçek olabileceğini hiç düşünmemişti. Bugün 4. günün sabahıydı, bir önceki gün dedesini defnetmişlerdi dün ise dedesi için büyük bir anma töreni organize edilmişti. Deniz'den de konuşma yapmasını istemişlerdi ama Deniz kürsiye çıkınca bir konuşma yapamamıştı yalnızca dedesinin kitabındaki kahramanın dedesi ölünce söyledikleri tekrar edebilmişti "Hayat otobüsünün son durağı ölümdür demişti dedem..." bu cümle alkışlarla salonu inletmeye yetmişti.

Bugün Deniz için çok zordu. Dedesinin vasiyetini tutup ağlamayacaktı. Aklına geldikçe gözleri doluyor, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Ama yapamazdı...

Kahvaltı için aşağıya indi. Babası masaya oturmuş, annesi çayları dolduruyordu. Kahvaltı boyunca kimse konuşmadı, kahvaltı da yapmadı. Sessizliği bozan Derin Hanım oldu 

"Bugün anneannene yardıma gitmemiz lazım." 

Deniz bunun nedenini anlamamıştı genelde temizliğe bir kadın gelirdi yani temizliğe gitmiyorlardı, her tarafında dedesinin anıları olan o eve birkaç ay gitmek istemiyordu çünkü sözünü tutamayacağını düşünüyordu bu düşünceler içinde annesine cılız bir "Neden?"

Annesi boğuk bir sesle "Dedenin eşyalarını toparlayıp ihtiyacı olan birine vereceğiz."

O eve gittiği yetmezmiş gibi birde dedesinin eşyalarıyla iç içe olacaktı! Daha ağzını açmamıştı ki annesi

"İtiraz istemiyorum!" diye kararlı bir şekilde bağırdı bunun üzerine itiraz edemedi Deniz. Masadan kalktı ayaklarını yere vura vura odasına çıktı ve kapıyı çarptı.

Kendini yatağına attı. Tavanda dedesiyle yapıştırdıkları yıldızlar vardı. Yanağına bir yaş değdi. Ama hemen kendini topladı lacivert bir eşofman ve ince bisiklet yakalı bir kazak geçirdi üzerine. Saçını taradı ama her zaman yaptığı gibi sağa doğru ikiye ayırmadı dağınık bir topuz yaptı. Küçük sırt çantasını aldı üzerine yağmurluğunu geçirdi ve aşağı indi. 

Annesi hazırdı arabaya binip dedesinin evine gittiler. Yedek anahtarla kapıyı açtılar. Anneannesi dedesinin okuma koltuğuna oturmuş ağlamaktan kızarmış gözlerle onları bekliyordu. İlk önce annesine sonra da torununa sımsıkı sarıldı. Tek kelime etmeden yatak odasına gittiler. Dedesinin süveterleri, frağı, Harris tweed ceketleri, gömlekleri, ayakkabıları, kemerleri, kravatları hepsi öğleden sonra paketlenmiş bir halde holde duruyordu. Dedesinin cep tarağını Deniz almak istemişti. Cüzdanını ise bir hayranı için ayrılmıştı. Artık oda yalnızca anneannesine aitti. Dedesine ait tek bir şey kalmamıştı...

Beş çayından sonra dedesinin çalışma odasına girmişlerdi. Bir taraftan toz alıyor diğer taraftan odadaki evrakları, taslakları, kalemleri vb. şeyleri düzenliyorlardı. Çalışma masasının kilitli çekmecesinin anahtarı smokininin cebinden çıkmıştı. Dedesi ona bile çekmecenin içini göstermemişti. Büyük bir merakla çekmeceyi açtılar... İçinde bir fotoğraf albümü ve üstüne bir kâğıt yapıştırılmış bir kutu vardı. Fotoğraf albümünü bir kenara koyup dikkatlerini kutuya yönelttiler. Not "Sevgili torunuma" diye başladığı ve dedesinin Deniz dışında torunu olmadığı için kutuyu Deniz kaptı hemen. Notta;

"Sevgili Torunuma,

Mavişim sana bıraktığım en değerli ve en tehlikeli miras bu kutunun içinde. Yalnız kutunun anahtarını bulmak için seni biraz uğraştıracağım. Bu hem kutunun güvenliği için hem de seninle son bir oyun için. Seninle oynadığımız notlara göre bir sonraki notu bulma oyununu hatırlıyorsun değil mi? İşte ilk yönergen kâğıdın arkasında yazılı. Tabi ki bu ve bundan sonraki yönergeler çözmesi zor bilmecelerden meydana geliyor. Biraz zamanını alabilir ama anahtarı bulacağından eminim. Canım torunum seni çok seviyorum...

                                                                                                                                                                    Deden.."

Belki de notu elli kere okuduktan sonra Deniz kutuyu incelemeye başladı. Menteşe yerleri aşınmış, kilidi paslanmış abanoz bir kutuydu bu. Eski bir şeye benziyordu ama zaten dedesi eski şeylere meraklıydı. Acaba içinde bu kadar "önemli ve tehlikeli" ne vardı? Dedesi ona ne tür bir oyun hazırlamıştı? Onun  aklında buna benzer sorular dönerken annesi onu bu düşüncelerden sıyırıp aldı.

"Deniz! Notun arkasını okudun mu? Bak deden sana ne yazmış." dedi ve devam etti "Böğüren Boğa'nın eşinin demir karnında..."

MirasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin