İkinci Bölüm

63 13 10
                                    

GEÇMİŞTE GÖRDÜĞÜ KABUSLAR

Genç kız hala inanamıyordu. Yürüdüğü oda sanki yıllardır yaşadığı eve ait değilmiş gibiydi. Odası, ailesi farklıydı, en önemlisi de o farklıydı.

Odanın en köşesinde elinde içki şişesini yudumlayarak ağlayan küçük kız sessizce ağlıyordu. Çocukluğunda yaşadığı bina sanki onu içine çekecek olan bir dev gibi geliyordu adeta.

Babası annesini aldatmış mıydı yani? Bir güzel kadın uğruna...

Başı dönüyordu. Bir az önce ağlayan küçük kızın yanına giden genç kadın onu görmemiş gibi davranıyor ve küçük kıza kızmaya devam ediyordu. Görünmez mi olmuştu yani.

Genç kız başını öne eğince ütünün de ki mavi kareli gömleğin tamamının kan olduğunu görmüştü. İnanamayarak gözlerini bir az daha açtı. Kendi kanıydı bu. Her yeri kasılmıştı. Bileklerine baktı. Sanki o an boşluktaydı ve yıllardır düşüyordu.

Kolunun altında yumuşak bir şey hissetti. Arkasını dönünce gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Dudaklarını araladı, fakat azından sadece boğuk hırıltılar çıkıyordu. Güçlükle yutkundu. Bunun kabus olması için teker teker bir şeyler söylemeye çalıştı.Göz yaşları dışarıda yağan yağmur ile karışıyordu. Topraktaki ıslaklık yağmurun şiddetiyle daha da yayılıyordu.

Ne yapmıştı o adi adam canından çok sevdiği annesine? Üzmüş müydü yoksa onu?

Benan ve Derin'in düğününden sonra ki sabah gözlerini açmadan önce, zonklayan başıyla dejavu hissi yaşadı. Gözlerini güçlükle araladı ve üzerine sarılı kahverengi yorganın üzerine düşen sabah ışıklarını gördü. Birden panikle boğazı düğümlendi; nabzının kuklalarında attığını attığını hissederek hemen doğrulup oturdu. Yorgan çıplak göğüslerinden kayıp kucağına düştü.

Odanın loş ışığında bakışları önce çift kişilik yatağa, sonra çalışma masasına ve duvardaki lambalara takıldı; tipik bir butik otel odasıydı burası. Karşısındaki dolabın üzerine duran televizyon da pazar sabahı haberleri vardı; sesi öyle kısıktı ki güçlükle duyulabiliyordu. Yanında ki yastık ise boştu; ama yatağın baş ucunda ki masanın üzerinde duran ağrı gümüş rengi erkek saati ve banyonun kapalı kapısını ardından gelen su sesleri yalnız olmadığını söylüyordu.

Yorganı üzerinden çekip yataktan fırladı. Üzerinde kırmızı tangasından başka bir şey olmadığını fark edince bozuldu. Ayaklarının dibindeki siyah askısız sutyeni aldı ve gözleri siyah elbisesini aradı. Kanepenin üstünde, rengi solmuş kotun yanında duruyordu.

Benan'ın lüks kır düğün salonunda kıyılan nikahını ve içtiği şampanyayı hatırladı. Kendini kaybedip şampanya kadehini tekrar tekrar doldurmuştu. Sonra da cin tonik içmeye başlamıştı.


Sonra da olan olmuştu zaten. Pistte çılgınlar gibi dans ettiğini ve saçma sapan şarkılar söylediğini anımsıyordu. Arkadaşları Mercan ve Burcu ona yardımcı olmuşlar, eve gidip depresyona girmeden önce yatıp güzel bir uyku uyuması için otelde bir oda tutmuşlardı. Otelin alt kattaki küçük barında mı oturmuştu? Olabilir... Sonra... Sonrası yoktu.

Lana aceleyle sutyenin kopçalarını takıp kanepedeki elbisesine koştu. Ayağı pembe saten ayakkabılarına takıldı. Kafasında oluşan net görüntü Uzay ve Uzayın karşı komşusuydu.

Kalbinin acıdığını hisseti. Ama durup üzüntüsü ya da tanık olduğu sahnenin dehşetini yaşayacak vakti yoktu. Uzay ile uğraşacaktı elbette, ama önce otelden çıkması gerekiyordu.

Siyah uzun elbisesini başından aşağı geçirdi ve güçlükle gövdesini aşağıya doğru geçirdi. Bir sure kıyafetle uğraştıktan sonra fermuarı çekmeye çalıştı ama yapamadı.

Suyun sesi kesildiğinde bakışları kapıya gitti. Kanepenin üstünde olan el çantasını kapıp elbisenin tül ve saten kısmının haşırtısı ile kapıya koştu. Bir eli ile elbisesini tutuyordu, diğer elinde ise topukluları vardı. Yabancı bir otel odasında uyanmaktan daha kötü şeyler de varmış diye düşündü kendi kendine. Hele Uzayın evinde olan bir kaç tişörtünü almaya gittiğinde yaşayacaklarını hiç saymıyordu.


Birden arkasında," Nereye gidiyorsun Ahugüzar?" diye gür bir erkek sesi duydu.

Ahugüzar: Becerikli güzel

Durdu. Annesinden başka kimse ona Ahugüzar diye hitap etmiyordu. Başını çevirdi; çantasıyla topuklu ayakkabısı elinden kayıverdi. Elbisesinin eteğini tutmayı bıraktı. Gözleri karşısında ki adamın beline dolanmış havluyla takıldı. Adamın koyu sarı saçlarından inen damlalar güneş yanığı kaslı karnına ilerledi. Lana zar zor yutkundu. Bakışları yeşil gözlere takıldı. Bu gözleri tanıyordu.

Amam karşısında geniş omzunu banyo kapısına yasladı ve ellerini kaslı göğüsün de kavuşturdu.
"Günaydın"

Sesi, Lana'nın son duyduğundan daha farklıydı. Yeni yetme bir oğlanın değil de bir adamın sesiydi. Lana , 4 yıldan beri görmediği halde bu gülümsemeyi tanımıştı.


İçinde Sen VardınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin