OGUZ KAGAN'IN KİMLİGİ, OGUZLAR VE
OGUZ KAGAN DESTANLARı ÜZERİNE BİR-İKİ SÖZÖzet
Dünyanın en eski milletlerinden birisi olan Türklere ait tarihi ve kültürel
meseleler, bugün üzerinde ençok tartlştlan konular arasındadır. Türklerin tarihi
destan kahramam Oguz Kagan hakkında da şimdiye kadar bir sürü şey
söylenmiştir. Bu yazımızda. hem bunları dile getirdik, hem de Oguz Kagan ve
Oguz-name ler hususunda birtakım açıklayıcı bilgiler ortaya koymaya çalıştık.
Anahtar Kelimeler: Oguz Kagan, Mo-tun, Oguz-nameTürk edebiyatının hiç şüphesiz en kıymetli hazinelerinden birisi Oguz
Kagan Destanı veya diğer bir deyişle Oguz-namelerdir. Muhtevasında köklü bir
tarih ve kültür unsuru yatan Oguz-nameler, bilindiği üzere tarihı Türk destan
kahramanı ve hükümdarı Oguz Kagan 'ın fütühatını anlatır. Bu yüzden ilk önce
Oguz Kagan destanlarında baş rolü oynayan Oguz'un kimliği üzerinde
durmakta fayda vardır. Kimdir bu Oguz? Sadece bir destan kahramanı mı, yoksa gerçekten tarihte
yaşamış bir şahsiyet mi? Bu soruya şimdiye kadar pekçok alim cevap vermeye
çalışmış ve bazılarına göre; büyük Hun yabgusu Mo-tun (Mete) kabul
edilmişken, bir kısmına göre de; Türk milletine gönderilmiş olan peygamber
denmiştir. Aslında her iki iddiada bulunanların da kendileri açısından haklı
tarafları vardır.
Tarihte şimdilik bilinen en eski devletimiz, Hunlar tarafmdan kurulmuştur.
Türk tarihinin en kudretli ve meşhur hükümdarlarından birisi, bu Hun Devletini
zirveye çıkaran ve kendinden sonra gelecek olan Türk sülalelerinin kurduğu
devletlerin temelini atan Mo-tun Yabgu'dur (M.ö. 209-174). ) Onun babası Tuman (belki Tümen?), kendinden sonra onu hükümdarlık için varis
göstermeyerek, kardeşini yerine geçirmek istemiş i, o da emrindeki bir tümen
kuvvet ile harekete geçerek, babasını bir sürek avında öldürtmüş ve devletin
başına geçmiştir (M.Ö. 209). Devlet teşkilatını yeniden düzenleyen Mo-tun,
Tung-huların kendisinden devamlı toprak istemeleri üzerine, onları büyük bir
bozguna uğratmış, M.Ö. 203 yılında da Yüe-çileri mağlup etmiştir. Bilindiği gibi Çin belgeleri Mo-tun'un hayatını çok renkli bir şekilde anlatmaktadır. Çin
kaynaklarındaki bu hikayeler, Türklere ait ilk destani' materyallerdendir.
Mo-tun, Asya'da siyası hakimiyetini sağladıktan sonra Çin topraklarına
doğru akınlara başlamış, Çin Seddi'ni kolayca aştığı gibi, hatta Çin imparatoru
Kao-ti'yi (M.Ö. 206-195) sıkıştırmış (M.Ö. 201), imparator yıllık vergi vermek
suretiyle onun elinden kurtulabilmişti? Mo-tun Yabgu, M.Ö. 174 tarihinde
öldüğü zaman, Orta Asya'da Türk birliğini gerçekleştirdikten başka, birçok
yabancı kavmi de kendi hükümranlığı altına almıştı. O, "Tengri-kut" idi ve
gücünün kaynağı Tanrı'dan geliyordu; ama Tanrı'nın oğlu değilde. Devletin
sınırları doğuda Kore'ye, batıda Aral Gölü'ne, kuzeyde Yenisey'in yukarı
mecralarına, güneyde de Hindistan'ın kuzeyine kadar ulaşmış bulunuyordu.
Görüldüğü gibi bu büyük Türk hükumdarının tarihteki önemini kimse inkar edemez. Sadece Türk milletinin tarihinde değil, Türklerin dışındaki Orta Asya halkları için de Mo-tun Yabgu mü himdir. Pekçok devletin tarihten silinmesine vesile olmakla beraber, Asya'nın şekillenmesine sebep olmuştur. Böylesine değerli bir şahsın unutulması elbette ki mümkün değildir. Türk milletinin hafızasına yer etmiş bu zat ve onun hizmetleri kulaktan kulağa sözlü olarak geldiği gibi, yazılı olarak da yaşamıştır. Bu yüzden pek tabiki Oguz ile Motun'un aynı olabileceği görüşünü gözardı edemeyiz.Bunun yanısıra Tanrı tarafından zaman zaman insan oğullarına, doğru yolu
bulmaları amacıyla peygamberlerin gönderildiğini de bilmekteyiz ve Hak
dinlere ait kitaplardan her kavime bir peygamber yollandığını öğrendiğimiz
gibi, bunların sayısının da oldukça fazla olduğunu görmekteyiz. Özellikle Oguznamelel'in İslami unsurlar taşıyan varyantıarında, Oguz'un bir Hak dine
mensubiyeti (ki burada Müslümanlık ön plandadır) onun da bir elçi olabileceği
ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Tarihte, Oguz adıyla gelen bir peygamber ve
onun dinini yaymak için üyesi olduğu milletle beraber yapmış olduğu mücadele, belki de zamanla bir kahramanlık destanına da dönmüş olabilir! Nasıl ki, Hz. Muhammed'in İslamiyeti yayarken yapmış olduğu savaşlar ve başından geçen
hadiseler, kahramanlık hikayeleri şeklinde süslenerek aktarılıyor ise, Oguz için
de aynı şeyleri neden düşünmeyelim? Burada bir hususa daha değinmemiz gerekiyor ki, o da Motun'un
çocuklarının adıdır. Bilindiği üzere Tengri Kut (Çin anlayışında olduğu şekliyle
Tanrı'nın oğlu değil) Mo-tun, M.önce 174'te öldüğünde yerine oğlu Kök (çince
Ki-ok) tahta çıkmıştı. Babasına çok benzeyen bu şahıstan sonra Türk devletinin başında M.önce 160 senesinde de Kök'ün oğlu Kün-içen'i (çince Chüen-ch'en) görmekteyiz. Burada sizlerin dikkatini Tengri Kut Mo-tun'un gerçek hayattaki oğlu ve torununun adına çekmek istiyoruz. Bizim tesbitIerimize göre, bunlardan birisi Kök'tür (Gök Han), diğeri de Kün'dür (Gün Han). Yani Mo-tun
Yabgu'dan sonra gelen iki Türk hükümdarının ismi Oguz Kagan Destanı'ndaki Oguz'un destani çocuklarından iki tanesiyle aynıdır. Bu herhalde, Oguz ile Motun arasındaki benzerlik konusunda gözardı edilemeyecek bir ipucudur. Yeri gelmişken, biraz da burada Oguzlar üzerinde durmakta fayda görmekteyiz. Destanlarda Oguz bir şahıs ismi olarak karşımıza çıkıyor. Ama onun adını taşıyan bir etnik topluluk var ki, o da Türk milletinin önemli bir parçası olan Oguzlar ya da Türkmenlerdir. Türk tarihinin baş eserleri durumundaki Köl Tigin ve Bilge Kagan yazıtlarında Türk bodundan sayılan Oguzların, etnik yapısı meselesinde bugüne kadar pekçok çalışma yapılmıştır. Genellikle kabul edilen görüş; Oguz'un "okların birliği", yani kabile manasına geldiği yolundadır. Oguz Kagan'ın Kimliği, Oguzlar ve Oguz Kagan Destanları Üzerine Bir-jki Deneme
Bazı alimlerin, Kök Türk kaganlarının da Oguzlardan neşet ettiği yolunda
görüşleri varsa da, bize göre şimdilik bunu tereddütle karşılamak gerekir. Yani
Börülüler (Aşina) soyunun Oguz olduğuna dair henüz elimizde yeterince belge
yoktur. Kitabelerde geçen Tokuz-Oguz bodun kentü bodumm erti cümlesi,
Kök Türk kaganlarının da Oguz halkından olduğunu göstermeye yetmemekle
beraber, bu cümleden "Oguzlar da bana tabi idi" gibi bir mana çıkarmak da
mümkündür. Ayrıca, Oguzların 630'dan sonra, bu adla ortaya çıkmış Tölös
boylarından olduğu söylenmiştirll. Gerçekten Oguzlar da, Kök Türkçe yazılı
kaynaklarda gördüğümüz Altı-Bag Bodun12 gibi, Türk devletinin kargaşaya
sürüklendiği bir sırada (bu Hunlar zamanında da olabilir), başlarını kurtarmak için bir araya gelmiş kabileler birliği olabilir! Şimdiye kadar kitabelerden çıkardığımız netice, Oguz adının tek başına kullanıldığı gibi, çeşitli rakamlarla ifade edilen birlikler altında da yaşadığını
gösteriyor. Kök Türkçe yazılı kitabelerde Oguzlar karşımıza Tokuz-Oguz, Üç-Oguz, Altı-Oguz ve Sekiz-Oguz biçimlerinde çıkmaktadır. O zaman akla şu soru geliyor: Aynı çağlarda bu federasyonların hepsi var mıydı? Eğer yazıtlara bakacak olursak; Oguzlar, Uygurlar iktidara gelmeden önce Tokuz-Oguz'dular. Ancak, Uygur dönemine ait Şine-Usu Yazıtı'ndan Uygurlar devrinde Sekiz-Oguz diye bir boy birliğini öğrenmekteyiz. Yine Bilge Kagan Kitabesi 'nde Üç-Oguz savaşından bahsedilmektedir. Öyle ise, bütün bu federasyonlar 7-9. yüzyıllar arasında mevcutturlar • Bununla beraber, 10. yüzyıldan kalma bazı metinlerde bir Oguz Öge ile onun 24 komutanından haberdar olmaktayız. Demek oluyor ki, Oguzlar 10. asrın başında 24 boy halinde bir ittifak meydana getirmişlerdir. Ancak burada bir şeyi hatırlamak gerekiyor; kitabelerde geçen Oguz federasyonlarının sayısı 26'dır. Fakat bugün için bilinen bir gerçek,
Oguzlar 24 boya mensuptur ve iki kısma ayrılırlar; Boz Oklar, Üç Oklar. Görüleceği üzere yazıtlarda tesbit edilen yirmi altı sayısından, 10. yüzyıldaki yirmi dört Oguz boyu iki üye olarak eksiktir. Bizim bu konudaki fikrimiz şudur: Çağlar içerisinde Oguz federasyonuna çeşitli boylar girip çıkmıştır. 10. asıl'da ise konfederasyon son şeklini aldı. Bütün bu açıklamaların sonunda belki, Oguzların Tölös boylarından ve Türk soyundan olduklarını söylemekte bir sakınca yoktur. Kök Türkçe yazıtlardan, Oguzların yurdunu Selenge'nin doğusunda tesbit ediyoruz. İslam coğrafyacılarına göre, Yafes'in soyundan gelen Guz (Oguz), Bulgarların kıyısında yer tutmuştur deniyorsa dal, bu bilgi daha sonraya aittir ve Oguzların batıya yönelmeye başlamaları, 8. asrın ikinci yarısından sonra olmuştur. Tıpkı Kök Türkler çağında olduğu gibi, Uygurlar zamanında da Oguzların isyanı vardır. Bu bakımdan oldukça ilginç bir Türk topluluğudurlar. Hatta kendi kurdukları sülale devletlerinin de en büyük muhalifleri olmuşlardır. Kök Türkçe
yazılı belgelerde 8. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Oguzlarla alakalı bir kayda rastlamıyoruz. Bu da bize onların batıya doğru kaydıklarını gösteriyor.
Umurniyetle Sır-Derya boylarına gelen Oguzlar, buradaki Peçenekleri daha batıya sürerek, yeni bir yurt tuttular. 10. yüzyılın ilk yarısında başlarında bir
yabgunun bulunduğu ve merkezlerinin de Yangı-kent olduğunu İslam kaynakları kaydetmektedir. Bu memleket genel manada İrtiş ve İtil Nehirleri arasındaki bozkırları içerisine almakta ve güneyde Sır-Derya ve Üst-Yurt sahalarını ihtiva etmektedir. 10. asrın Oguzlarının çok kuvvetli olduğu, hususiyetle 9. yüzyılın başlarında Arap valileri arasındaki mücadelelerde de Oguzların rolünün bulunduğu, ekseriyetinin de Mani inancında oldukları söylenmiştir. ll. asırla birlikte, kalabalık Türk kuvvetleri halinde Anadolu ve Suriye bölgelerine gelen Oguzlar, dünya tarihinde çok önemli gelişmelere sebep oldular. Oguzlara, İslamiyeti kabul ettikten sonra Türkmen denmeye de başlandı. Tarihteki ilk büyük devletleri Selçukluları Kınık boyuna dayanarak kuran Oguzlar, Selçuk soyunun zayıflamasında da etkili olduktan sonra, Osmanlı hanedanlığı kanalıyla iktidarı Kayılara teslim ettiler ve altı yüz sene gibi uzun bir müddet Türk ve İslam aleminin liderliğini yaptıktan başka,
dünyanın da en güçlü ülkelerinden biri olma unvanına sahip oldular. Şimdi de biraz destan ve Oguz Kagan Destanları üzerinde durmak istiyoruz. Zaman içerisinde meydana gelen destanlar, daha sonra bünyesine birçok mitolojik unsuru da alır. Türk dili ve edebiyatının en mühim bakiyelerinden olan destanlar Türk tarihi açısından da kaynak özelliği taşır. Destanlar, Türk milletinin tarih sahasına çıkışıyla başlar, günümüze kadar gelişen edebiyatımızda ise üzerinde sıkça söz edilen bir tür olarak görülür. Geniş zaman çizgisi içerisinde bazan tarih, bazan da almış olduğu unsurlar icabı bir hayat hikayesi anlamındadır. Destanlar, milli ülkmerle donanmış manzum eserlerdir. Çağlardan beri sürüp-gelen bu destanlar, milli ruhu ifade eder. Milli ruhu hayatta tutabilmek, hatta milli tarihi yaratabilmek için pekçok milletin uydurma destanlar bile yazdığına tarih şahit olmuştur. Mesela bugünkü Fars milletinin bir ırk olarak ayakta kalabilmesi milli şairleri Firdevsi'nin yazmış olduğu Şehname'ye bağlıdır. Türk destanlarına bir nevi halk tarihi de diyebiliriz. Türk destanları üzerinde çalışan ilk Türk ilim adamı Ziya Gökalp'tir. Ziya Gökalp'in vaktiyle ilkokul çocuklan için çıkan "Çocuk Dünyası" adlı haftalık dergide "Türk Tufanı" başlığı ile yazdığı bir manzume Oguz Kagan Destanı'nın değiştirilmiş bir şeklidir. Sonra bir Başkurt Türkü olan Z.Velidi Togan, Türk destanlarının sözlü olarak yaşadığı coğrafyayı ve lehçeleri bilip, aralarında bulunmuş olmanın avantajını da kullanıp, destanlarımızı tasnif etmeye çalışmış ve bazı karanlık noktaları aydınlatmıştır.
Milli destanın meydana gelmesi için üç merhalenin geçmesinin lazım geldiği kabul edilir:I-Destani ruhlu bir milletin çeşitli devirlerdeki maceralı hayatını halk şairleri ufak parçalar halinde söyler.
2-Milletin bütününü ilgilendiren bir hadise, bu çeşitli destan parçalarını bir merkez etrafında toplar.
3-Sonunda, millette büyük bir medeni hareket olur ve o sırada çıkan aydın
bir halk şairi bu parçaları toplayarak milli destanı yaratır.Destanlarımızı bir de nazma çekme çalışmaları oldu. Bunu yapanlar da
daha önce söylediğimiz Ziya Gökalp 'tan başka, Rıza Nur ve Basri Gocul' dur.
Oguz Kagan Destanı'nı nazım şekline sokan Rıza Nur 6100 mısrayı aşan büyük
bir eser meydana getirdi. Son olarak bu hususta gayret gösterenler kişilerden
birisi N.Yıldırım Gençosmanoğlu oldu.Bugün elimizde, farklı coğrafyalara, değişik kişilere ve farklı Türk boylarına ait epey sayıda Oguz-name bulunmaktadır. Fakat gerçek olan bir şey vardır ki, bunların hepsinin menşei aynıdır. Günümüzde yazıya geçirilmiş Oguz
Destanlarının kaynağı olarak İlhanlı veziri Reşideddin' in "Cami' üt-Tevarih" adlı kitabının ikinci cildindeki "Tarih-i Oguzan ve Türkan" bölümü gösterilmektedir. Herne kadar Reşiddedin Oguz Destanı'ndan bahsederken, "Türk tarihçilerini ve ravflerini" anıyorsa da, bu onun da bir kaynağa dayandığını gösterir. Bu itibarla yukarıda işaret ettiğimiz üzere elimizde birkaç tane Oguz Destanı mevcuttur. Bunları belki rahmetli Z.V.Togan'dan yararlanarak, şöyle sıralayabiliriz:1-Oguz Tarihi 'nin daha Reşideddin hayatta iken istinsah edilen ve
minyatürlerle süslenen, daha sonra Hafız Abru'nun Mücmal at-Tevarih adlı
kitabının içine alınan, yazması ki, Topkapı Sarayı, Hazine 1653 numarada kayıtlıdır.2-Aynı eserin yine Reşiddedin hayattayken kopyalanan ve Topkapı Sarayı, Hazine 1654 numarada kayıtlı varyantı da minyatürlerle süslenmiş, ama bazı sayfaları eksiktir.
3-Yine aynı eserin Topkapı Sarayı, III. Ahmed Kütüphanesi, 2935 numaradaki nüshası Ulug Beg'in kütüphanesi için çoğaltılmıştır.
4-Aynı kitabın Topkapı Sarayı, Bağdat Köşkü, numara 282'deki varyantı.
5-Yukarıda bahsedilen nüshaların Süleymaniye Damad İbrahim Paşa
Kitaplığı, 99 i numaradaki varyantı.6-Ebu'l-gazi Bahadır Han'ın "Şecere-i Terakime" adlı eserindeki Oguzname.
7-Uygur harfleriyle yazılmış ve Paris'te bulunannüsha.
8-Dede Korkut Hikayeleri, ki bunlar da bir nev'i Oguzname' dir.
9-Oguz Destanı 'nın Uzunköprü Rivayeti Çagatay sahası Türkçesiyle kaleme alınmıştır.
10-Yazıcıoğlu 'nun Tevarih-i Al-i Selçuk adlı eserinin başındaki Oguz
Destanı.Bunun yanısıra sonradan bulunan veya keşfedilen Oguz-nameler de vardır.
Bunlardan birisi, 17. yüzyılda yazılmış olan İmamf'nin eseri Han-name' de yer
almaktadır
!. Bir diğeri Kazan' da bulunan Oguzname' dir ki 1998 senesinde,
Türkiye'de tıpkı basımı yapıldı. Oguznamelerin başka bir varyantı da Aşkabat nüshası olarak bilinmektedir. Ancak bunlardan ayrı olarak, değişik yerlerde ve farklı eserlerin içerisinde Oguz-namelerin olduğuna inanıyoruz.
Bunların içinde birisi ki, o da Uygur harfleriyle kaleme alınmış Oguzname, İslam öncesi motifleri bünyesinde barındırmaktadır. Oguz-name' nin bu
nüshası diğerlerine göre daha yalındır. Bütün olaylar Oguz'un etrafll1da
gelişmektedir. Halbuki öbürleri bir yaradılış efsanesiyle beraber zaman zaman Çingizli tarihi, bazan Selçuklu tarihi, zaman zaman da Osmanlı tarihi
özelliklerini yansıtır. Bütün bu söylenilenlerden sonra belki şunları belirtmekte fayda vardır:1-Oguz Kagan büyük bir ihtimalle Motun Yabgu'dur.
2-0guz'un çocuklarının bazılarını da tarihi vesikalarda tesbit edebiliyoruz. Yani onlar da gerçekte hükümdarlık yapmışlardır.
3-0guz boyunun teşekkülü yüzyıllar içerisinde gelişerek, son boy düzenini
10. asırda almış olmalıdır.4-Oguz-nameler değerlendirilirken bize göre, önce İslam öncesi unsurları
bünyesinde barındıran Uygur Türkçesi nüsha temel alınmalıdır.