Kızgınlığın bittiği yerde kırgınlıklar belli eder kendini.
Annem hep kızgınlıklar geçtiğinde kalanın kırgınlıktan başka bir şey olmadığını savunurdu o zamanlar anlam veremezdim bu düşüncesine annem öldükten çok sonra düşmüştü jetonum, Anneme kızgındım o zamanlar babama bu kadar bağlı olduğu ve kendi canından bu kadar kolay vazgeçtiği için.Babama kızgındım annemi, annemin onu sevdiği kadar sevmediği için onu aldattığı için sadakatsiz bir adam olduğu için. Kendime kızgındım öyle bir adama "baba" deyip kollarında uyuduğum için.
Kırgınlıklar kapımı çalmasın diye kızgınlıklarımın arkasına saklandım ve öfkemi canlı tuttum hep ama bunun bir yerde patlak vereceğinede adımın asya olduğu kadar emindim.
Avuçlarımın arasında ki toprağı daha kuvvetli sıktım tüm hıncımı alırcasına, uzun zamandır uykularımı bölmeyen kabuslarım dün gece beni yine yoklama gereği duymuştu ve ben soluğu sabah sabah annemin mezarlığında almıştım o hayattaykende bazen kabus görürdüm ağlayarak kalkardım sonra diğer çocuklar gibi anne ve babamın arasında yatmak için odalarına gider ama o odada annemi yalnız bulurdum, sonra annemle sarılır yatardık tüm gece hayır uyumazdık sadace yatardık o zamanlar çocuk aklımla babamın nerde olduğunu sorgulardım ama anneme soramazdım çünkü bu yüzden zaten üzüldüğünü bile bile yarasına tuz basmaya cesaretim yoktu.
Belki de bunun için en büyük kızgınlıklarım babamaydı ama kırgınlıklarım kaybettiklerimeydi evet kaybettiklerim çünkü ben yanlızca annemi kaybetmemiştim babamıda kaybetmiştim çocukluğumuda kaybetmiştim
Sığındığım tek limanımı kaybetmiştim.
***
Mezarlıkta biraz daha oyalandıktan sonra eve dönmüş üstümü değiştirmiş ve okula gelmiştim ama geldiğimde karşılaştıklarım zaten tepemde olan sinirlerimi daha da zıplatmıştı. En son paylaşılan görüntüler kuzeyle öpüşmemiz yada kuzeyin beni öpmesinden dolayı tüm gözler üzerimdeydi ve bu yeterince sinir bozucuydu normal zamanlarda bu gözleri oyar bizzat sahiplerinin
ellerine tutuştururdum ama uykusuzdum ve başım patlayacak kadar ağrıyordu üstelik bu ağrı başımlada kalmıyordu çünkü gece kabusumda gördüklerim tüm gün sol yanıma ağırlık yapmakta ısrarcıydı ve böyle zamanlarda bi hayli durgun olurdum. Üzerimdeki ölü toprağını atmak için kantinden kahve almaya gelmiştim. Kahvemi içerken eksik olmayan gözler hala üzerimdeydi. Bıkkın bir şekilde nefesimi dışarıya üflediğim sırada kantine tüm o ihtişamıyla kuzey girmişti sanki yerimi ezbere bilirmiş gibi kantinde ki onca göze rağmen direk beni buldu gözleri ve karşı masada oturan arkadaşlarını es geçip benim masama oturdu. Bu diğer gözleride etrafımıza topladı. "Noldu kuzey ne var" bıkın bir şekilde kurduğum bu cümleye kaşlarını çattı "neyin var senin" afallamıştım daha tek cümlemle moralimin yerle bir olduğunu nasıl anlamıştı "bilmem bir bak bakalım etrafına tüm gözler üzerimde sayende" bu dediğime alayla güldü"Hayır sorun bu değil başka bir şey var"
"Başka bir şey yok"
"Var"
"Yok"
Neyin kavgasıydı bu küçücük çocuklara dönmüştük resmen ayrıca başka bir sorun olduğunu anlaması ise ayrı bir ironiydi benim abim bile beni bu kadar yakın tanımazken onun bu kadar kolay çözümlemesi canımı sıkıyordu. Kuzeyin gözlerinin daldığı yere baktığımda mezarlıkta toprağı avuçlarken taşların batıp soydurduğu avcumu gördüm "noldu avcuna" beklediğim soru ise yine gecikmeden gelmişti "uf oldu üfle de geçsin hadi" kuzeye söylediğim cümle beynimin içindeki altı yaşındaki asyanın sesinin duyulmasını sağlamıştı.
"Anne üflede geçsin"
Ve Kuzey hiç beklemediğim bir şeyi yaptı avcumu eline aldı küçücük elim kocaman elinde kaybolurken önce yavaşca üfledi sonra dudaklarına yaklaştırdı ve usulca dokundurdu dudaklarını
"Geçtimi"
"Bak anne sen üfledin ya geçti hemen"
"Geçti"
Avcundaki elimi sımsıkı tuttu ve kalktı ardından benide kaldırmayı ihmal etmedi tabi o önde ben ardında el ele yürürken gözler üstümüzdeydi normal bir zaman diliminde bu gözlere deli olabilirken hep yaparmış gibi yaptığım ama sadace mış eklerinde kalan eylemi gerçekleştirdim ve umursamadım, yüzümde hep var olan 'umrumda değilsiniz' maskesi ilk defa gerçeklik kazandı.
Kuzeyle beraber eskiden hep tek geldiğim ama son zamanlarda kuzeyin de pek eksik olmadığı yangın merdivenindeydik elimi usulca elinden çektim ve bir kaç basamak aşağıya oturdum. Kuzey de benim bir kaç basmak üstüme oturdu"şimdi seninle bir anlaşma yapalım, sen bana eline nolduğunu söyle bende senin herhangi bir istediğini yapıyım yada bir sorunu cevaplıyım seçim senin" usulca başımı salladım ona elime nolduğunu söyliyecek ve bana vaad ettiklerini günü geldiğinde kullanıcaktım çünkü zamanı geldiğinde elimde güvenebileceğim bir koza ihtiyaç duyabilirdim kuzey soyden hafife alınamaz bir erkekti güçlüydü ve tecrübeliydi kesinlikle dünkü çocuk değildi. "Pekala ama istediğimi şimdi söylemiycem" erken kabullenişime kısa bir an şaşırsada memnun bir şekilde gülümsedi değişik bir şekilde ona onay vermem ona ayak uydurmam veya verdiğim diğer olumlu tepkilerin onun hoşuna gittiği düşüncesindeydim bu sonuca nerden vardığım ise muammaydı ama ben hislerime güvenirdim "dökül bakalım gök gözlüsü"
"Annemin mezarına gittim toprağı biraz fazla sıkmışım ve topraktaki ufak çakıltaşları elimin derisini soydu bu kadar"
Kuzey gözlerinde garip bir ifadeyle gözlerime baktı benimse gözlerimde koca bir boşluk olduğundan emindim yani kuzey ağzını açana kadar."Öyledir çakıltaşları yaralar bizi. Acıtır canımızı sonra birileri üflesede geçsin dersin sen bile bilmezsin ama bunu ne kadar istediğini"
"Cık ben biliyorum ne kadar çok istediğimi"
Bana baktı ve gülümsedi bense bu günü tarihe altın harflerle yazma planları içerisindeydim çünkü kuzey gülümsemişti "eee ne istiyceksin benden" ona muzip bir ifadeyle baktım "sabret bakalım buzdan herif zamanı gelince öğreniriz" tek kaşını kaldırıp baktı
"Öğreniriz derken"
"Evet biz malum daha dansöz kıyafetleri giydirmek harici bir şey gelmedi aklıma ben daha yaratıcı ve hmm nasıl desem insafsız bir şeyler istiyorum" onun yutkunduğunu duydum ve ileri yukarı hareket eden adem elmasına bakma isteğiyle kavrulduğumu hissettim ama yanlızca dudaklarımda alay barındıran ama samimi bir gülüşle ileriyi seyrettim ama yan gözle gördüğüm yüz ifadesi kahkahalara boğucak cinstendi ama benim sadece yüzümde ki tebessümüm büyüdü.
***
Saat gece yarısını bulurken hala sahilde bir kayanın üstündeydim kuzeyle konuştuktan sonra okulu ekmiş ve sahile gelmiştim saatlerdir de burdaydım huzur bulduğum sayılı yerlerdendi ve biraz tenhadaydı ama bu sorun değildi kendimi korumayı uzun süre önce öğrenmiştimOturduğum kayanın yanına oturan başka bir bedenle kafamı oraya çevirdim kaşlarım çatılırken kısaca çocuğu süzdüm sapsarı saçları yemyeşil gözleriyle fazla yakışıklıydı oda dönüp çatık kaşlarıyla bana baktı dışarıdan komik mi görünüyorduk, bence fazlasıyla. Çocuk bana son kez baktı ve derin bir iç çekerek tekrar denize döndü çocuğa sanki ben çok normal bir insanmışım gibi 'seni garipsiyorum' bakışları yollayıp ayağa kalktım tuhaftı yada ben fazla takılmıştım neticesinde burası istanbuldu ve türlü türlü deli barındıyordu. Eve doğru yavaş adımlarla yürürken aklımda kuzey ile olan garip diyoloğumuz vardı.
"Öyledir çakıltaşları yaralar bizi acıtır canımızı sonra birileri üflesede geçsin dersin sen bile bilmezsin ama bunu ne kadar istediğini"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Herif
Teen FictionKız sertti, asiydi, hırçındı, güçlüydü, ağlamazdı, onun canı acımazdı ah hayır sadace aptal insanlar öyle sanırdı. Buzdan Herifi ise onun ne denli yaralı olduğunu gören tek kişiydi. Çocuk sertti, güçlüydü, yıkılmazdı, yakışıklıydı, umursamazdı, ins...