Kalın ve karanlık bir çatı merdiveni gibi.
Giderilmez eksikliğini tanırım onun
suyun bardakta duruşu gibi.
Bir öfke usul usul büyürken kuytuda
yemyeşil bir çayır görünümündedir.
Haziran ortasında bir gümüş lüfer
büyülü bir fotoğraf bir gümüş çerçevede.
Ve evinde hemen hazır bir silah
böyle kargaşalı günler döneminde
beşer onar koparılan bir takvim sanki.
Bahara...
Bunlar güzel şeyler biliyorum.
Herkes de biliyor kuşkusuz.
Ama ne kadar güzel ne kadar güzel
serçenin kış günü yemidir.
Alnı akıtmalı bir atla düğüne gitmek
ayışığı penceresi,bir güzel insan sesi.
Ama ne kadar güzel
kırda bir oğlak kadar,
kışlada bir türkü kadar,
rüzgârda kuruyan tülbent kadar.
Oysa gece tam yarısıdır bir günün
ve daha güçlüdür gündüzden.
Ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlara,sokaklara,köprülere, kiremitsiz damlara,taşlara,sopalara, aman vermez silahlara,
şehir haritasına,trafik lambasına,kan içinde adamlara,
kan içinde adamlara...
Kan umutsuzluktur.
Ona kendini hazırla.
Ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla.
Açlıkları,yokluklar,kırımları...Örneğin sensiz olmak ömrümün bir akşamında,
bir bölgeden birine giden orduları uçaklarla...
Yalanlar ihanetler karmakarışık limanlar...
İki şeyin apansız karşı karşıya geldiği dünyada...
Ben şimdi diyorum ki:
Buna inanmak gerek,
bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzluğu
ve direnmek
hep direnmek devam etmek adına...
Diyorum ki acılığı eksilmesin ağzımızdan,
boyuna tükürmek için
boyuna...