1.BÖLÜM "ŞİİR TUTKUSU"

23 0 0
                                    

Acı, Bridie'yi tam yürürken yakaladı. Onunla daha önce nasıl başa çıktıysa, yine öyle yaptı; sol eliyle kaldırımın kenarındaki demir parmaklıklara sıkı sıkı tutundu. Böylece, sağ ayağını yerden kaldırarak, ağrıyan tarafındaki gerilimi azaltmış oldu. Sonra, gece okulunda okuduğu kitapların sert kenarlarını boynuna bastırarak duyduğu acıyı başka bir acıyla dengelemeye, unutmaya çalıştı. İçinden saymaya başladı. Geçen sefer, hissettiği acı dayanılır hale gelinceye kadar tam yirmi beşe kadar sayması gerekmişti.
"... yirmi dokuz, otuz. Acaba artık dimdik durabilir miydi?"
Yavaş yavaş sağ ayağını indirip kaldırıma bastı. Tamam, diye düşündü. Elini demir parmaklıklardan çekti. Yolun geri kalan bölümünü koşarak gidemeyeceği için okula geç kalacaktı. Kitaplarını, ağrısının belirtisi olan sağ tarafındaki yumuşaklıktan uzağa, sol kolunun altına sıkıştırdı. Bu şekilde yürümesi mümkündü. Okulun uzaktan görünen ışıklarla aydınlatılmış çan kulesine doğru yürümeye başladı.
Caddenin tam karşısında, ileride başka ışıklar vardı. Bellwood Hall'de, Cuma akşamları daima dans olurdu. İnsanlar vals, fokstrot yapar, birbirlerine sarılıp oturur, kahkahalar atardı... Kendini dansa nasıl davet ettirdin? Caddede, kendisinden başka kimse yoktu. Kolunun altında kitapları, başı Bellwood Hall'un açık pencerelerine doğru dönük, hareket eden insanlara, gülen yüzlere bakıyordu.

Bridie Hall'unn önünden geçerken müzik sesleri caddeye taşıyordu. O gece Edinburgh'da buna benzer kaç partinin verildiğini merak etti. İçinde büyük bir kıskançlık duygusunun kabardığını hissetti. Müzik sesleri arasında yürürken, nefesini kesecekmiş gibi bir akıntının içinde yüzüğünü zannetti.
Adımlarını hızlandırdı. Yarın bu ağrıdan büyükannesine söz etmesi gerektiğini düşünerek, yeniden başlayacak acıya karşı kendini korumaya çalıştı. Belki de annesine mektup yazar, bu ağrının ne kadar kötü olduğunu anlatırdı. Okul koridorlarının kokusu- tebeşir, toz, ter- çevresini sardı. Bellwood Lisesi berbat bir yerdi! Koyu renk ağaçtan yapılmış buzlu camlı kapının önünde durdu. Kapıda ucu kıvrılmış Bay Kendall, İleri İngilizce yazan bir kağıt asılıydı. Az sonra, Peter McKinley'in sırıtan yüzü karşısında kendi yüzü kızararak yerine oturuyordu. Her zamanki gibi bu sırıtmayı görmezlikten gelmiş, onun yerine, geçen hafta düzeltilen ev ödevi dosyasının mavi kapağına bakmayı tercih etmişti.
"  Derse geldiğini buraya yazıyorum, ama bir daha olursa... " dedi Bay Kendall ruhsuz bir sesle.
Bridie başını salladı, " Biliyorsunuz, o getireceğimi söylediğim şeyi getirdim."
Özenle, içinde şiirlerinin bulunduğu eski, kalın zarfı masasının kenarına koydu. Kendall şöyle bir zarfa baktıktan sonra, sınıfa döndü. " Her birinizin, üstten virgülün gramerde nasıl kullanıldığı gösteren bir sayfa yazmasını istiyorum. Örnekleriyle. Unutmayın, el yazınıza da not vereceğim. Özellikle devlet memuru sınavlarına girmek isteyenlere."
Bridie, sınıftaki diğer öğrencilerle birlikte başını öne eğdi. Bridie'nin çevresindeki kağıt hışırtıları ve karşılıklı mırıltıların yerini derin bir sessizlik aldı. Ta ki, arkalarda bir yerde bastırılmış bir kahkaha sesi duyuluncaya kadar. Kendall kısık bir sesle,
" Gece okulu McKinley, belli bir konuda çalışmaya hazır olan öğrenciler içindir." Dedi. " Eğer sen bu gruba ait değilsen, sınıfımda olmana hiç gerek yok."
Üstten virgülün nasıl kullanıldığını göstermek için, insan " Peter McKinley'in saçları koyu renktir, Peter McKinley'in yüzü yakışıklıdır." Diyebilirdi.
Bridie düşüncelerinden utanarak hızla bunları kağıda aktarma isteğini kenara bıraktı. Sırasının kenarında, zarfın üstünde, Bay Kendall'ın elini gördü. Bay Kendall yavaşça zarfı aldıktan sonra, sıralar arasında yürümeye devam etti. Geçen hafta Bridie'ye yazdığı şiirleri görmek istediğini söylerken anlattıkları, Bridie'nin aklına çok geç geldi.
" Ama şiirlerini bana uluorta verme Bridie. Dersin sonunda versen iyi olur. Bütün sınıfın sana ayrıcalık tanıdığımı düşünmesini istemem."
Şimdi kapıdan içeri girer girmez lanet olası zarftan söz ettiği için kendisine kızacaktı. Belki de sırf bu yüzden onları beğenmezdi. Belki de editör arkadaşına onlardan söz etmezdi. Onun dışında bir editör arkadaşı olan kimseyi de tanımıyordu. Böylece şiirlerini asla bastıramayacaktı. Tıpkı yan tarafına bıçak saplayan bir düşman gibi yine acı hissetti. Sırasında yana doğru eğilirken acıyla bir çığlık attı ve sınıfın ağaç zeminine doğru kayarak düştü.

YUSUFÇUK YILLARI...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin