Bazı şeyleri zamana bırakmamamız gerktiği söylenir
mutlu olmayı,gülmeyi ağlamayı peki ya zaman bize bırakıyorsa hiç mutlu olamadan şu ömür denilen kısa film biterse...
Herkes kendi filminin baş kahramanıdır gülende odur ağlayanda mutlu olanda odur mutsuz olanda o yüzden kendi filminizin senaryosunu başkasının yazmasına müsade edip etmemekte bizlerin elinde...Gözümü açtıgımda sabah olmuştu bile bu gün çok şükür ki okul vardı daha alarm çalmamıştı kalkıp hazırlanmaya başladım siyah deri ceketim içine beyaz yazılar olan siyah penye dizin biraz üstündeki siyah eteğimide giyip saçlarımı tarayıp yana doğru attım çantamı da alıp sessizce kapıya doğru ilerledim mutfaktan kıkırtılar geliyordu en iyisi kimseye görünmeden kimsenin keyfini kaçırmadan gitmekti siyah botlarımıda giyip sessizce kapıyı kapattım arkamdan beni duyacaklarınıda sanmıyorum ya...
Dışarı çıkıp derin bir nefes aldım en sevdiğim havalar sonbahar kendini iyice belli ediyordu ellerimi cebime sokup yürümeye başladım okul pek yakın sayılmasada dolmuşa binecek kadar uzakta değil yürümek varken okulun kapısına gelince derin bir nefes aldım okulun ilk günü ne yalan söylim biraz heyecanlıydım en çok dikkatimi çeken şey mafya kılıklı tiplere takıldı gözüm burası ne biçim okul ...
Koskoca okul gelde derse gireceğin sınıfı bul derken ohh be buldum uzun sürdü biraz ama buldum sınıf baya kalabalıktı genelde arkaların boş olduğunu düşünerek arka sıralara doğru ilerlemeye başladım iyiki ilk hafta gelmedik millet ne çabuk kaynaşmış zaten bu buz gibi halimle arkadaş bulmam zordu şimdi dahada zor olucaktı arakada gözüme bir yer kestirdim hemen başka kimsenin olmaması iyiydi benim için hemen meraklı gözlerle etrafı süzmeye başladım kimileri cam kenarına geçmiş sohbet ediyordu sınıfta ufak çaplı guruplaşmalar olmaya başlamıştı masanın üstüne çıkmış saçma bir şekilde dans eden çocuğu görmem bir an gülmeme sebep oldu ama bu durumdan pekte memnun gözükmüyordu tahmin ettiğim kadarıyla şişe çevirmece oynuyorlardı derken yanıma iki kız geldi tuhaf tuhaf onlara bakarken bunun normal bir şey olduğunu düşünerek hemen ifademi değiştirdim" slm" dedi kızlar bende" slm "diye yanıt verdim önce sarışın olan elini bana uzatıp "ben suna" dedi esmer olanda "bende defne" dedi bir an benimde ismimi söylemem gerektiğini hatırlayıp "bende peri" dedim suna bana gülerek masal perisi burda ne işin var dedi ortamı neşelendirmeye çalışarak pek masal gibi bir hayatım olmasada en azından adım periydi ve bir peri kadar güzel olmasamda güzel denilebilirdi ben dalmışken birden kızlar birbirlerine bakarak" ooovvv kızım oha inanamıyorum benim gördüğümü sende görüyormusun peri "dedi "yoksa rüyamı görüyorum"baktığı yöne bakınca anladım ne demek istediğini sadece kızların yakışıklı bulduğu birkaç kişi girdi içeri bazen kızların nasıl böyle tepkiler verebildiklerine çok şaşırıyorum sanırsın içeri BRETH BITH girdi ama bazen kendiminde bi kız olduğunu unutuyorum yani şimdi yiğidi öldür hakkını yeme allahı var bir tanesi nefes kesiciydi...defne hemen anlatmaya başladı resmen çocuğun bütün hayatını dizmeye başladı magazin dergileri sağolsun "adı Deniz Haznedar ,Süleyman Haznedar ve Handan Haznedarın tek çocukları haznedarların tek varisi her hareketi olay olan çocuk gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiren tiplerden yani"
aynı zamanda burnu kaf dagında şımarığın teki baksanızda sanki yürürken küçük dağları ben yarattım edasıyla yürüyor bir an duraksadım ve süleyman haznedar ismi pekte yabancı gelmedi aniden aklıma geldi doğruya babamın çalıştı şirketin sahibi ."onların tekstil şirketi var değil mi suna "güldü ve "onların neleri yok ki "dedi
"Adamlar tuvalet kağıdı yerine dolar kullanıyorlardır kesin "diye atladı defne hep beraber kahkahayı patlattık ...biraz sohbet ettik sohbet etmek ve ben o iki kelimeyi bir arada düşünemezdim bile sadece beynimin içinde kurduğum hayali karakterlerle konuşup dururdum bazen kendi kendimede konuştuğum olurdu allahtan azra dışında kimse görmedi şimdiye kadar yoksa kesin deli derlerdi...Anladığım kadarıyla sunanın babasının araba galerisi defnenin ise onun deymiyle ufak çaplı marketler zinciri vardı onlarda deniz haznedar denen çocuk kadar olmasada gayet zenginlerdi yani bana göre öyleydi sonra şu deniz denen çocukla gelen iki kişiden birinin tahtaya çıkıp zor bela milleti susturmaya çalıştığını gördüm zorda olsa sınıf susunca "arkadaşlar bu akşam bizim evde bir parti veriyorum tanışma partisi gibi birşey hepniz davetlisiniz "suna kendin geçmiş bir şekilde çocuğa bakıyordu defne hemen dalga geçerek sunayı dürttü "ooo suna hanım ereni gözlerinle soydun resmen"dedi suna sanki hipnozun etkisinden çıkmış gibi "ayy kızlar nolur gidelim lütfennnn"defne hemen "olur" dedi suna soran gözlerle bana bakınca ben bir an hiç partiye gitmemiş biri olarak "ben mi"diye sunaya baktım başımı olumsuz bir şekilde iki yana doğru salladım uzunca bir yakarış ve birde insan içine karışmakta pekte olmadığını düşünerek kabul ettim daha doğrusu zorunda kaldım ...
Sanırım suna ve defne ile arkadaş olmuştum okulun ilk günü için gerçekten takdir edilesi bir durum kendimi bir an olimpiyatlarda arkadaş edinme dalında alkışlar içinde kupayı havaya kaldırırken hayal etmem gülümsememe sebep oldu...
Son dersteydik saate baktım tam bir saattir dersteydik ve artık derslerin bir buçuk saat olacağına kendimi alıştırmalıydım."çook şükür bitti" diye offladı defne hoca sınıftan çıkarken "kızlar nerde buluşucaz direk erenlerin evindemi yoksa bir yerde buluşup beraber mi gitsek" dedi suna bir yandanda toparlanırken saat 20:00 burda buluşup gitmek konusunda anlaştık bir anda aklıma geldi kapıya doğru giderken "kızlar adresi bilmiyoruz" dedim "o işi bana bırakın" dedi suna hadi gelin diye işaret etti annesinin peşinden koşan çocuklar gibi sunanın peşine takıldık tam sınıftan çıkmak üzere olan deniz ve tayfasına doğru eren diye seslendi üçüde durdu yanlarına yaklaşınca suna adresi sordu bu arada tanışma muhabbeti yapmayıda unutmamıştı suna erene beni ve defneyi göstererek "peri ve defne "diye tanıttı erende yanındakileri deniz ve kerim diye tanıttı bende sırf onlara bakmamak için tavanı incelerken kerim olduğunu düşündüğüm çocuk "gözlerin lens mi" diye sordu bende yeni fark ettim ve hm dedim kerim lafını tekrarlayarak "gözlerin diyorum lens mi" dedi "yok hayır" dedim bir an gözüm burdaki muhabbetten pekte hoşnut olmayan deniz denen çocuğa kaydı en az 1.90 boy kumral dağınık saçlar ela gözler esmer sert yüz hatları ve yaşından oldukça büyük gösteren ürkütücü kaslarıyla inanılmaz görünüyordu bir an o delici gözlerle gözlerim çakıştı...
(arkadaşlar fazlasıyla yazım hatam var o yüzden özür diliyorum ilk deneyimim ins beğenirsiniz)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANYAK HERİF
RomanceYanlızlık neydi ?Bir çocuğun kulağını kapatıp korku dolu gözlerle gök gürültüsünün dinmesini beklemesi mi?Yoksa hiç bir zaman kelimelere dökemediği aşk mı?Yanlızlık dünyada milyonlarca insan varken kendini hala yapayanlız hissetmesidir.Peri artık ya...