HAZİRAN
Sıcaktı her yer, her taraf sıcaktı. Güneş sanki cehennemden bir ateş parçasıymış gibi yakıyordu. Yürüdü. Bu yakıcı güneşin üzerine doğru yürüdü. Mermerlerden gelen sıcaklıktan ayaklarının yandığını hissetti. Ardından bir çığlık duydu. Sanki bir kuşun boğazına bir urgan geçirilmiş de kuş çırpınıp acı çekiyormuş gibi düşündürdü. Kuşu kurtarmalıydı. Koştu, koştu ve koştu. Sonunda bir kapıdan geçti ve bir daireye girdi. Kavurucu güneşin aydınlığına inat kararmıştı sanki burası. Kuşun, son nefesini duydu. Ardından ter içinde uyandı. Hâlen şafağın sökmediği gören Ahmed bir an derin nefes aldı. Hava almak için kendini dışarı atmaya karar verdi ve yataktan çıktı...
***
Bir hafta önce...
MAYISHâlime Sultan, elindeki şişeye bakıyordu. İçindeki uğursuz sıvı iyice azalmaya başlamışsa da Sultan Mehmed'de hiçbir etki gözükmüyordu. Yanlış yaptıkları bir şey mi vardı? Kadının dediklerini yapıyordu sadece ama ne eksikti? Navfidan, bu işi doğru yapmıyor olabilir miydi? Sanmazdı. Bunu farklı şekillerde defalarca yapmışlardı. Artık kız da buna alışkındı. Peki, ne zaman tesirini gösterecekti? "Validem," dedi Mustafa. "Nedir bu hâliniz? Yoksa Mahmud abimi mi düşünüyorsunuz?"
Hâlime, kendine gelmişti. Oğlunun direkt olarak "abim" demesini istiyordu. O Ahmed'i de bir diğer abi olarak görmesi kendisini sinir ediyordu ama işte, oğlu Mustafa ona hayrandı. Dilruba ise daha inatçı bir çocuktu. Öz kardeşleriyle bile anlaşması güç oluyordu. Keşke Mustafa da öyle olsaydı diye düşündü, sonra oğluna baktı. "İyiyim Mustafa. Hem abini düşünmeme gerek yok. Onun akıbeti belli. Herhangi bir suçu yok. İyi olacak."
Şehzade Mustafa, annesine baktı. Ne kadar da güçlü bir kadın, diye düşünürdü her daim. Haremdeki diğer kadınlarla mukayese ettiğinde validesi hepsinden daha kudretli duruyordu. Tabi ki Safiye Sultan hariç, diye düşündü. O sanki bu sarayın değil de bütün cihanın en güçlü kadını gibiydi. "Ben de öyle düşünüyorum validem, Mahmud abim iyi olacak. Hünkâr babam ona kıyamaz, biliyorum."
"O öyle bir adamdır ki iktidarın önünde kim olsa öldürür, sadece o anasının sözünü dinler ve o da evladımın ölümünü istiyor," diye cevapladı Hâlime kafasının içinden. Tabi bu cümle ağzından "Haklısın evlâdım, kıyamaz" olarak çıktı. Hadi be, dedi içinden. Geber artık be adam, geber de oğlumun ölümünü isteyen validenin sonunu kendi ellerimle getireyim!"
***
Safiye Sultan, uykusundan yeni uyanmıştı. Sedire oturmuş, düşüncelerle boğuşuyordu. Oğlunun aklına girmişti fakat hâlen tam bir sonuca varamamıştı. Neyi bekliyordu? Sonra kendi sorusuna yine kendi cevap verdi. O bardağı taşıracak olan son damlayı da yine kendisi bırakacaktı. "Hâlime, falcılara oğlunun ne zaman hükümdar olacağını sorup duruyormuş" dediğinde oğlunun gözlerinden geçecek ateşleri şimdiden görebiliyordu. Safiye Sultan, bunları düşünürken kapıya vuruldu. Ardından Firuz Ağa ve Anastasia içeriye girdiler. Safiye, bu kızı görünce nedensizce mutlu oluyordu. Şu kısa sürede onu bir evlat gibi benimsemişti. Belki gurbetteki kızlarından dolayı, belki de onda kendisini görmesinden dolayıydı bu. Nedenini henüz kendisi de kestiremiyordu. "Gel, Anastasia. Otur şöyle."
Anastasia, her geçen gün daha da şaşırıyordu. Kadın, neden kendisiyle bu kadar ilgileniyordu? Zaten her oturuşlarında şu Şehzade Ahmed'i övüp duruyordu. Hiç de sevmezdi birisinin gözüne sokulmasını. Teyzesinin kızı için de hep öyle yaparlardı. Çünkü o kendisi gibi cevval değil de narindi. Bir kız narin olmalıydı, zira erkekler onu ancak öyle beğenirdi. Safiye Sultan'ın öğütleri de ilk başta öyleymiş gibi gelse de derinine inince tam aksini istediğini anlıyordu. "Bir cariye, nazıyla ve işvesiyle girer erkeğinin kalp yoluna. Kadınlığını gösterir. Vücudunu sergiler. Eğer beğenilir de sunulursa, yatakta da bunu devam ettirir ve olur da sonu tatlı olursa, erkeğin kalbiyle birlikte her şeyini ele geçirir kadın. Tabi kadının asıl mahareti burada ortaya çıkar." Ardından, kendisinden önce gelen kudretli sultanları anlatırdı. Aslında diğer kızlardan duyduğuna göre Nurbanu Sultan, Safiye'den az çekmemişti lâkin kadın onu hep övgüyle anıyordu. Anastasia, bu kadına karşı sevgi ve de derin bir saygı duyuyordu. Belki, diyordu, bir gün onun gibi olurum. Sonra gülüyordu. Kendine gel, sen vahşi bir yaratıksın... Anastasia, Safiye'nin gösterdiği yere oturmuştu. Kadın, Anastasia'yı bir kez daha süzdü. "Mâhpeyker olsun," dedi bir anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valide-i Muazzama : "KÖSEM" - 1. Kitap
Ficción histórica61 yıllık bir hayat, Osmanlı'nın belki de en kanlı dönemi ve o dönemin ortasında bir kadın... Mahpeyker "Valide-i Muazzama" (Büyük Valide) Kösem Sultan'ın hayatını konu alan kurgu hikayede yer yer tarihin gerçek izleri yer alırken, yer yer hayâl g...