Bitmek bilmeyen açlığın benliği

8 0 0
                                    

Gözlerimi aniden açtım, galiba karşımda bambaşka birisi vardı, yine de onu tanıyordu.

-Bir dakika izin verir misiniz?

Sesin geldiği yöne bakarken karanlığın içinden isteğimi onaylayan devasa bir kafa yukarı aşağı hareket etti.

Yüce tanrım, böyle bir şey... Neydi bu? Düşünürken alelacele elim kolum titreme halindeyken iki kibriti çıkartabildim. Kibritleri yakıp direkt şapkanın içine attım. Şapkam kömürü iyice tutuşturdu ve etraf birazda olsa aydınlandı ki kafamı önüme çevirdiğimde tam anlamıyla taş kesildim.

Karşımda duran şey bir insan değildi, hayvana bile benzemiyordu.

En az 2.5 metre boyunda olan bir yaratıktı, gözleri ateşle birlikte parlayan turuncu bir renkteydi. Saçları ise çok ama çok dağınıktı. Ateşte parlayan teni kömür yüzünden kararmış olsa da, açık yeşik bir renkte olduğunu belli ediyordu. Üstündeki giysiler paramparça olmuş, onları yemiş. Saçları koyu yeşildi. Uzun ve tam anlamıyla sıskaydı. Ölüm dolu bakıyor, hayatımda gördüğüm en büyük ve en sivri dişler ile nefes alırken belirip kayboluyordu. Birşey söylemedi. Sorusuna cevap bekliyordu belkide. İstemsiz biçimde ellerine baktım, o kadar büyüklerdi ki parmaklarının olması gerektiği yerde kılıç gibi pençeler bulunduğunu görebiliyordum. Pençelere iyice bakınca elimi cebime soktum.

Yukarıda bulduğum pençe, ona aitti...

Elimi cebime sokmamla birlikte dişleri bir köpekbalığını andıran biçimde daha çok ortaya çıktı ve günlerdir kıyafetlerini yemek zorunda olan bir adamın açlığını apaçık gösterdi, yanlış birşey yaparsam yemek olacaktım.

Ona karşılık veremeyeceğimi biliyor olsa gerek, elimi çıkartana kadar bekledi. Tek eliyle kafamı balon gibi patlatabilirdi. Pençeyi çıkartıp ona uzattım.

-Bende sana ait birşey var.

Anlık bir bakışla pençeyi inceledi ve sanki onunla alakası yokmuş gibi lafını tekrarladı.

-Ona artık ihtiyacım yok, Gölge'yi tanıyor musun?

Ona anlatmaya başladım. Şahit olduğum herşey 5 günde dünyanın daha da büyük olduğunu kanıtlayan şeylermiş... Anlatırken sigara yaktım. Ona ikram edecektim ancak sigara ağzında çöp gibi küçücük kalırdı.

Bu derin muhabbet ve benim çene çalmam bitince keskin pençesiyle çenesini kaşıdı. Çenesinden açık yeşil bir sıvı aktı

-İşte böyle... Onun varlığını sorgulamak için buradayım. Çenen, kanıyor.

-O, buradan ne zaman çıkmış?

Benimle karşılaştığı andan çok farklı bakıyordu. Neden öyle bir şey yazdığını şimdi anlıyordum. Gölgeyle o birlikteydi. Ama Gölge çıkıp gitmişti, o burada kalmıştı. Onu almamıştı. Benim olaydan çıkardığım şey ne kadar buysa bile, dış görünüşünden tamamen korku yayan bu adamın içinde kötü bir amaç olmadığını hissettim. O boştu. Doldurulmuş gibi duruyordu.

Sigaramı bitirdim. Ayağımın altında ezdim. Kömürün közü git gide sönüyordu, ve insanın elini yüzünü ısıtması bile bir lütuf gibi gelirken sönmesini istemediğim için elimden gelen her türlü çabayı gösteriyordum. Ama o sadece düşünüyordu. Çenesine baktığımda, yarayı göremedim. Nasıl bir şeysin sen?...

Kömürün alevi birden yine tutuşunca, anlatmaya devam ettim.

-14 Ekim gecesi.

Pençesini kemirmeyi bıraktı.

-İsmin ne?

-Wesley Oswald.

Bundan hemen sonra birşey söyleyeceğini sandım ama, öğrenince kafasını yavaş yavaş çevirdi. Pençesini yine kemirirken bana bakmadan konuştu.

-O adam, sanırım beni arıyor Wesley.

Yavaşça kafamı ona çevirdim. Isırdığı pençesinde diş izleri vardı. Galiba, dişleri kendi pençelerinden daha keskindi.

-En son bir araya gelebilmiş miydiniz?

-Hayır Wesley, gelemedik.

-O halde nasıl seni aradığını düşünüyorsun?

-Çünkü benim de aramak için bolca sebebim var...

Bu iş sandığımdan daha karışık, ne olduğu belirsizdi. Ona daha fazla ve karışık sorular sorup beni yemesini istemiyordum. Zaten oda konuşmayı çok seven bir tip gibi durmuyordu. Bu bedenle buradan nasıl çıkamamıştı anlamıyorum. Belkide, onu beklemişti...

-Benim de rüyama girmişti, hatta karımın da rüyasına girdi.

-Bunun nedeni gayet açık. -burnunu çekti- Beni kaza olmadan önce ararken kaza meydana geldi. Oda gitmek zorunda kaldı ama neden? Anlaşılan o ki başka bir yeri inceliyor. Seni kontrol altına alabilmek için ikna etmiş olduğu burada kesin.

Anlaşılan aralarında bir mesele vardı ve kazayı koca yeşil adamımız meydana getirmiş olma olasılığını düşündüm. Ne fark ederdi ki?

Peki neden beni istemişti? Çocukları öldürüldüğü için mi? Onların artık burada bulunma sebebi konusunda kendimden emindim.

-Senin adın nedir dostum? Sanırım burada bulunduğum sürece içerisinde birbirimize yardım etmemiz gerekecek.

Güldü. Ürkünç duruyordu, dişlerinin hepsi ortaya çıktı. İlk gördüğümde beni ürkütmüş fakat gitgide alışıyordum. Dürüst olduğum için korkum yoktu, sadece bu adamın sorunu benim sorunum olmuştu. Onun açlığına çözüm olmak yerine onun açlığına çözüm bulmak istemek benim en büyük sorunumun ilk günüydü. Bunu görüyordu.

Sanırım şeytana sempati beslemek böyle birşey olmalıydı.

-Adım ne bilmiyorum, daha doğrusu hatırlamıyorum bile.

Elimi sıkışmak için uzattım. Eli kocamandı, elimi sıkmamak gibi bir nezaket gösterdi, yarın da kullanabilmemi istiyordu. Orada bulunduğum süreç içerisinde dünyanın ne halde olduğu hakkında o kadar konuşmuştuk ki kendi açlığını unuttuğunu fark ettim birden. Üstündeki kıyafetler yırtıktı, olmasalar da fark etmezdi. Dışarıdaki insan topluluğu böyle bir şey görse, anında peşine düşerdi. Herşeye biraz daha açıklık getiren birşeyle karşı karşıya kaldım. Sağ elinin üzerinde kocaman bir

"#3." vardı.

-Siz nesiniz böyle dostum? Bu numaralar ne anlama geliyor? Sana yardım edebilmem için bana bahsedebileceğin birşeyler mutlaka vardır elinde.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 31, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GÖLGEDE KALANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin