•●•●•●1●•●•●•

936 120 31
                                        

"Acil durum alarmı! Acil durum alarmı!"

Jongin'in telaşlı ve bir hayli yüksek çıkan sesi pazar uykumu bölerken sıkıntıyla iç çekip yüzümü yastığa gömdüm. Çünkü Jongin'in de dediğine göre bu bir acil durum alarmıydı ve eyvahlar olsun demekti. Jongin bir pazar sabahı bu şekilde bağırıyor ve benim uykumu hiçe sayıyorsa bilin ki evde mandalina stoğu bitmişti ve bu onun gerçekten de ciddi bir acil durumdu. Jongin kış aylarında her akşam şömine önünde parmaklarıma mandalina takmazsa depresyona giriyordu ve istisnasız beni de depresyona sokuyordu.

Aslında daha iki yıl öncesine kadar, mandalinayı geçtim, evimize herhangi bir meyve ve sebze pek girmezdi. Zaten Jongin sürekli şirkette ve bende okulda oluyordum, bütün günümüz bu ikisi arasında geçiyordu ve akşam eve geldiğimizde tek ihtiyacımız olan şey uyku oluyordu. O yüzden birbirimize yapışıp yalnızca uyuklamakla yetiniyorduk, fazlasını pek aramazdık, zaten arayacak halimiz de olmazdı.

Fakat daha soruları evde daha fazla vakit harcamaya başladık. Jongin'in işleri duruldu, en azından artık günde 10 saat uyuyabiliyordu, benim de yüksek lisans programım biraz hafiflemişti, yaşıyorum diyebildiğim günlere geri dönmüştüm. E hal böyle olunca da evde yiyecek bir şeyin olmaması pek akıl alır şey değildi. Başlarda aperatif şeyler ile idare etsek de bir zaman sonra tabii ki bu durum bizi sıktı. Üstelik hazır yiyecekler yüzünden sürekli kilo alıyor ve almaya da devam ediyorduk ama itiraf etmek gerekirse Jongin halinden gayet memnundu. Hem de 'Kilo alsam ne olacak ki? Kışın üşümem.' muhabbeti döndürecek kadar memnundu ama bir sorun vardı ki, Jongin'in pantolonlarına girememek açıkçası beni komplekse sokmuştu. Gördüğünüz gibi şu anki halimizden bir hayli farklıydık. Yani en azından o zamanlar mandalinayı benden çok sevmiyordu.

"Sehun! Sen yedin, değil mi? Hain! Saklamıştım!" Jongin odanın kapısını şiddetle açıp yatağa koştuğunda evet dedim içimden kıkır kıkır gülerken, evet yemiştim. Çünkü mandalinaları "Bir sana, üç bana. Bir sana, dört bana." diye paylaştırıyordu ve bana iki üç tanecik mandalina veriyordu. Hiç Sehun'umun da canı ister demiyor mandalinaları benden çok seviyordu, bunu hak etmişti.

Yatağa atlayıp üzerime tırmandığında sesimi çıkarmadım, emindim ki birazdan sızlanmaya başlayacak ve tepeme çıkıp "Seni mandalina surat!" diye bana bebek gibi çattığı kaşları ile kızacaktı. Eh, devamı da her zamanki gibi süregelecekti.

"Bu yaptığın hainlik, bari bir tane bıraksaydın!" Dudaklarını öne çıkarmış halde ne kadar sinirli gözükebilirse o kadar sinirli gözükürken sevimliliğine ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bazı zamanlar Jongin'e bebek muamelesi yapmak istediğim su götürmez bir gerçekti ve an itibariyle yanaklarını ısırmak istiyordum. Yine de kontrolü elden bırakmamam gerekiyordu.

"Mandalina yemezsek hasta oluruz, bunu sen söylemiştin. Kara kışın ortasında grip olursam ne olacak peki Jongin bey?"

Tamam, oldukça saçmaydı ama Jongin karşımda o suratla dururken saçmalamamak mümkün değildi. İlk günkü gibi etkisini hala devam ettiriyordu. Derin bir nefes çekip kollarını yine birbirine bağladı. Yine tam takım olarak benimle savaşmaya gelmişti.

"Birimiz hasta olmasak yeter, ben sana bakarım." Cümlesine karşılık sol kaşım havalandığında ellerini hemen indirdi ve taarruzuna devam etti. Her hali sevimliydi ve delirmek üzereydim. Dağınık saçları dikkatimi dağıtıyordu. "Ne zaman bakmadım? Hep bakıyorum. Çünkü bana mandalina almazsan yaşayamam." Son cümlesini kısılan sesiyle söylediğinde tamam dedim kendime, gerçekten de bu son raddeydi.

"Ölmemi mi istiyorsun?"

Jongin şaşkınca açtığı gözlerini, cümlem garip gelmiş olacak ki, hafifçe kısarak bana yönelttiğinde gülümseyerek "Ölmemi istiyor olmalısın, şu suratının başka açıklaması olamaz çünkü." dedim. Kaşlarını indirip bana dil çıkarttığında tek kelime etmeksizin kollarımı açtım. Gelmemeye inat ettiğini biliyordum ama kaçınılmaz sonun da farkındaydım. Bir kez daha kollarımı açıp "Gel haydi." diye söylendim.

Açtığım kollarıma bir bakış atıp yavaşça kendini kollarıma bırakırken mırıldanarak "Mandalina suratlının tekisin." dediğinde asla değişmeyen klasikleri, beni yeniden gülümsetti. Tek düze halleri, bana mutluluk vermeyi asla bırakmamıştı. Kollarıma girdikten sonra boynuma, ardından da çeneme bir öpücük bıraktı. Huylandığımı bilirdi ama bu, onu engelleyemezdi. Ben de buna karşı değildim, dudaklarının tenime bıraktığı hissi severdim.

"Ve sen, en çok mandalinayı seversin." dedim, kolumu bedenine henüz daha yeni sarmışken. Vücuduma doladığı kolları sıkılaşıp yüzü göğsümde yer edinmişken beni onaylamayan birkaç ses doldurdu yatak odamızı. Pekâlâ, işte bu beklenmedik olandı. Her zaman beni bu konuda onaylar ve gün boyu bana mandalina surat diyerek dolaşırdı. Çıkardığı seslere karşı sessizliğimi korurken "Yanılıyorsunuz bayım, ben en çok mandalina suratlıları severim." diyerek devam etti. "Pek tabii, en çok mandalina suratlı Oh Sehun'u severim." diye de ekledi.

Jongin haklıydı, yanılıyordum. İki yıl önce, şimdi veya iki yıl sonra; Jongin mandalinaları değil, mandalina suratlı Oh Sehun'u severdi. Iyi ki de sevmişti, hayat onun sevgisiyle bir hayli güzeldi.

Tangerine TaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin