•●•●•●4●•●•●•

707 85 24
                                        

"Jong-"

"Şşş."

Tamam, bu kadarı da fazlaydı. Ağzımı açtığım gibi kapatmak zorunda kaldığım kaçıncı seferdi bilmiyordum ve hasta bedenim artık daha da hasta hissediyordu. Jongin'in delicesine sinirlenip beni apar topar eve getirdiği ve kaos üzerine kaos yaşadığımız dün geceden sonra bugünkü tavrı bir ilginçti. Tabii bana iki saat bağırdıktan sonra kucağıma yapışıp iki saat daha özür dilemesi bir hayli hoşuma gitmişti ama ondan öncesi pek de iç açıcı değildi. Üç saat sakinleşmeye çalışmıştı fakat ne yapabilirdim, benden mandalina istemişti. Benden dünyaları istese bile verecek haldeyken mandalina isteğini nasıl geri çevirebilirdim? Bunu anlamasını umuyordum, en azından daha az sinirlenebilirdi.

"Hayır Sehun, yataktan çıkamazsın. İyileşmen lazım." Tezgahtan hızla geriye dönüp elindeki havucu ve pırasayı bana doğru sallarken annemin ne ara Jongin'e havuçlu ve pırasalı o ilginç -iğrenç- lapasını öğrettiğini merak etmiştim, sorasım da gelmişti ama daha ağzımı açar açmaz Jongin bir daha konuşmaya başlamıştı, lafımı kesmeye pek de meraklıydı bugün.

"Tanrım, çok suçlu hissediyorum. Biraz daha iyisin, değil mi?" Sesindeki ilgiye ağlamak ve hasta değilim diye bağırmak istediğim ama boğazımın acısından sesimi çıkaramadığım zamanlara bir yenisini daha eklerken önünde mutfak önlüğü ile asık suratı eşliğinde ağlamaklı sesler çıkarıp mutfakta koşuşturan biricik sevgilime, görmese bile, gözlerimi devirdim. Tamam haklıydı, hastaydım. Hatta ilk defa bu kadar hasta hissediyordum, yalan değildi. Soğuk gerçekten de vücudumun her yerine işlemiş gibiydi ve eh, burnum da akıyordu, utanmasam ölüyorum diye de ağlardım, yalan değildi. Jongin, dün geceden beri sızlanmalarına bakılırsa, kendine göre bir hayli suçluydu ve ben de bunu inkar edecek durumda değildim ama ölmüyordum tanrı aşkına! Biri bunu Jongin'e açıklayabilir miydi?

"Mandalina atsınlar kafama ya!" Sızlanmaya devam edip pırasayla kafasına vururken kafamı iki yana sallayıp battaniyemi çeneme kadar çektim. Çok sevimliydi, ağlamak istiyordum. Bütün gün yumuşak ve sıcak bir yerde uzanıp Jongin'i izlemek aslında hiç de kötü bir şey değildi, yüzünü soktuğu çeşitli şekillerin beni güldürdüğünü de itiraf etmeliydim. Tanrım, öyle ilgili ve güzeldi ki, bir kere daha soğukta kalmaya razı hissediyordum. Eğer böyle olacaksa bir kez daha soğukta kalabilir ve mandalina sırası bekleyebilirdim. Değerdi, Jongin tüm bunlara ve çok daha fazlasına değerdi.

Gözlerimi hafifçe kapatıp kıkırdadığımda, sesimi duymuş olacak ki, bana kızgın bir bakış attı mutfak masasının ardından. Ama önceden de dediğim gibi, o suratıyla ne kadar kızgın görünebilecek ise artık o kadar kızgın görünüyordu. Hafif çatılmış kaşları, öne çıkardığı dudakları ve beceriksizce astığı suratı. Delirmek için günün her saatini kullanabildiğimi söylemiş miydim?

"Çok acımasızsın, Oh Sehun!" Öyle de denebilirdi tabii ama ben birazcık daha kibarcasını duymak isterdim, mesela... pekala bulamadım, evet galiba acımasız bir sevgiliydim. "Beni hala affetmedin ama oradan beni izleyip kıkırdayabiliyorsun, ne kadar üzgün olduğumdan haberin yok." Elindeki fırın eldivenini sinirle elinden çıkarıp masaya fırlattığında dudaklarımı birbirine bastırdım, hem ne ara takmıştı ki o eldiveni?

Şöminenin önüne kurduğu yatağımdan, yatak da demeyelim, daha doğrusu bir sürü minderi yığıp bir dağ oluşturmuş ve beni üzerine bırakmıştı, mutfağın çok net görünmesi benim suçum değildi. Ne vardı yani azıcık kıkırdasam? Öyle güzeldi ki bir ömür boyu oturup onu izleyerek gülümseyebilir ve güzelliğine iç çekebilirdim. Eh, birde öperdim tabi.

"Bak, hala yapıyorsun! Ya, Sehun. Üzgünüm diyorum ama..." Evet görüyordum, suratı bir karıştı ama ben ona yüz kere seni affettim demiştim ve benim saftirik sevgilim yüz birinci affettim lafını duymayı bekliyordu. Bendeki de inat, dememeye yemin etmiştim. Affettim demeyecektim işte, dilimde tüy bitmişti.

Onu önemsemediğimi fark etmiş olacak ki, fark etmemesi mümkün değildi tabii, önlüğü üzerinden çıkarıp bir köşeye fırlatırken bana doğru sinsi bir bakış atmış ve battaniyemi burnuma kadar çekmeme neden olmuştu. Hiç iyi şeyler yapacak gibi durmuyordu çünkü. "Ya, Kim Jongin! Yaklaşma bak, ikimiz de tehlikedeyiz! Hasta olursun, deli! Ya, kime diyorum? Hey, hey, he-"

"İşte yakaladım seni, hadi bakalım Sehunnie~ affettin mi sevgilini?" Hızla gelip üzerime tırmanarak çevik bir hareketle kollarımı yakalaması ve yüzünü burnumun dibine kadar sokması durumunda nasıl olumsuz cevap verebileceğim bir muammaydı açıkçası, adil oynamıyordu fakat ben de kolay lokma değildim. Hey, bu son dediğime de çok inanmayın, beni bir kutu meyve ile tavladığından size bahsetmiş miydim?

"Ee, ne diyordum?" Düşünür gibi yapıp birden parmağını şıklattı. "Hah, sevgilim beni affediyordu." Jongin pişkin pişkin sırıtıp bir yandan da üzerime iyice çökerken başımı iki yana salladım. Ne affetmesi canım, beni öpsün diye her türlü rolü oynardım. Jongin başımı reddeder şekilde sallayışıma "Hayır mı diyorsun?" dedi, kesinlikle hayır demiyordum. Başımı onaylar gibi salladığımda uzanıp dudaklarımı öptü, ben kaş çattıkça daha da çok öptü. Durmak nedir bilmiyormuş, sanki daha önce o fiille hiç karşılaşmamış gibi öptü ve ben buna itiraz etmedim.

Ellerim istemsizce Jongin'in boynu ve omuzları arasındaki yerini bulurken sırıttım, keyif alıyordum. Dudakları, dudaklarımdayken bir hayli güzeldi ve cennet kapılarını aralarken gözlerim çoktan kapanmıştı. Ben sırıttıkça durup durup gülüşümü öptü. Hasta olmaktan korktuğu için bu havalarda kat kat giyinip maskeyle dışarı çıkar, metro çıkışları ellerini üç yüz kere yıkar, birde üstüne jel sürüp öyle yemek yerdi ama o anki durum, sanki bunları yapan kişi başkasıymış gibi hissettirmişti. Jongin korktuğu şeyi öpüyordu ve bu iyi hissettirmişti.

Çok geçmeden durdu ve bir anlığına çekilip kapalı göz kapaklarıma sırasıyla öpücük kondurdu. "Duymaya ihtiyacım var." dedi, "...yüz birinciyi." diye de ekledi. Kalbim erimiş, vücudum ise yumuşacık bir pamuk haline gelmişken sonbahar gibi hissettiren yoğun sesinin kulaklarıma doluşu, beni tarifi imkansız bir duygu seline sürükledi o an. Onu seviyordum, beni seviyordu ve bunu düşündükçe aklım çıkacak gibi oluyordu. "Affettim." dedim, burnuna bir öpücük kondurduktan sonra, "...yüz birinciye." Çünkü affetmiştim, bir yıldız galaksisi istese kucaklayıp gelecek haldeyken aksini düşünmem mümkün bile değildi.

Parlayan gözleriyle bana bakıp alnıma bir öpücük kondururken o masum yüzüne bakarak hülyalara dalmış ve aklıma dolan düşünceyle gülümsemiştim. Jongin'in beni öpmesi için bir nedene veya role ihtiyaç yoktu. Jongin beni ben olduğum için, mandalina suratlı Sehun olduğum için öperdi ve kesinlikle korkuları buna engel değildi.

Tangerine TaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin