🍯4.Bölüm🍯

1.7K 255 36
                                    

'Naber, ben yüzünü bile unutamadığım bir uzaylı görmedim' hayatıma başlayalı birkaç saat oluyordu. Bazen 'düşünme' derken bile onu düşünmeye başladığım anları saymazsak her şey harika gidiyordu.

Kahvaltıda annem veya babam taşınma konusunu açmadığı için, henüz kesin bir olumlu-olumsuz cevap olmadığının farkında oluşumdan, yemekte tatsızlık çıkarmamak adına ben de konuyu irdelemedim. Yemeğimi bitirdim, sonra da anneme sofrayı kaldırmasında yardımcı olup yaptığı kahvenin tadını çıkardım.

Benden büyük olan Baekhyun geçen sene üniversite kazanmış ve gitmişti. Annem ve babam ona yakın olmak için taşınmak istese de, ben diretmiş ve eğer gitmekte o kadar kararlılarsa bensiz de gidebileceklerini söylemiştim. Tüm bunları hatırlayınca, kafamı duvara geçirmek istiyordum. Bu yüzden başımı iki yana sallayarak televizyonda ilk defa gösteriliyor olan filme odaklandım. Neyse ki, dedim. Uzaylılar hakkında falan değil. Çünkü şu an en son ihtiyacım olan şey öyle bir filmdi.

***

Gözlerim büyük bir heyecan ve merakla satırlarda dolanırken, kaybolduğum dünyadan tutup çekildim.

"Kyungsoo! Tanrım. Seul'de harika bir ev bulduk. Apartman, hatta manzarası bile çok güzel!" Annem merdiveni gürültüyle çıkıp mutlulukla konuştuğunda, okuduğum kitabı 'pat' diye kapatmam bir oldu ve iri gözlerimi yaklaşan adım seslerini bulmak için çevirince, kapıdan giren kadına sevinç nidası savurup "Gerçekten mi?" diyerek yatağımdan kalktım.

"Tanrım sen ne ballısın böyle!" Annem yanaklarımı sıkıp homurdanmama bile izin vermeden beni kollarına çektiğinde gülümsedim. Annemin, o hallerimi benden daha çok sevmediğini biliyordum. Demek istediğim, elin adamı için olduğunu bilmese de benim için üzüldüğünün farkındaydım. Bu yüzden başta anlam veremese de, daha iyi olduğumu görmek için taşınma adına çabaladığını fark etmemek için salak olmak gerekiyordu. Ev işlerinin geri kalanında, örgü örmek ya da televizyon izlemek yerine telefonuna sarılıp ev bakıyordu.

Buradaki evimiz büyük ve güzel olsa da, Seul'de iyi bir yeri iyi bir fiyata bulmak bir hayli zordu. Bu nedenle, ilk taşınma isteklerindeki o çoşkuyu ve benim yüzümden vazgeçişlerini hatırladıkça daha da bok gibi hissetmeden edemiyordum. Ama işte, geçmişte kalmıştı. Gidiyorduk.

Tanrım.

Mümkünmüşçesine kollarımı anneme daha da sarıp nefesimi bıraktım.

Ve yine gitmek istemeyen yanımın kollarını göğsünde birleştirip dudak sarkıtmasını önemsemedim.

Tüm bunlara rağmen gideceğimiz yerle anlaşıp tüm eşyalarımızı toparladığımızda, eve elveda etmeden evvel çatı katına ufak bir kavanoz marmelat bıraktım. Bu, evle aynı zamanda ona da bir elvedaydı. Onun gibi, kavanozun altına ufak bir not ekledim. Gideceğim yeri yazmadım çünkü ben zaten onu beklemekten kaçıyordum.

Yalnızca teşekkür ettim. Bana ve marmeladıma iyi davrandığı için.

***

Seul.

Daha evvel  buraya birkaç defa gelmiştim. Güzeldi. Kimileri gerçekten haz edemese de, belki de ben zaten sessiz kesimlerde yeterince yaşadığım için bana itici gelmiyor; aksine tüm ışıkları ve ışıltısıyla ilgimi çekiyordu.

Üniversitemin ilk senesiydi ve her şey benim için iyi gidiyordu.

Dışarısı buz gibi soğuk, elimde kahvem, kaçmış uykumla ders çalışmaya çalışıyordum. Aklım almıyor, aynı satırı onlarca kez okuduğum halde beynim inatla bilgileri kabul etmeyi reddediyordu. Ben de kitabımı kapattım ve yeni yeni kullanmaya başladığım için bir türlü alışmak bilemediğim yuvarlak gözlüklerimi bir kez daha işaret parmağımla ittirip söylenerek nefesimi bıraktım. Seul'e taşındığımız için Baek de bizimle kalıyor olsa da, henüz eve gelmemişti ve bilin bakalım kim sıkıntıdan ölüyordu?

MarmaladeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin